Nedeni sevda olan bütün acıların , çekimi kolay oluyor canımıza.İnsan içini ısıtacak bir sevda ararken , üşüdüğü ilk durakta acılarıyla karşılıklı ısınıyor ansızın.
Suzan....
Aylar öncesinde beni boş bir şarap şişesine hapseden kadın , ve beni benliğimin tam ortasında hata yüklü aynalarla baş başa bırakan kadın ,tamda karşımda vuruyordu yüzüme zihnimdeki acıları şu anda.
- En yalancı aynalar bile beni senden daha iyi gösterirdi bana.
Beklediğim o değildi . O benim görmek istediğim gözleri taşımıyordu.Ben cümlelerimi ona sarfetmemek için ayyaş zihnimin kurcaladığı dilime hakim olmaya çalışırken. O hiç tereddüt etmeden döktü diline düşen ilk cümleyi;
- Merhaba..
Bana hangi yüzü ile konuşuyordu? Lakin gördüğüm suret hatalarımdan ibaretti.Ses etmedim , belkide bir sarhoşluk yanılgısıdır deyip saki den hesabı isteyip kalkmayı düşündüm.Yüzüne bakmadım , baksam bile konuşmam gereken o kadar çok yüz vardıki onda , kurduğum her cümlede bir yüzünden girip hangi yüzünden cevap verişine emin olamayışımın bilincindeydim.
Bir an masada yarım kalan rakı kadehine gözüm takıldı . Gülümsedim çünkü aklıma rakı mavisi gözleri geldi . Burdan hemen kalkmalıydım . Benden cevap bekleyene cevabım yoktu. Sanki ona ihanet edecekmişim gibi hissettim, kaçar gibi olmasın diye kadim dostuma bir asker selamı çaktım fakat o bile benden şaşkındı . Arkamdan bağırdı yarım yamalak öğrendiği türkçesi ile ;
- Dur lütfen ...
Soluğu Orhan dayının yanında almalıydım . Tek isteğim şu anda onun o kayalıklarda olması ve her hatama cevap diyebilceğim bir keman ezgisi olmasıydı kulağımın ta içinde.Çünkü onun cümlelerini duymak istemiyordum.Şu an etrafımda kulağıma doğru taaruza geçen hiç bir ses hiç bir cümle fethetmek istediğim bir kalbe ait değildi.
Aldım başımı gittim ama içinde aklım yoktu .Aklımı alan çoktan yola koyulmuştu. Sessizce ve sarhoş adımlar atıyordum. Kaçmıyordum çünkü kaçmamı gerektirecek biri yoktu arkamda .Beni takip eden adımlar aklımdan geçemeyecek kadar uzaktı . Adım adım ilerledikçe duymak istediğim o sese yaklaşır oldum , sanki Orhan dayı ben daha gelmeden görmüştü ardımdan gelenleri , şişesi yarıda ve aklından geçenleri kemanına söyletiyordu. Yanına vardığımda ben ve ardımdan geleni görmüştü gözleri lakin hiç bozmadı tavrını , ben oturdum yamacına herzamanki gibi fakat Suzan takip etmekte ve benden duyacaklarını öğrenmeye ısrarlıydı.Orhan dayı müziğini bitirip kemanını daha indirmeden şarabını yudumlayıp yere bıraktı ;
-Evlat hatalarını koluna takmışsın.
Gücendim aslında bu cevaba halbuki ellerim cebimde gelmiştim ve aklımdan zerre hata ayıklamak geçmemişti. Nereden bilecektiki Orhan dayı ardımdan gelenin onu kemanına kavuşturan olduğunu?
- Peşime takıldı dayı , koluma değmedi.
- Ee evlat hayat böyle işte. Bazen en net aynada bile sivilcelerini göremezsin.
- Öyle ya benim ayanalara küsme sebebim sivilcelerimdi.
Çok geçmedi yetişti Suzan , yanıma oturdu . Hayalimi süslediğim kadının yerine;
- Neden benden kaçıyorsun . Dedi
- Seni göremiyorumki kaçayım . Yoksun rüyaydın sadece uyandığımda yoktun.
-Gitmeliydim.
-Gittinde.
-Seni burada bulabileceğimi biliyordum iner inmez buraya geldim.
- Sen en azından beni nerede bulabileceğini biliyordun . Benim bulabileceğim bir fotoğrafın bile yoktu. Şunu bilmeni isterim . Bulduğun adam bıraktığın adam değil . Dilim sana konuşuyor belki fakat kulaklarımın duymak istediği senin sesin değil.Benim için bir şey yapmak istiyorsan eğer sadece git. Tıpkı beni o kayıkta bıraktığın gibi . Tıpkı hiç gelmemiş gibi .
- Gitmemi gerektirecek bir neden yok . Çok duygusal yaklaşıyorsun . Benim hakkımda hiç bir şey bilmiyorsun bile.
- Kalmanı gerektirecek bir kalp yok . Ben kimse hakkında hiç bir şey bilmem. Ben bir gideni bilirim . Fakat sen benim bilmem gereken bir giden değilsin . Konuştuğun sadece suretim kalbimde sana dair bir cümle yok .
Orhan dayı dinliyordu usulca . Kemanı elinden bırakıp bir sigara yaktı ve şarabından kalan son yudumuda aldıktan sonra kayanın üzerine bıraktı.Suzan sessizdi bana söylemesi gereken cümleyi aklında toparlayıp usulsuzca sordu;
- Gerçekten son sözlerin bunlarmı?
Gözüm orhan dayının boş şarap şişesine takıldı ;
-Hayır değil. Dedim.
Uzanıp şarap şişesini alıp cebimden not defterimden bir yaprak öldürdüm şu kelimeyi yazdım ve şarap şişesinin içine atıp eline doğru uzattım . Ve ayaklandım;
- je devrais aller ( Gitmeliyim)
Evet eksik yazmıştım o başına üzgünüm eklemişti fakat ben asla üzgün değildim. Gitmeye meyl ettiğim sırada Orhan dayı ;
-Evlat.. Ne bekliyorsun bu hayattan ?
- Bekleneni dayı.. ama gelen herzaman beklenen olmuyor.
- Madem beklenen değildir gelen, bu gece kemanım sızmış olsun bende ayık gideyim.
Dedikten sonra Orhan dayı Karaköy sokaklarına doğru yol aldı. Ben ise aklımın odalarına doğru yol alırken bıraktığım yerde bir başına bırakan , bir başına oturuyordu.Elimi cebime attım cep telefonuna değdi içim titredi. Çalmamıştı , koskoca bir aşk gönlümün kapısına dayanmış kapıyı neredeyse kıracak ama lanet olasıca bir telefon çalmamıştı.
Mezarıma varmadan Avni babaya uğramak istedim.Sanırım kapanmak üzereydi içeride bir masa var Avni baba da o masanın kalkmasını beklıyordu belliydi.Beni gören Avni baba ;
-Gel evlat derdimiz ortak nede olsa ikimizinde beklediği birşeyler var.
-Sen en fazla bir saat beklersin benim ise tabirine biçeceğim bir zaman dilimim bile yok baba.
- Neden içtin evlat o kule ile yine aranızmı bozuk?
- Boş kadehlere içtim bu gün , bu sabah içmeyeceğim diye verdiğim söze içtim . Yalnızlığa içtim ve kalabalığa . Tam içkim bitti bırakıp giden geldi dostum ile aramı bozan geldi . Ama benim ona biten duygularım gibi içkimde bitti . Ona içemedim baba.
Avni baba gülümsedi beklemediğim bir cümle kurdu;
-Aşk yaramış sana evlat hatalarına kafa tutmayı öğrenmişsin.
-Öyle ya kadehlerde hep yarasın diye kalkar hep yara'sın diye..
Kalkacak olan masa kalkmıştı. Avni baba vuslata ermiş ben ise meyhanenin kapanışına eşlik etmiştim ona .
Mezarıma vardım bir kahve suyu koydum ayılmak değildi amacım sadece sarhoşluğum hatır sahibi olsun istedim .Aklımda Suzan'ı orada bırakıp gelişim ile ilgili zerre pişmanlık aratacak duygu yükü yoktu. Önce o vicdansız cep telefonunu koydum masaya sonra çaylak not defterimi. Yaralıydı o halbuki ve artık oda benim için emektar sayılırdı. Bir şeyler karalamak istedim bir şiir bu sefer. Bütün duygularımın tercümanı olacak bir şiir.Kim bilir belki bir gün ona sarılıp kulağına fısıldarım;
- Sanki güneş yer yüzüne iniyordu
Sokağımda yürüdüğün vakit
Sen bir şiir'in ayaklanmış
Şairine gidiyor halisin.
Tel tel örerdin saçlarını
Ben ise bir balığın özlemi ile
Bakardım gözlerine .
Ezber bozardı gülüşün lakin
Sen bir şiir'in ezberlenmiş halisin.
Defteri kapattığımda gözlerim de eşlik ediyordu. Kahve suyu unutulmuşluğa küsmüş buhar olmuş gitmişti . Çok geçmedi bir ses garip bir ses geliyor baş ucumda . Daha önce duyduğum fakat pek alışık olamadığım ses .Telefonum çalıyordu , ani ve sıçrayarak uyandım telefonu açtım bir süre ses gelmedi ve;
+Nasılsın..?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karaköy'de İki Yalnız ( Kitap Oldu )
Ficção AdolescenteBu hikayede herkez Yalnız. - Sen bile...