Kalemim Ele Verdi Beni...

129 29 29
                                    

O na bakarak karaladığım cümleler satır kuyruğuna girmiş adeta boşluk doldurmak için köşe kapmaca oynuyordu not defterimin satır aralarında.
  - Gözlerin .. Hangi Deniz'in adı .?
  Sanki bunca zaman bütün şiirleri ona söylemek için ezberlemiş gibiyim. Gideceğini bile bile ben bu limana düğüm atmak niyetindeyim.Kimbilir belki ölüme beş kala bir romanın son sayfasında tekrar birlikte içeriz.
  Böylesine bir umut bağlamak ancak biz Edeyatçılardan çıkardı. Zaten Edebiyat Aşk'a gönüllü müebbet yatmak değilmiydi?
İçim gidişlerin  şerefine kaldırdığım kadehten aldığım her yudumu hapsettiğinde mideme ,kalbim beynime giden kan akışlarını , kim bilir belki bu kadın bana gidişleri sevdirir umuduyla dolduruyordu .
  - Şişe döktü içini masada sızdı kaldı bomboş.Geriye son iki dublelik kadeh ve o iki kadehin uzun bir süre bir arada göremeyeceği iki müptezeli kaldı masanın..
  Son dubleyi elinden hiç indirmedi . Hiç alkol almamış bir kadın olarak oldukça aklı başında içiyordu , lakin saçtığı gülüşler bir akıllıyı başından edebilecek kadar şiirdi.
   O konuşuyor  ben dinliyorum . O konuşuyor kulaklarım bayram ediyordu.
- Nedir dedim sevmek .. En zor olanı başarmakmı ..?
Kadehini son kez eline aldıktan sonra;
+ Şu yudumuda alıyım yürüyelim
Diye tutturdu . Sandalyeden inip eline aldığı rakı kadehinin neredeyse duble ve tek arası hizzasındaki rakıyı tek seferde yudumlayıp yutkunmakta zorlanması ve ardından saçtığı o gülüş...  Bu dışardan bakıpta görebilenler için sadece rakı içen bir kadının sarhoşluktan yaptığı bir hareket olarak nitelendirilebilir ..Fakat biz Edebiyatçılar için bir duble rakı ve kadın başlığı ile onlarca şiir yazılabilecek ana tema oluşturabilir.
  Kalktık masadan rütin cila muhabbeti, yani elimizde birer bira. Sarhoştuk ikimizde . Ben bunca zaman sustuklarıma o ise bunca zaman söylemek istediklerine. Gece bile gidiyor zamana eşlik ediyor . Attığım her adım onun ayaklarının her ne kadar baş ucunda olsada güneşi görmeden biteceğinin haberdarıydı yolun.
   Deniz kıyısına vardık . Kayalıkların yamacına ve ilk karşılaştığımız gönül durağına . Yine o eşsiz keman sesi bizi çekiyordu kendine .
Orhan dayı... yine şarabından aldığı her yudumun ardından şişeyi farklı bir nota ile bırakıyordu yamacına..

- Hiçbir muhabbet benzer nedenlerle kafayı yemiş insanların saçmalaması kadar derinlere inemez...

O mahur besteyi söyletirken kemanına Orhan dayı şarkının her bir cümlesini mırıldanır olduk dudaklarımızda .
-Ah bu ne sevgi bu ne ıstırap
Bu şarkıyla gönlüm ne harap
Al al olmuş gül yanaklarınız
Bu mahçup Nazlı bu eda bu hal..
  Orhan dayı susturmadan kemanını  kayalıkların altına koyduğum o sigara paketinden üç dal aldım koydum yerine. Birini uzattım sevdiceğime, birini ben yaktım diğerini   beklettim avuçlarımda.Orhan dayıya her baktığımda bana beklemenin verdiği sadakati hatırlatıyordu , yani ne bileyim  belkide hiç gelmeyecek birini bir gün geri dönerde sever edası ile beklediğini görmek bana beklentilerin verdiği kaygıları zihnimden silip süpürmeme yardım ediyordu.
- Belkide beklemek alışılası bir acıdır.. Ben hiç bir gideni beklemedim oysaki , kapıları her gidenin arkasından kilitledim.
  Lakin bu yazgıyıda kafamdan hiç karalayamadım . Çünkü bilirim bir insan eğer ikinci bir şansı istiyorsa  ilkini kaybetmiştir. Onun kaybettiği sadece bir şans oluyor belki fakat şansı vermeye mecbur kalanın ise kaybettiği bir kalp dolusu duygu yüküydü.Güven , sadakat, aşk, korku, endişe, bunlar bir dağıldımı orta yere ,toparlamaya ömür yetmeye bilir. Fakat yinede Sevdayı hala yüreğinde barındıran insan okyanusun ortasında kırılmayan tek yelkeni ile karaya bir gün ulaşabilme umudu taşır gibi , kaybettiği her duygunun korkularına rağmen vermeye mecbur kalır, kendine hiç uğramayan şansı ellerinde bunu ondan isteyene.
- Zaman ,kazanabileceğiniz tek şanstır.
Ben bu gün aslında onunla sadece rakı içmedim . Ben onu bu gün celladım ilan ettim . Bir erkeği yaşarken öldürebilecek tek varlık kadındır. Aşkından öldürür , hasretinden öldürür, çekip gider öldürür, bekletir öldürür. Ona baktıkça yüreğim içimdeki boş satırlara adeta vasiyetimi yazıyordu. Yanımda oturuşu , dayının o hasret çeken kemanından kulağımıza işleyen hüzzam notaları eşliğindeki Sezen Aksu parçasını mırıldanırken , elindeki biradan yudumunu almayı ihmal etmeyişi ,sarhoşluğunun gözlerine yaptığı o tarifsiz makyaj... Nasıl desem hani okumaktan zevk aldığım bir kitabın en mutlu olduğum sayfasını belki bir arka sayfasında hüzün vardır diye çevirmek istemeyişim gibiydi yeni güne merhaba demek.
   Zaman dursun istiyordum. O şarkı hiç bitmesin , o benim yanımdan hiç gitmesin istiyordum. Sımsıkı sarılmak geçiyordu içimden ama ya o istemiyorsa ?. Hayatında çok erken yaptığı bir hatanın bir ikincisi olmak istemedim o an . Kendi yaptığım hataları unuturmuşcasına. Ölüm ya o an gelsin yada zaman bana bir şans daha vereceğinin ışığını göstersin bende ömrüm boyunca o şansın kapımı tekrar çalmasını bekleyeyim. Ne fark eder değilmi ? İkiside farklı bir temada aynı birer ölüm ..
   Orhan dayı şarkıyı bitiriyor , sabahın ilk ışıkları Deniz'e rengini bahşediyor bense yeni bir günden itibaren kendimi çekeceğim özleme hazırlamaya adıyordum. Orhan dayı gözlerinin doluluğu ile bıraktı kemanını yanı başına hafif bir tebessüm ile döndü bana . Ben onun için paketten çıkardığım sigarayı ona doğru  uzattım ;
- Evlat .. Seni son gördüğümde yerinde olamayışıma sabaha kadar küfretmişken sen  ilk gördüğüm gibi  yerli yanımdasın..
Ben dalgınlığımdan bir nebze kurtulup elimdeki ben çekmeden yanıp sönen sigaranın son mirasını elimden atıp sevdiğim kadına bir tebessüm ettim . Derken o benden önce atıldı cevaba hazır bir tavırla ;
+ Dayı sizde amma meraklıymışsınız ölmeye ya
- Merak değil kızım lütuf . Ölüm biz ruhu bedenden ayrılanlar için bir lütuftur. Tıpkı senin meslekte bitkisel hayata geçipte fişini çekmeyi beklediğiniz hastalarınız gibi.
   Haklıydı Orhan dayı.  Bir lütuftu ölmek  , kimsesizlik umrunda değildi belki bunu söylerken dayının . Çünkü gözleri yârsız kalmış bir aşıklığa sarfetmişti bu vicdansız cümleyi.
Suskunluğumu bozmak istedim. O an kelimeler dudaklarımın kapısına dayanmışdı tutamadım daha fazla çözdüm düğümünü boğazımın.
- Aşk beklentileri karşılayabilecek kadar zenginmi dayı ?
- Aşk senin beklemediğin bir anda seni karşılamadımı yeğen ?
O an ben bakamasamda gözlerini benden ayırmadığının farkındaydım . Nasıl desem sanki o mavi sularda can simidim olacak cümleyi ayıklamaya çalışıyordu dilim .
- Peki bekletmeye neden mecbur ediyor dayı ? Sen hiç ettinmi şikayet bunca yıl .
Sözümü bitirmeye kelimeler kalmışlen girdi konuşmaya o kulağa en güzel gelen ses tonuyla.
+ Bunca zaman ne yaşadın bilmiyorum ama seni bu karamsar cümlelere hapsedenlerden biri olmayacağım . Aşk ile gidip aşk ile döneceğim .
Demesi ile dayı elindeki şarap şişesini kaldırıp ;
-Gezuâr (Şerefe) dedi .
Cevap vermeme fırsat vermeden eline aldı kemanını , bu sözün üstüne sana sadece beklemek düşer dermişcesine . O topraklarına hasta olduğun rumeli türküsü ile;
- Çalın davulları çaydan aşaya (Aman)
Mezarımı kazın bre dostlar belden aşaya
Koyun sularımı kazan dolunca (Aman)
Aman ölüm zalim ölüm üç gün ara ver
Al başımdan bu sevdayı götür yare ver ...
Sabahın ilk ışıkları saçlarına vurmaya başlamıştı . Biz dayının yanından ayrılıp Galata köprüsün sonuna yaklaşmıştık kafamızı çevirip kadim dostuma bir selam çakmayı ihmal etmedik .

  Elindeki boş şişeyi Denize salladıkdan sonra o adına yakışır gözleri ile bana döndü gülerek ;+ O artık benimde Dostum yani bizim deli oğlan oluyor bundan sonra

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Elindeki boş şişeyi Denize salladıkdan sonra o adına yakışır gözleri ile bana döndü gülerek ;
+ O artık benimde Dostum yani bizim deli oğlan oluyor bundan sonra . Ben yokken arkamdan satırları boş bırakmayın olurmu.?
- Sen yokken diye birşey yok . Artık Sen İstanbul'sun ve her satırın başındasın . Bense her cümlenin sonunda seni bekleyen noktayım.
O an o gülüşü daha doğmamış güneşi aratmıyordu . Ve devam etti;
- Cep telefonun yokmu ? Hiç elinde göremedim
- Var ama pek iyi geçinmeyiz evde bir yerlerde duruyor ben vereyim numarayı sen çaldır eve gecince artık yanımdan ayırmam.
+ Olur; peki neden yanında taşımıyorsun ?
- Bilmem , hiç kimsenin arayıpta ulaşmak istediği biri olmadım hiç . Zaten gerekte duymadım . Ama taşırım artık bundan böyle .
Ayrılık vakti gelmişti ben iskeleye kadar eşlik ettim onu o halde tek başına göndermemek için ne kadar ısrar etsemde istemedi . Sarıldı o an bana . Benim hiç unutamayacağım bir an yaşattı, Ve bindi vapura ,dolmuştu gözleri saklayamadı , bende görmezden gelemedim gidişini izledim .
- Korkarım gideceksin, aklım baştan gidecek, eşgalime hüküm koyup gideceksin ..
Bekledim öylece ardından vapur kaybolana kadar baktım. O ardında kalanlarla gittiğini söyledi bense aklımda kalanlarla yetindim .
Dönüp eve gitmeye varmıyordu ayaklarım . Ama o lanet cep telefounu söz verdiğim gibi üzerime almak için gitmeliydim.
Eve vardığımda alışık olmadığım düzen karşımdaydı. Yatağa kendimi atmadan önce çalışma masama oturup sol cebimden çıkardığım hayatımı borçlu olduğum o not defterine bir kaç cümle karalamadan uyku haramdı bana ..
- Gözlerini bulduğumdan beri
İstanbul' u ikiye yaran Deniz
Adına yazılmış bir şiir'in
İki kıtası arasındaki
Boşluğu anımsatıyordu benim için...

- Gözlerini bulduğumdan beri   İstanbul' u ikiye yaran Deniz  Adına yazılmış bir şiir'in  İki kıtası arasındaki    Boşluğu anımsatıyordu benim için

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Karaköy'de İki Yalnız ( Kitap Oldu )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin