Bölüm 3 / Biblo

6.6K 356 204
                                    

Sabah tam yedide alarmın işaretiyle uyandım...
Hazırlanmam kırk dakika kadar sürdü, yedi kırk...
Barlas'la kahvaltı masasında oturduğumuzda telefonumdan gördüğüm saat sekizdi...
Televizyondaki sabah haberlerini izlerken köşedeki saati okuduğumda sekiz kırk...
Dokuz buçukta evden ayrıldım...
Arabamın saati bindiğimde dokuz kırk ikiydi...
On elli ofiste davamın son hazırlıklarını gözden geçirdim ve ajandama bu saati not düştüm...
On ikiye çeyrek varken adliyedeydim...
On iki sıfır sekiz... on iki sıfır sekiz...

Müvekkilimle on ikiye doğru selamlaştıktan sonra tuvalete gitmem gerekmişti....
Lavaboya giderken öğle yemeğine çıkan memurların arasından ilerlemiştim; demek ki saat tam on ikiydi belki de on iki sıfır iki/üç...
Dava öncesi müvekkilimle son konuşmamıza başlarken koridorda dava saatine kaç dakika kaldığına baktım saat bir...
Saat bir otuz davadaydım.
Peki on iki ile bir arası ne yaptım? Lavaboda kaç dakika kaldım? Ne zaman çıktım ve koridora kaçta döndüm yeniden?
On iki sıfır sekiz... on iki on dört...

Avuçlarımla başımın iki yanına sinirle vurdum. "Hatırla."

Sanki o bir saat, o aralık günümün içinde yok gibiydi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Sanki o bir saat, o aralık günümün içinde yok gibiydi. Üzerinde oturduğum, evimizin terasına ait şezlongda soğuktan uyuşan ellerimi üzerimdeki şalın altına gizledim, dizlerimi karnına çektim ve karşıdaki alacakaranlığa baktım. Gözlerim görüşümü bulandırırken uyku için yalvarır gibilerdi.

Şu an saat yediydi. Güneş doğmak için aceleci değilken şehir yavaş yavaş uyanıyordu. Ve ben, tek bir dakika bile uyumadan bir gece tüketmiştim. Saatlerdir tek düşündüğüm dündü. Dün sabahtan akşama dek ne yaptığım ve neler olduğu. Çiçeğin siparişinin geçildiği dakikalarda yanımda kimin olduğu. Sonrasındaki tüm siparişlerde...

Akşam Buğra'dan o güvenlik odasında kendi numaramı duyduktan sonra, kredi kartımı kontrol etmiştim. Lilyumun ödemesi benim kartım ile yapılmıştı. Arabamda bulduğumuz elbise markasının mağazasına ulaştığımızda cevap aynıydı; elbisenin ödemesi benim kartımla yapılmış, siparişi kişisel sosyal medya hesabım üzerinden verilmişti. Ve tüm o yemek malzemeleri; şamdanlar, dore aksesuarlar... hepsinin adresi yine kahrolası kredi kartıma çıkıyordu, bana ait numaraya ve sosyal medya mesaj kutuma.

Gözlerim sinirden yanıyordu. Telefonumda yeniden açtığım ekstre bilgilerimde arka arkaya sıralı ödemeler on iki sıfır sekiz ile on iki on altı arasını kapsıyordu. Sadece sekiz dakika. Gecemi mahveden tüm siparişlerin kapladığı süre bu kısacık andı.

Barlas dün gece yarısı arka arkaya öğrendiklerimizin üzerine telefonumun ve kartımın hacklendiği konusundaki eminliğiyle hemen savcılığa gitmekten yanaydı. Görüntülerin kalanını izleyip o ana kadar ulaşana kadar... ofisimin otopark görüntülerini görene kadar.

Çünkü davadan ofisime döndüğüm saat ile elbiseyi arabada bulduğum saat aralığında, iki saatimizi ayırarak izlediğimiz o kayıtlarda hiçbir şey yoktu. Otoparka giren hiçkimse yoktu, arabanın etrafına yaklaşan benim dışımda tek bir isim bile yoktu. Değil arabama; otoparkın içine bile hiçkimse tek bir kutu taşımamıştı. O zaman dün gece giydiğim o elbise arabamın içine nasıl girmişti? Bunu ben yapmamıştım.

AltÜst Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin