Boş Kadehler..

111 18 22
                                    

Garip bir şehir İstanbul her sabah farklı bir hayal ile uyanıp aynı hayal kırıklıklarıyla yastığa başını koyuyorsun .
- Bir yalnızlık var bu işte..
Ve tüm sokaklar aynı iş hanına çıkıyor sensiz bu şehirde.
Başımı yastıktan ayıramayaşımın sebebi sabahın sakinliğinden değildi , fakat ruhumun bedenden ayrı gezdiğinden olsa gerek kendime gelmeme yıllar vardı sanki. Dün geceye dair hatırladığım en can alıcı hatıra eve kendimi bayram sevinci taşıyan bir çocuk gibi atıp o lanet cep telefonunun çalmadığını görünce yaşayabileceğim bütün bayramları zihnimde karalayışım olmasıydı.Bilmiyorum , fakat sadece bir kez daha bu kadar çabuk umutsuzluğa kapılmak istemiyordum. Sonuçta gidenle gidilmiyor, çünkü yarım ayaklarla yol yürünmüyor.
Ama böyle olmamalıydı bu sefer. Benim ayaklarımı komple kesseler bile ben ellerim üzerinde emekleyerek onunla yürümeye çabalamalıydım. Çünkü gözleri beni çağırıyordu, ve hala kulağıma fısıldıyor. Mecnun gibi çöl olsa düşerdim belki Ferhat gibi dağ olsa deler. Bu sabah mutlu uyanmak istedim, her ne kadar giden taraf o olsada bana giderken döneceğini ve üstelikte sevgisini ima etmişti. Korkarım Orhan dayıyıda bunca yıl beklemeye iten uçurum aynı sebebten suçluyordu yüreğimizi.
Kimse neden gitti diye ağlamaz aşkta . Giden ise neden sormadın diye hesap sormaz . Kalanın hatrında tek yazgısı kalır , neden bitti ve eksik olan neydi? Bilirsiniz işte şu son yazdığım cümle sanki herşeyi siz yaşatmışsınız gibi kendinizi bir ömür suçlamaya yetecektir.
- Bana gökyüzü seni hatırlatıyorken , olmadığın bir şehirde nefes almak niye?
Üzerimdeki duygular daha tazeydi, henüz anason kokusu sinmemiş bir özlem ile yeni bir güne uyanmak içinde bulunduğunuz bütün yaşama sevincini sek içerek alacaktır kalbinizden aşk.Bunu değiştirmenin bir yolu olmalıydı elbet, ya yürek beklemeye muebbet yada yüreğini eline alıp yola koyulup onun yüreğinin yanına koymaya mükellef bu ruh bu beden.
Öğlen saatlerine yaklaşıyordu zaman . Elimde bu kırk günlük raporla ne yapacağımı bilmiyordum . Çok duramazdım heralde az biraz dikişler yerini tuttumu koşarak giderdim sakiliğe. Aklıma bu fırsatı bir kaç öykü karalayarak değerlendirmek geldi. Konu belli idi , bekleyen bir aşık çekip giden bir yâr.
Kafamı toparlamam için kadim dostumu görmen gerekti . Sanki içimden onun yanına vardığımda neden yalnız geldin ? Diye soracağını hissediyordum. Üşengeçliğimi yenip bir kahve suyu koydum . Mezarıma bir göz gezdirdim o sırada , etraf alışık olduğumdan çok düzenli ben ise darma dağınıktım. Aklıma gelen bir cümle istemsiz bir tebessüme sebep olmuştu.
- Sanırım bu kadın benim mayamı bozmaya başladı.
Aslında etrafta gözüme çarpan bira şişelerini , ayağıma çentik atan kırık rakı kadehlerini özlemedim diyemem.Fakat onunla içtiğim suyu bile onsuz içmek istemiyor gibi idim artık. Zihnim nekadar böyle edebi cümleler barındırsada yüreğimi ve beynimin içindekileri kurcalayan tek bir cümle beni yerle bir etmeye yetecekti biliyordum;
- Hiç bir şey kolay olmayacak..
Sabır gerekecek , güven, sadakat, ve eğer o bana dediği gibi herşeyi halledip dönemez ise bütün bunların önünde bunları kaldırabileceğim bir yürek. Bu can çekişen bir askerin eline sancağı verip dikmesini beklemek gibi birşey.
İnsan severken bunları pek umursamıyor aslında. Ne bileyim işte eğer onun bana aşk ile bakan gözlerine inanmasaydım bunları hazmedebilecek ne yüreğim olabilirdi ne bekleyecek sabrım nede bir iradem. İnsan neden yaşayacaklarını bile bile kendini özleme terk ederki?
Onun mutsuz bir evliliğinin olması iki çocuk için katlanmayı seçmesi ama kendinden asla ödün vermemesi. O küçük elleri ile herşeye kafa tutar edası ile hayata tutunması bana sabır tetiğini yüreğime doğru çekmeme yardım ediyordu. Yaşayacaklarımı tahmin edebilecek kadar profesyonel yalnızdım. Aşk birde şu meşhur saz arkadaşı acı . Konuklar arasında mutlulukta var . Ama dedim ya işte sadece konuk.Ama bu sefer değerdi , bu döneme ait olmayan birini sevdiğinizi düşünüyorsanız eğer , uğrunda herşeyi göze almaya değer.
Su kaynamıştı , şimdi sırada fincanın içini ısıtmak vardı.Kahvemi alıp pencere kenarına dikildim . İnsanlar görüyorum ruhları olmayan , fikirleri aşktan uzakta , şiirden bir haber zihinler , elleri cepte gezen palyaçolar. Kimi çevirip sorsan hepsinin gidecek bir yeri vardır. Peki ya kalacak bir kalpleri ?
İnsanlarla muhabbet etmeyi keseli uzun yıllar oldu . Siz siz olun yapabileceğiniz en büyük hata bir insanın sizi tanımasına müsade etmenizdir. Eğer sizi gönülden dinlediğine inandığınız samimi bir dostunuz yoksa yalnızlık kaleme alınan en değerli kelime oluyor.
-Unutmayın kahve sıcak içilir. Ve onu soğutan hep insanlardır.
Fincanı yıkadıktan sonra mezarımda yapabileceğim pek birşey olmadığını farkettim . Ceketimi alıp not defterimi cebime koyup yaralarıma pansuman bahanesi ile onun çalıştığı hastaneye gidip akşamıda kadim dostumun yamacında geçirecektim. Ama mecalim yoktu . Onu göremeyeşim canımı acıtacaktı.Fakat yinede içmeyecektim yüreğim sarhoş, zihnim ayık düşünecektim.Aklımı alıp başımı buralardan gitmek tetikliyordu;
- Gitmelimiydim bu şehirden? Onun adımlarının değdiği şehirleri bir bir gezmelimiydim?
Aklım hala çalmayan cep telefonumdaydı . Üzerime aldığımdan beri ceketimde fazladan bir ağırlık hissediyordum zihnimce gereksiz yüreğimce muhtaç olduğum bir ağırlık.Şahsiyetimi sarhoşluk sonrası bir unutulmuşluk kemiriyordu , aklımı ise halen çalabileceği umudunu taşıyan bir ağırlık.
Bu düşünceler zihnimde hayallerin sarfettiği yollar  ile beraber  yolun sonundaki kırıklıklara ulaşırken zamanı dakika , dakika öldürüyor ve hastane koridorunda buluyordum  kendimi. Gözlerim onu arıyor ve suretini hiç tanımadığım bir hemşire beni karşılıyordu.Sanırım bunun hayali bile canımı acıtacaktı. Dedim ya mecalim yoktu , kanayan yarama pansumanı kadim dostum üstlenecekti.
- Gözle görülen bir yarayı pansuman yapmak kolay . Peki ya gidenin bıraktığı yaraları görebiliyormu doktorlar?
Ben o küçük ayaklarıyla böylesine bir izi bırakmayı başaran o hemşireyi arayacaktım ve hastanenin çıkışından içimde derin bir ukte ile ayrılacaktım.O yüzden gözle görülen yaraya ne kadar pansuman yapsak kanın akacağı varsa gizleyemezsin diyerek oraya gidip o vicdansız senaryonun gerçekleşmesini o hastaneye gitmeyerek engelledim.
Neden bilmiyordum ama o kadının gözlerinde derin bir İstanbul yatıyordu ve benim hissiyatımda ise iki yakamın bir araya gelemeyişinin sebebi.
Sanki bunca zaman aradığım oymuş gibi , Avni babanın dediği gibi o kulenin ta kendisiydim belki fakat İstanbul'suz kalmış Galata kulesi gibi.Evden çıkarken kapıcı Rüstem belirdi birden arkamda;
-Geçmiş olsun ağabey bir ihtiyacınız olursa haberim olsun . Dedi
-Sağol Rüstem eksik olma . Dedim
Sokağa çıktığımda hangi yöne gideceğimi bilmiyordum . Kaybolmuş bir ruhun bedenini taşıyor gibiydim. Ruhumu bulmak için kadim dostuma gitmeyi düşündüm. En azından bana yalan söylemeyen tek aynam oydu.
- Kağıt kaleme gönül vermiş , kalem ellere aşık.
  Ayaklarım ne kadar bu sokaklarda yürüsede , aklım onun gittiği şehirde adım atıyordu.Şunu bir gerçek olarak kazımıştım zihnime , biz bir araya tam anlamı ile geldiğimiz zaman bizi hiç bir canlı varlık ayıramayacaktı.Dur , dur sakin ol daha telefonun bile çalmadı yüreğinin mezarını yüreğine kazdırma. Lakin gözleri her aklıma düştüğünde bana anlatmak istediklerini duyuyordu kulaklarım. Aşk'a muhtaç bakıyordu. Ben ise gönlü bonkör , sevgimi hiç tereddüt etmeden gösterebileceğime inanıyordum.
  Metrobüsteyim yine ve herzamanki gibi yürüyen cesetlerin içindeyim. Gözlerim elleri gül tutan o genç Orhanı arıyor. Ve metrobüse her bindiğimde yüreğim aynı dramı yaşıyor.
- Beni ölüme itecek o kadar çok neden varki
Fakat bir Orhan olamam asla bu hikayede. Şiir tadında yaşamaya alıştığımız hayatı kafiyesiz cümleler bozuyor hep . Bir yazar olarak Gitmek  ve bitmek fiil'ine uygun kafiyede ne bir şiir nede bir cümle karalayabildim bu zamana kadar . Bu iki fiil'in ardından çıkan cümleler genelde bir can çekişmenin yazı ile ifadesi oluyor. Çünkü dil susuyor , yürek anlatıyor ve kalem yazıyor. Belki bir kitap çıkıyor ortaya belkide bir şiir . Ama beraberinde ne sigara anlıyor kül tablasının halinden nede rakı anlıyor karaciğerin sızıntısını.
  Kendimi aşık olmuş bir adam gibi hissetmiyorum aslında . Belkide biri için ölemediğimdendir. Sevda yükünü omuzlarıma almışım öylece gidiyorım . Ne acı gittiğim yerde bu sevdanın sahibi yok . Dolup taştım iyice zihnim çalmayan telefonun sessizliğinden kafası şişmiş bir halde . Yüreğim yaralı not defterimin yara almayan satırlarına kalabalık cümleler kurma hayalinde, ruhum yanımda olmayan gözlerinin sarhoşluğunu karşılamak için benden önce varmıştı sanki kadim dostumun yanına.

  - Bu gün üç kişi geldim yanına

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

  - Bu gün üç kişi geldim yanına. Ben, yalnızlığım ve birde çalmayan şu lanet telefon .
   Kadim dostuma varmadan Orhan dayıya uğramak istedim fakat yerinde yoktu . Belki bir umut uğramıştır diye bıraktığımız sigara paketini kontrol ettim . Hiç dokunulmamıştı.
- Nerede bu Deniz'in maviliği
  Yoksa onudamı gözlerine hapsettin giderken ?

Kadim dostumun yanına vardığım da her zaman oturduğum masa boştu. Doldurdum o beni bekleyen boşluğu. Hava kararmış , sokak lambaları açılmış ve Karaköy'ün ortasında güneş gibi duran kadim dostum gece yarısı ışıklarını yansıtmıştı sokağındaki yalnızlığa.Saki yanıma gelmiş , beni buralara kadar getiren nefsimin isteklerini sormuş lakin yüreğimin isteklerini es geçmişti.
Ondan servisi iki kişilik açmasını istedim masada bir çift kadeh daha olsun istedim. O gün onunla oturduğum masanın ta kendisiydi bu . İlk duble su gibi geçti ,onun kadehi hala boştu. İkinci duble boğazımdan zor geçti sanırım yutkunamadım.Kadehime üçüncü dubleyi koyduğumda kadehler halen boştu karşımda .
- Ne kadar tuhaf değilmi . Kadehler şanssız.
Ellerin değmiyor..
Dördüncü ve şişenin dibini kadehime boşaltırken karşımda duran boş kadehlerin kendilerine bir çift eş edindiklerini görüyordum artık . Derken karşıma ansızın birisi oturdu . Kadehimi doldurup ,kafamı kaldırıp baktığımda o simayı gördüm.
- Aman tanrım bu nasıl bir gece , bu nasıl bir sarhoşluk...?

?

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Karaköy'de İki Yalnız ( Kitap Oldu )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin