Bölüm 2 / Klinik

7.6K 396 252
                                    

Ormanlık alanın, ağaçların arasındaki virajlı yolunda ilerlerken; Barlas'ın kullandığı Volvo'nun yolcu koltuğunda sessizce oturmayı sürdürdüm. Kliniğe doğru giden ve yalnızca içinde bulunduğumuz aracın farlarıyla aydınlanan kasvetli yolda, işaret parmağımı dişlerimin arasına sıkıştırarak yan cama vuran damlalara dalgın gözlerle odaklandım. Gözlerimi düşünceli halimle kıstım. Bugün olanları düşündüm tekrar ve tekrar.

Barlas'ın radyoyu sessize almasını ve bir eliyle direksiyonu sıkarcasına tutarken diğer elini solunda bulunan camın bitimindeki çıkıntıya koyarak yola dalgınlıkla odaklanmasını süzdüm sonra. Gergin endişesi arabayı kaplayıp dışa taşacak kadar yüksek görünüyordu. Ancak bu gerginliğine rağmen ona olanı anlatmam gerektiği aşikardı. Bilmesi lazımdı.

"Sana söylemem gereken bir şey var." Dedim nihayetinde. Bana gözlerindeki ciddiyetle döndü. Duyduklarına vereceği tepkiyi kestirmem zor değildi. Gerginliği de huzursuzluğu da artacaktı. Ama kendimi frenlemedim, sesimi kontrollü tuttum. "Bugün davadan sonra ofisime döndüğümde senin bu akşam eve getirdiğin ve bana her zaman yolladığın çiceklerin tıpatıp aynısını, büyük bir lilyum buketini buldum masamda."

Kaşları çatıldı. İlerlediğimiz yola, şeritten çıkmamak için temkinle bakıp yeniden bana döndü. Ama konuşmadı, konuşmamı sürdüreceğimi bilerek beni dinlemeyi seçti. "Üzerinde dore bir zarf vardı," diye devam ettim. Ses tellerim gerildi. "İçinde de senin yazacağın tarzda bir not ve sadece bu değildi; arabamın ön camında, otoparkta da bir zarf vardı." Hala üzerimde duran elbisenin beni hapsettiğini hissettim o an. Daraldım. Bedenimi saran kırmızı kumaşa bakış attım ve yeniden Barlas'a döndüm. "Notta; arabanın yan koltuğundaki bir kutuda duran bu elbiseyi bu akşam yemeğinde giymemi istediği yazıyordu."

Barlas, bu cümlelerimle yüzündeki tek bir çizgi dahi belli olmayacak kadar gerdi ifadesini. "Ve eve geldiğimde," diye devam ettim, onun ifadesindeki yoğunluğu huzursuzca izlerken. "Belkız'dan salondaki masayı hazırlamasını istedim ama benden önce yemek masası için süsleme getiren bir adam bunu zaten yaptırmıştı. Ve o süslerdeki renk de gün boyu bulduğum zarfların aynısıydı, dore."

"Sahra..." Barlas'ın sesi boğuk, ilkel bir fısıltıyla çıktı. "Ne dediğinin farkında mısın?"

Başım iki yana kendiliğinden hareket edercesine sallandı. Barlas'ın duyduklarına olan tamamen habersiz tavrı bedenimi sanki buz kütlesine çevirdi ve sonra yeni bir ateşi içimde harladı. Arabanın klimasından yüzüme vuran sıcak hava daha bir boğucu geldi o an, nefesim yavaşladı. Hiçbirinden zerre haberi olmadığı duruşundan belliydi. "Bugün tüm bunlar senden diye keyifle geçti ama sen bana yeni bir buket getirdiğinde, hemşiren gelip klinikten birinin kaçtığını söylediğinde..." Dişlerimin arkasından inledim tedirgin öfkemle. "Barlas, tedirginim."

Barlas cama dayalı kolunu oynattı. Sol eli direksiyonu sağ elinden devraldı ve boşa çıkan elini bana doğru uzatıp eteklerimi hala buruştururcasına sıktığını ancak hissettiğim yumruğumun üzerine koydu. Dokunuşu, karanlığa rağmen içimde bir güvenin ışığını yakacak kadar etkiliydi. Elimi sıkıca kavrayan parmakları tenimde usul usul gezinirken "Sahra," dedi mesleğinin hakkını veren ve ben de endişeye yer bırakmamaya çaba sarf eden bir tonlamayla. "Hayatım, bu ne demek oluyor anlamadım ama eminim tüm o olanlar bir yanlış anlaşılmanın ürünü ve..." Yola baktı yeniden. Artık ıssız virajları tüketmiş, şehrin kalabalık semtlerinden kliniğe uzanan yola girmiştik. "Bununla bir ilgisi yok. Bir yanlışlık, bir hata olmalı. Mutlaka."

Beni teselli etmeye çabalayan tok sesinden düşünceli bir tını dışarı sızıyordu. Eli hala bacağımın üzerindeki elimdeydi ama yola dalan gözleri buradan çok uzakta hissettiriyordu. Anlattıklarımı aklında tartıyor olmalıydı, aklına ilk evlilik yıl dönümümüz ve o zaman olanlar gelmiş olacak ki sessizliği derinleşti.

AltÜst Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin