Patlamadan sonra 36. Gün, Burak...
Cennet kuşu, ezginin etkisiyle uykuya dalmıştı. İçini çeke çeke, ağlaya ağlaya düşlerin kucağına bırakmıştı kendini. Süreyya annenin yardımıyla onu olduğu yere yatırdık. Odun çıtırtılarının eşliğinde sıcacık battaniyesine sarılmış yatıyordu artık. Yanaklarında yaşlar kalmıştı ama rahatsız olmaması için ona bir kez daha dokunmadım. " O günden beri ilk defa bu kadar huzurlu uyuyor." diye fısıldadı, Süreyya anne. Kızcağızın gördüğü kabusları bilmemesi onun için daha iyiydi, inandığı şeyi bozmadım. Omzuna yavaşça dokunup dışarı çıkmam gerektiğini söyledim. O da mutfağına geri döndü. Ama bir şeyler eksikti hâlâ. Tam kapıdan çıkacakken geri döndüm.
"Üzgünüm. Tüm olanlar için. Halil ağabey..." Cümlelerimi tamamlayamıyordum. Eşini kurtarma imkanım vardı ama ben eşinin kardeşini kurtarmayı seçtim , bunun sebep olduğu acılar için özür dilerim diyemiyordum. Ama o anlıyordu beni. O bir anneydi, belki de benimkinden çok daha büyük yürekli bir anne.
- Olanların sorumlusu sen değilsin. Kendini suçlu hissetme. Her şeyi televizyondan izledim. Ağır çekimde, hızlı biçimde, farklı açılardan milyonlarca kez gösterdiler. Eğer evlatlarımız yerine onu kurtarsaydın işte o zaman başına büyük bela alırdın, çocuk.
Aile olmak yabancı olduğum bir histi. Kim uğruna hiç düşünmeden canımı tehlikeye atardım bilemiyorum. Melisa için bile ölmeyi göze alamazdım sanki. Ya da bir zorunluluk halinde Melisa yerine beni öldürün, diyebilir miydim? Bunu kalpten isteyebilir miydim, bilmiyorum. Yatakta iç çeke çeke uyuyan kızı ve minnacık bir kulübede saklanan yaralı bu aileyi gördükçe içimde bir şeyler canlanıyordu. Can yakan insanların canlarını yakmak istiyordum ama kendimden vazgeçecek kadar gözüm kara değildi, henüz. İki güçlü kadını evde bırakıp kapının önüne çıktım.
Bukra ve Emir kapının önündeydi. Verdikleri her nefes bir süre bulut oluyor sonrada etrafa dağılıyordu. Manzara mükemmeldi. Her yer ağaçlarla kaplıydı, yerde dallar ve yapraklar vardı. Bu ara karla karışık yağmur yağıyordu. Toprak kokusu Dünya'nın her şeye rağmen yaşanılabilir olduğunu göstermek için doluyordu ciğerlerimize.
- Cenaze törenini izledim, dedi Bukra sesi havadan daha keskindi. Tek bir değişen bile yoktu. İnsanlar kaldırdı. İnsanlar onu öldürdü ve ardından gururla gömdüler.
"Babanın katili bir insan evet ama..." Ben onun sözlerini kesmek isterken o benimkini kesti.
- Seni babamın ve kardeşimin yanında gördüm. Bizleri değişenlerin önüne çıkardıkları o akşam... Sonra gittin, onları yalnız bırakıp gittin. Babamın katledildiği gün o kanlı düğünde kardeşimi kolları arasına alan sendin ve şimdi de... Neyin peşindesin?
Artık neyin peşinde olduğumu be de bilmiyordum. Kendimi bildim bileli paçamı kurtarmak derdindeydim belki de bu yüzden balkabağı ile yakın olmuştuk. Hatta belki de bu yüzden yine onunla düşmandık. Ama şimdi bakınca Timur Bey'in peşine takıldığımdan beri, Hüma beni bulduğundan beri savruluyordum. Bu savrulmaların sonu bir yere götürecekti beni elbet fakat şimdilik nereye olduğunu bilmiyordum.
"Timur Bey'den haber getirdim."
Emir nerden bulduğunu tahmin edemediğim sigarasını sinirle yere atıp üzerine bastı. Dumanını suratıma üfleye üfleye konuşuyordu.
- Bak ne diyeceğim kibar oğlan; senin de, Timur beyinin de, o kirli katil o***u liderinizin de canı cehenneme. Haberlerini de alıp defol git buradan.
Oktay dışında yeni bir geri zekalıyı hayatıma alamayacak kadar meşguldüm. Emir'e cevap vermedim. Bukra'ya bakarak anlatmaya devam ettim. Her şeyi, en başından itibaren tek tek anlattım. Hüma ile karşılaşmamızı, onu Halil ağabey'e götürüşümüzü, onların yargılandığı günü ve bunda rolü olan herkesi. Diğerlerinin Hüma'yı başka kimlikle tanıdığını bu yüzden onları ziyarete geldiğinde başka biriymiş gibi davrandığını. Ancak kızcağızın, kanlı düğünde deşifre olduğunu... Sözlerimi bitirdiğimde Emir leş kokulu sigaralarından birini daha yakmıştı. En sonunda tüm bu cinayetin Kraliçe'nin planı olmasından şüphelendiğimi ve sebeplerini anlattım.
- Babamın kanı hâlâ insanlığın ellerinde, dedi Emir sessizce.
" Mesele insanlar ve değişen kavgası değil anlamıyor musun? Yaklaşan tehlikeyi göremiyor musun? Patron ve Doktor'un sizi kurtarırken çok daha farklı amaçları vardı!"
Emir söylediklerimden tatmin olmamış bir biçimde çıkıştı.
- Doktor bize enjekte edilecek panzehir ile işe yaramaz şırıngayı son anda değiştirecek ve değişen olmaktan çıkacaktı. Senin Patronun ise Esen'i devirip başa geçecekti. Ne yüce bir plan!
" Sizin de hayatlarınız ve güçleriniz kurtulmuş olacaktı!"
- Hakkınızı yiyemem. Herkesi düşünmüşsünüz, dedi Bukra. Babam dışında... Bu öngörülemezdi, Kraliçe'nin kendi adamını öldürtmesi. Bir cinayetten sağlayacağı faydaya bile muhtaç olacağı...
"Bu kadın ve ekibi tüm bir insanlığın kaderini değiştirdiler. Şu an bu haldeysek, sayıları gittikçe artan hasta değişenler varsa bunun sebebi o kadın ve yeryüzünden silinen ekibi. O laboratuvarı patlattığımız gün hata yaptığımızı düşünmüştüm ama geriye kalan bir uzman bile bize bunları yaptıysa diğerleri yaşasaydı neler olurdu tahmin bile edemiyorum."
- Değiştirici havaya karışmasaydı bile UGAM'da yaptıkları onların lanetle anılması için yeterli olurdu. O kadını kendi ellerimle öldürmek istiyorum ama bunu tek başıma yapamam, dedi Bukra.
"Esen'i öldürmek isteyenler kuyruğunda son sıradasın, biraz beklemen gerekecek. Arkadaşınız Cesur vaat edildiği gibi dört gün sonra Başkan ile birlikte meydanda cezalandırılacak. Bizim sizin üzerinizden yaptığımız planlar Cesur üzerinden devam edecek. Bukra, şırıngayı değiştirenin sen olmanı istiyoruz. Kimseye görünmeden bir anda gelip gidebilir misin?"
- Cesur iyi mi, diye sordu Emir. Bu çocuk sinir bozucu biri gibi görünse de sevdiklerine kalpten bağlıydı.
" Maalesef, hayır. Esen'in onu sizden ayrı tuttuğunu biliyorsunuz. Cesur'un kontrol edemediği ve kaderle oynamaya yetecek kadar güçlü bir yeteneği var. Aklından geçenler başına geliyor. Bunu ilk öğrendiğimde epey gülmüştüm ama arkadaşınızın karakterini fark edince durum o kadar komik gelmedi. Ama sıkıntı Cesur'un korkuları değil. Sıkıntı, Esen'in onun yeteneğine karşı çıkamaması ve karşı konulmaz bu yeteneği sadık adamlarına aktarmak istemesi. Yaşlı bir doktor ile birlikte Cesur üzerinde çalışmalar yaptığı duyumunu aldık."
- Biz burada saklanırken Cesur, Esen'in deney faresi mi olmuş yani? Üzerinde battaniyesi ile Hüma karşımızda duruyordu. Uykusu uzun sürmemiş ve yanımıza gelmişti. Ben de seninle döneceğim, Burak!
Hepimiz Hüma'nın bu fikrine karşı çıkmıştık tabi ki. Bukra eğer bir kerecik olsun odayı görürse oraya girip, Cesur'u kurtarabileceğini söylemişti ama odayı bilmiyorduk. Cesur'a yapılanlar sadece bir duyumdan ibaretti bizim için. Çok oyalanmadan değişen evine geri dönmem gerekiyordu. Süreyya anne çorba içip gitmem konusunda ısrarcıydı, Bunun Hüma'ya iyi geleceğini düşünüyordu. Bukra olayları biraz daha konuşabilmek için kalmam konusunda ısrarcıydı, eğer yemeğe kalırsam beni değişen evinin yakınlarında bir yere bırakacağını söylüyordu. Bu onun için riskli olsa bile bu tarz alıştırmalara ihtiyacı olduğu konusunda beni ikna ettiler. Çok az malzemeyle yapılmış sobalı minik bir kulübede hayatımın en lezzetli çorbasını içiyordum. Belki de hayatımda ilk defa bir aile sofrasında oturuyordum. Onlarsa aslında yemek yemek istemiyordu ama güçlü kalmak, yıkılmamak için hayata tutunmaya çalışıyorlardı.Birbirleri için savaşıyorlardı.İşte o zaman Halil ağabeyi anladım, aile uğruna ölünebilecek bir şeydi. Dev yürekli adam kendini bir hiç uğruna feda etmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Metamorfoz Serisi-Başlangıç
Science FictionAmacımız daha güçlü bir insan ırkı oluşturmaktı. İlk başta yaptığımız şeyin insanlık için enerji içecekleri kadar masum bir başarı olduğunu düşünsem de, deney ilerledikçe bilim dünyasının Darth Vader'ı olduğumuza emin oldum. Değiştiricilerin bir tü...