BÖLÜM 29

5.5K 132 4
                                    

(Öncelikle en başından beri tüm bölümlerimi okuyan, yorum da bulunan veya bulunmayan, vote yapan veya yapmayan tüm okuyucularıma teşekkür ediyorum. Şimdi keyifli okumalar diliyorum. ) 

Karşımdaki manzara bana hayatımın son gününde bile yaşamak istemeyeceğim bir manzaraydı. Duvara yapışmış bir erkek ve onun dudaklarını öpen mini elbiseli bir genç kadın. Kadının kim olduğunu bilmek gerekmiyordu çünkü bir fahişe olduğu çok belliydi. Fakat erkek... Erkek benim erkeğimdi. Benim Jose'mdi... 

Yere aniden çakılan telefonun şangırtısını duyana kadar elimden kaydığının farkında bile değildim. Tamamen karşımdaki olaya odaklanmıştım. Sesi duyunca kız irkilerek Jose'nin yanına geçip ne olduğuna baktı. Jose ise karşısında beni görmenin şaşkınlığını yaşıyordu. Ne buraya geleceğimden haberi vardı ne de onun bu iğrenç hareketini göreceğimden. Gözlerimde birikmiş yaşları, akmaması için geri yollamaya çalıştım. Telefonumu yerden alarak tek bir söz söylemeden yanlarından ayrılacakken bir el kolumu yakaladı. 

"Jessica, dur!" arkamda bağıran Jose'nin sesini duymamaya çalışarak koluma odaklandım. Sertçe kendimi geri çektim.

"Anlamadan dinlemeden birbirimizi yargılamayacaktık. Jessica bir dinle lütfen!"  

"Bu sefer ne uyduracaksın? Tanrı aşkına Jose, yine ne mazeretin var?" 

"Beni birden öptü. Jessica, bana buraya gelmemi söyledi, çok önemli bir şey konuşacağını söyledi ve ben bile anlayamadan birden öptü beni."  Tanrım, lütfen bir işaret ver bana. Doğruyu söylüyor olabilir mi? Evet evet, kesinlikle doğru söylüyor. Hem ona inanmak zorundayım, kaç kere beni sevdiğini kanıtladı bana. 

"Sana inanmak istiyorum." diye fısıldadım. Cevap vermesini istediğim kişi Jose'ydi ama birden sesin o şıllığa ait olduğunu farkettim.

"Ben Alessandra küçük hanım." diyerek bana elini uzattı mini elbiseli sürtük. 

Elimi -tabiki de- uzatmayarak "Adını soran olmadı." dedim. 

"Ooo hem de sertiz. Tatlım lütfen kişisel algılama, Jose'nin dönüp dolaşıp geleceği yer benimdir." 

"Ne diyorsun sen be?!" 

"Jessica'cığım, yoksa sana Jose anlatmadı mı? Biz birbirimizi çok iyi tanırız." durdu ve Jose'ye göz kırptı. Sonra devam etti "Yani her anlamda. Hem kişilik olarak hem de bedensel olarak. Haha!" 

Bu son cümlesi üzerine onu ittirdim. O kadar hazırlıksız yakalanmıştı ki birden kendini barın zemininde buldu. Tam kalkmaya hazırlanırken üzerine oturdum ve her yerine yumruklar atmaya başladım. Bir yandan acı ile kıvranırken bir yandan da kahkahalar atarak söyleniyordu. 

"Elinden gelen bu mu küçük Jessi." Jessi ne be köpek yavrusunun ismi gibi. "Jose bu tokatları beni zevke getirmek için atıyor." Ah! Orospu! Daha sert vurmaya başladım daha da sert hem de. Jose bir yandan bizi ayırmaya çalışırken çevremizi büyük bir kalabalığın sardığını farkettim. Saçlarıma asılan eli döndürdüm. Ben, karıncaya bile zarar veremeyen kişi, bir kızı dövüyordum. Ömrümde ilk defa kavga ediyordum. Sonunda bedenim Alessandra'dan ah pardon onun ismini söylemek bile ağzıma yakışmıyor, orospudan ayrıldığında barda 4 kişi kaldığımızı fark ettim. Jose, Chris, orospu ve ben. Başka hiç kimse yoktu. İyi de nereye kayboldular? 

Jose "Bay Pheys burda kalabilir misiniz? 2 dakikaya geleceğim." dedi.

Chris ise "Elbette. Sen git ben burdayım."  diye karşılık verdi. 

Jose'nin nereye gittiiğini anlamak için çok zorlanmadım çünkü sürtüğünü kolundan çekerek dışarı götürdü. Onun yanına gitti, burda benim yanımda kalmadı. Hayııır, ağlamayacağım. Değerli göz yaşlarım geri dönün. 

Alışılmamış DuygularHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin