Gün gelir, gün geçer. Sabahlar akşamları bulur akşamlar şafağa kavuşur. Hiçbir dert dermansız kalmamış hiçbir derman ilelebet fayda etmemiştir. On beş yaşında, saçları bitlenmesin diye tıraş ettirilmiş, dazlak, geveze bir delikanlıydım. Delikanlı olmak için yaşının büyük olmasına gerek yok demişti saçlarımı hayrına kesen berber, " Yaştan bağımsız olan bir şey daha var, aşk. Güzel kadın yoktur çocuğum, kadınlar zaten tabiatları itibari ile eşsiz güzelliktedir. Bak gökteki yıldızlara birini diğerinden daha güzel bulabilir misin? Hepsinin parıltısına hayran kalırsın hepsine ulaşmak istersin. Ama bir gün ay ile karşılaşırsın. O zaman tüm yıldızlar küçük ayrıntılara dönüşür. Nazlı ay karşına çıktığında ölmekten bile korkma çocuğum çünkü onun ışığında ölmek, onsuz karanlıklarda sürünmekten çok daha iyidir." O zamanlar bu sözler bana son derece fiyakalı gelmişti, çalıştığım inşaatın çatısız betonlarında yatarken hep bu sözleri düşündüm. Kendime ait yıldızlarım vardı ama ay bana ait olamayacak kadar güzeldi. Nasırlı ellerimle aya dokunmazdım, onun ışığında kör olur, büyüklüğünün altında ezilirdim. On üç yaşım geride kaldı, saçlarımı uzatıyorum artık, inşaatlardan laboratuvarlara oradan modern saraylara sürüklenmiştim. Başıma gelen tüm belalar şekil değiştire değiştire kaybolmamış mıydı? Aşk belasında da kurtulurdum elbet. Ben en karanlık gecelerde tek başımaydım. Kimseyle iletişim kuramamam için izole edilmiş üçgen odalarda kalmıştım uzun süre. Üçgen oda ömrümün üç safhası gibiydi. Terk ediliş, sokaklar, UGAM. Artık dört köşeli yalnızlığıma çekilme vaktim gelmişti. Dördüncü safha aşktı. Melisa ile konuşmayacaktım. Kendi savaşıma onu ortak etmeyecektim. Ezra ve Doruk, kendime gelmem için Melisa ile aramadaki durumu netleştirmem gerektiğini söylemişlerdi. Onlarla yaptığım konuşmadan sonra birkaç saat yalnız kalmış ve her şeyi uzun uzadıya düşünmüştüm. Melisa benim olamayacak kadar güzeldi. Hadi diyelim benimle oldu, ona güvenemezdim ki... Bakan'ın ajanı olup olmadığını düşüncelerine sızmadan öğrenemezdim. Eğer ona ihanet eder ve düşüncelerini öğrenmeye çalışırsam ve minik kelebeğim masum çıkarsa işte o zaman kendimi asla affedemezdim. Bizim ilişkimiz başka bir yönden daha imkansızdı. Bir aya kalmadan bütün Dünya'yı ayağa kaldıracak işler yapacaktık. Bunca telaş ve tehlike arasında bir de onu düşünemezdim. Ezra ve Doruk istediğini alabilirdi artık kendime gelmiştim.
Parti hazırlıkları neredeyse bitmiş; ev yiyecek, gösterişli ışıklar ve son ses müzik ile dolmuştu. Tüm bu hazırlıkların benim mutlu bir birliktelik sürmem için planlandığına inanmıyordum. Bu iki afili çocuk eğlence düzenlemek için fırsat kolluyordu; Timur Bey'in yokluğu, benim Dünya'dan kopmam ve ağır çalışma temposu onlara aradıkları fırsatı altın tepsi içinde sunmuştu. Arka bahçedeki büyük havuzun etrafı mavi,mor ve pembe LED ışıklarla donatılmıştı. En üst katın balkonu arka bahçeye bakıyordu. Bu balkonun iki yanından arka bahçeye doğru dev merdivenler iniyor, bu merdivenlere diğer katlardan da geçiş sağlanabiliyordu. Çiçeklerle kaplanmış ve ışıklandırılmış bu merdivenler kadar ihtişamlı olan bir diğer şey ise parti alanını kaplayan dev havuzdu. Havuzun ortasında insanların oturabileceği, dans edebileceği yuvarlak alanlar bulunuyordu. Şezlong ve şemsiyeler alandan tamamen çıkartılmış onun yerine yüksek ayaklı sandalyesiz masalar getirmişlerdi. Ev halkının kalabalığına çalışanların kalabalığı eklenmiş tüm heybetine rağmen avlu hınca hınç dolmuştu. Halil ağabeyinde içinde olduğu küçük bir grup değişen eğlence alanının bitimindeki bambu koltuklara oturmuş olan biteni, ihtiyatlı bir şekilde izliyordu. Ezra ve Doruk havuzun ortasına kurulan sahne benzeri dev alanda dj'lik yapıyor arada bir şarkılara eşlik ediyorlardı. Sahnenin etrafındaki yuvarlaklarda ise çoğu çalışanlardan oluşan gruplar dans ediyordu. Doktor ve kızları için beyaz tüller ve güllerle kaplı bir loca hazırlanmıştı. O'nun bu kadar ayrıcalıklı olması kimseyi rahatsız etmiyor, herkes onu kendinden üstün görüyordu. Özel yeteneklerinin yanında geçmişte doktor oluşu, öngörülemez tavrı ve otoritesi onu değişenler arsında aristokrat bir konuma sokmuştu. Neredeyse herkes buradaydı ama aradığım iki kişiyi bir türlü görememiştim. Melisa ve Oktay... Sevdiğim kız ve sevgi-nefret bağı ile bağlanmış olduğum biricik arkadaşım. İkisini de ayrı ayrı merak ediyor ama bir türlü göremiyordum. Gece uzundu elbet bir yerde karşılaşırdık. Hoş, minik papatyamı görsem de konuşmayacaktım.
Bütün ortamı iyice tarttıktan sonra Halil ağabeyin olduğu tarafa oturmaya karar verdim. Tekli bambu koltuklardan birine yerleştim. Gece gerçekleşen havuz partisinde güneş gözlüğü takan bu adama karşı içimde bir sempati oluştu.
- Neye bakıyorsun? Hiç mi güneş gözlüğü takmış bir değişen görmedin?
Ona cevap vermem demek zihnimi diğer insanlarla paylaşmam demekti. Normalde de konuşamadığım için tebessüm edip, harika işareti yapmakla yetindim. Halil ağabey ile muhabbetimiz neşeli bir kahkaha ile bölündü. Duyduğum kahkaha tebessümümün dudağımda asılı kalmasına sebep olmuştu. Melisa, beyaz bikini üstü ve yine beyaz renkli mini eteği ile havuzun kenarındaydı. Beyaz renk onun esmer teninin üzerinde ışık gibi parlıyordu. Oktay ise havuza bırakılmış bir balkabağı gibi suyun içinde duruyordu. Kollarını iki yana açan kabak neşe içinde "Atla! Atla!" diye tezahüratta bulunuyordu. Bu gece kabak tatlısı yapmak istedim. Bu gece beyazın en sevmediğim renk olduğuna karar verdim. Bu gece biraz eğlenmeliydim. Bakışlarım onlara kilitlenmiş halde olduğum yerden kalkmak için doğruldum. Halil ağabey kolumdan tuttu:
- Kendi hallerine bırak, görelim bakalım ne yapacaklar.
Zihin okuma sırası Halil Ağabey'e geçmiş gibiydi. Konuşmaya devam etmesi için gözlerine baktım, bana eski berberimi hatırlatmıştı. Ama o konuşmaya devam etmedi, yüzünde sinir bozucu bir gülümseme ile kolumu hadi anlamında pışpışladı. Sinirlerim bir kat daha bozulmuştu. Akıl hocam kısa cümleler kurmayı hatta konuşmamayı seviyordu. Yine de onun sözünü dinledim. Arkama yaslandım ve ikisinin şakalaşmalarını, dans etmelerini ve yüzmelerini izledim. Böyle böyle zaman geçti ve saat yarıma gelmek üzereydi. Zihnimi bu zaman zarfı boyunca hiç açmamış dolayısıyla kimseyle konuşmamıştım. Önüme konulan soğuk içeceklerin ne olduğuna bakmadan bir bir içmiş, çerez tabakların hepsini boşaltmıştım. Eğer bu kızla olmayacaksam ona karışma hakkım yoktu ancak onu bir başkasıyla görmek sinirlerimi zıplatıyordu. Bu berbat geceyi düzenledikleri için Ezra ve Doruk'a küfrede küfrede partiden ayrılıyordum. Arka kapının merdivenlerine geldiğimde karşılaştığım manzara ile donup kaldım. Çiçek ve ışıklarla süslü iki kollu merdivenin en başında, bizim bulunduğumuz yerden birkaç kat yüksekte, beyaz Helen elbisesi ile rüzgarda etekleri uçuşan bir kraliçe. Onu gördüğüm anda efsaneleşmiş o şarkının* çalması aynı ana denk gelmişti. Bir diva tüm asaleti ile yukarıdan bizi izliyordu. Esen Kaplan, aramıza dönmüştü.
---------------------------------------------------------
*Metinde sözü geçen şarkı multi medyada paylaşılmıştır. (Beyonce-Diva)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Metamorfoz Serisi-Başlangıç
Science FictionAmacımız daha güçlü bir insan ırkı oluşturmaktı. İlk başta yaptığımız şeyin insanlık için enerji içecekleri kadar masum bir başarı olduğunu düşünsem de, deney ilerledikçe bilim dünyasının Darth Vader'ı olduğumuza emin oldum. Değiştiricilerin bir tü...