Bölüm 5 / Otel

5.6K 318 172
                                    

Kırmızı ve mavi ışık... birbirini takip ederek yanıp sönerken önümüzdeki polis aracının yansımaları bulunduğumuz aracın içine doluyordu. Evimde, misafir lavabomda bu gece biri ölmüştü. Öldürülmüştü.

Ceset, ölüm nedeninin kesin olarak belirlenmesi için adli tıbba gönderilirken evimiz olay yeri inceleme tarafından bantlarla kapatılmış, tüm konuklarımız sorgulanmak üzere birer birer merkeze götürülmüşlerdi. Evdeki ilk sorgu sonrası avukatımızı arayarak götürüldüğümüz merkezin ismini vermiştik ve işte şimdi berbat gecenin berbat sonunda oraya gidiyorduk.

İntihar mı yoksa cinayet mi... Alpay'ı takip etmesi için tuttuğum dedektifin ölüm sebebi olay yerinde yapılan ilk incelemede kalp krizi olarak tanımlansa da birisi tarafından öldürülmesi iddiası da boğuşma izleri nedeniyle söz konusuydu. Sebep ve sonuç her neyse tüm olanlar sonrası ilk aklıma gelen isim belliydi. Alpay.

Yıllar önce büyük bir hayvan barınağı kurmuştu. Sadece hayvanlara da değil; yardıma muhtaç insanlara ülkenin neresinde olurlarsa olsunlar ulaşırdı. Bir karıncanın canını incittiğine bile şahit olmamıştım üstelik, yıllar boyunca. Ama şimdi bu ölümün ardındaki en güçlü isim oydu. Takibi öğrenmiş olmalıydı ve belki de bir kanıtı yok etmek istemişti. Böyle bir şeyi gerçekten yapabilir miydi? Bunu düşünmek bile ürperticiydi.

Polis merkezinin önünde durduğumuzda üzerimdeki imitasyon kürkü omuzlarıma sarıp indim. Hava dondurucu derecede soğuktu. Üzerimizde fazlasıyla şık kıyafetler olması etraftaki memurların ve sivillerin bize tuhaf gözlerle bakmasına sebebiyet veriyordu. Bir eğlencenin karakolda bitmesi trajikti. Dışarıdan nasıl göründüğünü tahmin etmesi zor değildi.

İçeride, sorgu odasından çıkan Alpay ile göz göze geldim ilk anda. Tedirgin ya da korkulu durmuyordu. Olanlara şaşırmış bir ifade arkasında gizliyken neredeyse her zamanki kadar rahattı. Benden gözlerini kısa sürede çekip koridorun kenarında oturan annemin yanına yürüdü.

"Barlas Nalbant?" Polis memuru elindeki dosya ile bize yaklaştı ve yanımdaki Barlas'a baktı. "Sizi de sorgu odasına alabilir miyiz? Yalnızca eşiniz ve siz kaldınız."

Barlas olanın afallamasını taşıyan ama her zamanki gibi bunu yansıtmayan kontrollü ciddiyetiyle memuru onaylarken üzerinde 'Sorgu Odası' yazan kapıya yürüdü ve içeriye girdiklerinde kapı arkalarından kapandı. Bir memurun işaretine karşılık gri koridordaki demir sandalyelerden birine, annemin yanına yerleştim bunun arkasından ben de ve elbisemle stresle oynadım.

Birbirinden cam paravanlarla ayrılmış masalardaki polisleri izlerken birinin elindeki kalemi ritmik şekilde masaya vurmasıyla bakışlarım kaleme sabitlendi. Tik, tak, tik, tak... tekrarlı sesler fazlasıyla sinir bozucuydu. Bir başkası bir elma yiyordu. Isırık seslerindeki belirginlik de en az kalemin ses kadar canımı sıkmıştı. Yelkovanın sesi kulaklarıma doldu sonra aynı ritimle ve duvardaki saate kaydı gözlerim. Üç elliydi. Tam olarak. Burak Bey'in ölüm saati kayıtlara on iki on beş olarak geçmişti. Üç saatten uzun süredir evde olanların etkileriyle uğraşmıştık. Uğraşıyorduk.

"Tatlım?" Annemin elimi tutması ile kendime gelip ona baktım. "İyi misin?"

"Evimde biri öldü." Dudaklarımdan upuzun bir nefesi içeriye çektim. "Cinayet mi normal bir ölüm mü bilmiyorum... sence nasıl olmalıyım?"

"Beni neden takip ettirdin?" Annemin yanında ayakta duran Alpay'ın düz sesinden gelen soruyla ona yükseldi gözlerim. "Ölen adamın eşyaları incelenmiş," dedi göz göze geldiğimizde. "Geçtiğimiz haftanın tüm günlerinde onun beni takip ettiğine dair belgeler var ve seninle yazışmaları da ortaya çıkmış." Başı inanamaz, saçmaladığımı düşünür tavrıyla iki yana sallandı ve tıslar gibi güldü. Sinirli olduğunu belli eden boş bir gülüştü. "Neden Sahra?"

AltÜst Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin