Bölüm 17 / Yüz yüze

4.6K 300 153
                                    

Olanların üzerinden kaç gün geçtiğini bilmiyordum. Ya da kaç hafta. Kliniğe son kez gittiğim o günün sonrasında her an birbirinin aynıydı. Her hafta içi ve her hafta sonu, her bir yeni hafta ve her bir yeni gün... aynıydı.

İnsan geleceğe dair umudunu ve yaşama dair hevesini kaybettiğinde hangi günde olduğunu, yaşananların günün hangi saat diliminde yer aldığını, güneşin doğumunu ve günün batımını... hiçbir şeyi önemsemiyordu.

Dünya benden bağımsız dönüyordu ve ben yalnızca zaman dolduruyordum.

Mesleğim; ofisim, davalar, sahip olmaktan en çok keyif aldığım şeydi ve artık onu yapamıyordum. Evliliğim, Barlas, sahip olmaktan en çok mutluluk duyduğum şeydi ve ciddi bir kırılmayla tamamen bitmişti.

Klinikte kapı dışı bırakılmam sonrası daha yoğun duyduğum his ise elimde kalan tek daldı ve o beni hala dik tutuyordu; öfke.

Vazgeçmeyi ve ona karşı yenildiğimi düşünsem de günler içinde aksine kadar vermiştim. Barlas'ı her neredeyse bulmak ve ona tüm bunların hesabını sormak zorundaydım. Bunu kendime borçluydum, hayatıma tamamen yeni bir sayfayla devam etmem için önce bunu aşmalıydım. Bu sayfayı tamamen kapatmalıydım. Yoksa hep bununla yaşayacaktım.

Önümdeki yemek masasında duran fotoğraflara baktım. Evlendiğimiz günde, çıktığımız seyahatlerde, yıllardır çekilmiş olduğumuz tüm fotoğrafları albümdeki sayfaları geçerek inceledim. Neredeyse hepsinde ikimiz de kahkahalarla gülüyorduk.

Sonra, albümü kapatıp kenara bıraktım ve masanın üzerine yayılmış olan kağıtları karıştırdım. Kamera kayıt fotoğrafları, yaşadığım olayların bendeki tüm ama işe yaramaz kanıtları ve son haftalarda bulduklarım. Hepsi kalabalık bir çöplüktü. Bana bir adım kazandırmıyorlardı.

Bu çöplüğün içinde Ilgın ile Barlas'ın bana verilmiş olan iki fotoğrafını bulup çıkardım. Arabadaki fotoğraf ne kadar bakarsam bakayım canımı sıkmıyordu. Çünkü en azından birbirlerine temas etmeden, karşıya bakarlarken çekilmiş bir fotoğraftı ama diğeri, yan yana elleri birbirlerinin bedenlerine dolanmış olan fotoğraf dişlerimi birbirlerine sıkıca kenetlememe sebepti, hâlâ.

Elim köşedeki telefonuma gitti. Rehberimdeki bir numarayı arayıp çağrının cevaplanmasını beklerken fotoğrafa bakmayı sürdürdüm. Sonunda karşıdan gelen erkek sesini duymamla birlikte ise "Herhangi bir gelişme var mı?" Diye sordum. "Barlas'tan yeni, herhangi bir iz?"

"Maalesef Sahra Hanım. Vekaletname yaptığı avukat bilgi vermiyor. Başka bir iz de yok hâlâ."

"Anladım. Israrcı olmaya devam edin. İyi günler."

Telefonu kapattığımda aldığım yere geri koydum. Gözlerim düşünceli bir şekilde, bugün sabah döndüğüm evimin bahçesine çevrildi aynı anda. Ailem Barlas'ı bulmamda yardımcı olmaya yanaşmıyordu. Açık açık söylemeseler dahi; onu bulmam halinde öldüreceğimi düşündüklerini biliyordum ve bunun korkusuyla beni engelliyorlardı. Yeni bir olayla anılmamak adına, onun yurtdışına çıktığı bilgisine içten içe seviniyorlardı hatta. Nasıl gerçekleştiğinin önemi yoktu; Barlas'tan ve gelecek skandallardan, bana zarar vermiş de olsa bir şekilde böylece kurtulmuşlardı.

Ilgın'ın cinayetini üstlenecek bir otel çalışanının ailesine yüklü bir ödeme yapmışlar ve cinayeti benim işlemediğimi herkese kendilerince göstermişlerdi üstelik. Cezai ehliyetimle ilgili karara itiraz etmişlerdi, onlarca testin sonunda verilecek yeni karar bugünlerde elime ulaşacaktı. Sonucun olumlu olacağı kesindi. Bu bu kez zor olsa da, yine aklanmışlardı.

AltÜst Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin