Bölüm 38- Kızıl Tilki

720 70 44
                                    



Patlamadan sonra 33. gün, Oktay...

Büyük patlamadan bu yana bir aydan fazla zaman geçmişti. Denek hayatı benim için çok kolay geçmemişti ama benden çok daha kötü şartlarda olanları görmüştüm. Bu durum bana üç şey öğretmişti: Hayatta kal, kendi işine bak, kendi çıkarını kolla. Kraliçe'nin hedefleri hiç umurumda değildi. Şimdiye kadar çok kan dökülmüş bir hafta sonra daha fazlası dökülecekti. Ben, ona yakın durarak neler olup bittiğini yakından takip etme fırsatı yakalıyordum sadece. Ve ailem... Ailemi koruma altına alabilmiştim. Kraliçe'nin emriyle, şehir hayatından uzak ama korunaklı bir eve yerleştirilmişlerdi. Eğer bir hafta sonra başarısız olursak yani Esen düşerse, ailemi koruyamazdım. Üç kural beni ve önemsediğim insanları koruyordu. Hayatta kalmayı başarmıştım. Kendi işime bakıyor, emirleri sorgulamadan ama kimin ne çıkarı olduğunu gözeterek uyguluyordum. Kendi kazancını gözetmekse her zaman benim için öncelikti zaten.

Yarım saate yakındır önünde beklediğim beyaz kapı gıcırtıyla açılmıştı sonunda. Siyah üzerine etnik desenler işlenmiş takımı, boncuklu beyaz gömleği ve deri siyah çantasıyla karşımda Hüma duruyordu. Meltem diye hitap etsem daha iyi olacaktı. Doktor, bu kıza niye bu ismi vermişti anlamıyordum. Topukluların üzerinde duramayan şaşkın hali, şekil verilmiş saçları ve muntazam burnuyla bu kız tam bir Hüma'ydı:

- Cennet kuşu, diyerek elini dudaklarıma götürmek istedim ama ona dokunmama izin vermedi. Hızla asansöre doğru yürümeye başladı.

- Ah, çok kibarsın ama geç kaldık. Bir türlü çıkamadım!

Topuklarının sesi değişenlerle dolu koridorda bile yankılanıyordu. Her an ayağı burkulup üzerime düşecekmiş gibi yürüyordu. Onu yakalamaya hazır olmalıydım. Asansöre geldiğimizde kulağıma doğru eğilip fısıldadı:

- Düğünü umursamadığını söylüyor ama yalan. Her ayrıntısıyla tek tek ilgileniyor. Değişenlerin ayarlanması, okunulacak metinler neyse... Hepimizin kaderi sonuçta... Ama gelinliğe ne demeli? Bitirdi beni bitirdi...

Kabine girerken sesi normal tonuna gelmişti:

- İşte o yüzden geç kaldım. Sen ne yaptın?

- Geçmişi ve geleceği düşündüm.

Yüzüme, çocuğunu azarlamak üzere olan merhametli bir anne gibi bakmıştı. İşte beklediğim konuda sorular ve tembihler geliyordu.

- Eğer Burak'ın üstüne gitmeye devam edersen düşüneceğin bir geleceğinin olmayacağının farkındasın değil mi?

- Aslında bu konuya senin dahil olmanı hiç istemiyorum, Hüm... Meltem!

- İnan siz ikinizin o kızla ne yaptığı, yapmak istediği ve yapamadığı gram umurumda değil.

- O zaman derdin ne?

Canım sıkılmaya başlamıştı. Timur Bey'e bu konuda saatlerce izahat verdiğim yetmiyormuş gibi şimdi de olan biteni takmadığını söyleyen birine mi izahat verecektim? Aslında olay çok basitti. Melisa'ya ilgi duyuyordum. Şu stresli zamanlarda biraz kafa dağıtmak istiyordum. Eğlenmek... Ama Melisa'nın aklı Burak'ta idi. Tam olarak neler hissettiğini asla bilemezdim çünkü o benim işim değildi. Ancak emin olduğum bir şey vardı, Melisa'nın hayatında ben yoktum. Ben de, onun anı defterine kendimi kazıdım. Gerçekte olmamış onlarca şey Melisa için yaşanmış gibiydi. Gezmiş, şiir okumuş, yemek yemiş, öpüşmüş ve sarılmıştık... Belki daha fazlası... Kendimi yazarken o pörtlekle ilgili birkaç kötü anıyı not olarak eklemiş olabilirdim. Bir de Kraliçe'nin istediği sadık hizmetkar olarak onu seçmiştim. Hatırları; benimle geçirdiği güzel vakitler, Kraliçe'nin haklı davası ve Burak'ın pislikleri ile doluydu artık. Kendi gerçekliği ile benimki arasına sıkışmıştı Melisa. Hareketleri tutarsızlaşmaya başlamış ve kendini kaybetmişti. Timur Bey'in sorgusunda bütün bunları kuş gibi ötmüştüm. Onun ikna yeteneği vardı ama ben sıradan bir insan değildim. Konuşmalarımız bittiğinde tokalaşmıştık ve bu bana yeterdi. Patron'un aklında kendimi temize çekmeye yetecek kadar zaman bulabilmiştim. Çevirdiği işleri öğrenmek ve Burak ile ilgili birkaç düzenleme yapmama ise vakit kalmamıştı.

- Yine mi geçmiş ve geleceği düşünüyorsun, diye söylendi Hüma.

- Efendim?

- Asansörden inmemiz lazım ama sen aynadan kendini süzüp sırıtıyorsun?

- Belki sen de aynaya bakmalısın, rujun dişine bulaşmış!

- Vakit yok yolda düzeltirim!

Beni kolumdan çekiştirerek asansörden çıkardı. Sanki yolu biliyormuş gibi hızla gidiyordu. Sonra bir anda durdu, kırmızı dudaklarını aralamış, tüm dişlerini bana gösteriyordu:

- Geçmiş mi?

Leke geçmişti ama ruju biraz dağılmıştı. Bunu ona söylemedim:

- Geçmiş, hadi gel bu taraftan.

Sonunda başında ızbandut gibi üç değişenin olduğu büyük kapıya gelmiştik. Kraliçe'nin emri ile orada olduğumuzu biliyorlardı. Geçmemize izin verdiler. Gözlerini Hüma'dan alamamışlardı, kız da bu durumun farkındaydı. Ama başka bir şeye yormuştu bu durumu:

- Dişimde iz kalmadığına emin misin?

- Evet, neden sordun ki?

Sesi içine kaçmış gibi cevap verdi:

- Hiç.

İstediğinde tırnaklarını çıkarabilecek hatta o tırnaklarla insanların kalbini sökebilecek bir kadındı. Ama aynı zamanda saf ve şaşkın bir yanı da vardı. Ne gücünün farkındaydı ne saflığının... Rüzgarın estiği yöne bırakıyordu kendini ama ona sorsanız kararlarını kendi alıyordu. Bu küçük inatçı kızın yakınında olmak ve onu incelemek keyifliydi.

Kapı kısa bir tünele açılıyordu tünelin ucu ise müştemilat olarak tasarlanmış evin giriş katına çıkıyordu. Müştemilata girdiğimizde, Hüma'nın sessizce ağlamaya başladığını fark etmiştim. Ne söylesem sahte kalacaktı. Kardeşi ve arkadaşı benim için hiç önemli değillerdi. Empati konusunda iyi değilimdir, onun ne hissettiğini tahmin etsem de tam olarak anlayamıyordum.

- Bir saniye durabilir miyiz? Dedi, hıçkırığını kontrol etmeye çalışarak.

Başımı salladım...

- Makyajım bozulmuş mu? Ağladığımı fark etmelerini istemiyorum da...

Makyaj yapmasıyla vakit kaybetmek istemiyordum.

- Yok gayet güzel.

Evin içi tertemizdi ve harika yemekler kokuyordu. Hüma'nın soğukkanlı davranmaya çalıştığını ama sekerek yürüdüğünü fark etmemek mümkün değildi. Ayak seslerimizi duyan değişenlerden ikisi yanımıza gelmişti. Birinin elinde fırın tepsisi vardı, diğeri ise bornozluydu. Bu ne biçim tutsaklıktı böyle. Bizden daha iyi durumdalardı resmen.Bizi görünce birkaç saniye donakalmışlardı. Banyodan çıkan çocuk Hüma'ya doğru koşmaya başlamıştı ki, bizim kız, ona profesyonelce elini uzattı. Hüma cebinden çıkardığı küçük bir kağıt parçasını parmaklarının arasına sıkıştırmış tokalaşırken değişenin avucuna bırakmıştı. Olan biteni görmüş ama müdahale etmemiştim. Kural iki, kendi işine bak.

- Merhaba ben , Meltem. Kraliçe'nin asistanlarından biriyim. Buraya Doktor'un emri ile sizi kontrol etmek ve bazı konularda sizi bilgilendirmek için gönderildim.

Genç değişenlerin ağzı kelimenin tam manası ile açık kalmıştı.

Metamorfoz Serisi-BaşlangıçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin