Yorgun Gemi...

234 70 133
                                    

6 AY SONRA...

Ters giden bir şeyler var..

Neden çalar saatim 17:30 u gösteren bir akşam saatinde beni uyandırmak için çalıyor ? Neden baş ucumda boş bir şarap şişesi içinde bir not defterine ait kağıt bulunuyor? Peki neden ben aynaya her baktığımda uzayan sakallarımın suretimi saklamasına müsade edermişcesine traş olmaktan vazgeçiyorum .. Utandığım benmiyim ? yoksa hatalarımmı .? Odamın kapısından daha çıkamadan ayağıma takılan bira kutuları , mutfakta biriken çöpler, ocağın üstünde yıkanmaya hasret duran yağlı tencereler,evin içinde her gün muhakkak ayağıma bir çentik atan kırık rakı kadehleri, masamda birikmiş buruşuk not kağıtları...Sanırım bu terslikler yaşam tarzım olmuştu artık.

Artık şiir yazmıyordum. Elimde hiç resmi bile olmayan birisine her gün şişeler içindeki hayallerde duble duble küfür etmeye alışalı hani şu hatırlarsanız cebimde bir ara kalemime emeği geçen not defterinden arta kalan tek şey boş iki kapağı olmuştu.

Uzun zamandır Karaköy sokakları bulunduğum benliğimden oldukça uzaktı. Sanırım eski dostumun karşısına çıkacak eski suretimde yoktu aynada..Evden çıkmayı başarabilmem ve ansızın işe vaktinde varabilmem bir nevi mucize kıvamına gelmişti.İnsanları umursamıyordum,hepsi bir yere gidiyor , herkez biryerlerden gidiyor kimse olduğu yere bağlı kalmıyordu.Eski gözlemci benliğimi kaybetmiştim,insanlardan çıkarabileceğim ne bir yazı nede onlarda gördüğüm iki üç satır şiirlik mürekkebim kaldı kalemimde .Sadece daha önce gördüklerim için kaldırıyordum her gece kadehleri.

Sol iç cebimdeki günübirlik şiirleri taşımayı bıraktığımdan beri adımlarımı daha hızlı atar oldum lakin gittiğim yer belli değildi.Evden günün son demlerinde her çıkışımda dış kapıyı çekerken duyulan birdaha gelme hissi veren ahenkli kapı çığlığı bütün apartman sakinlerine Bu adam ne zaman ölecek dedirttiğini duyar gibiyim.
- Bir gün herkezi aynı anda terkedeceksin
İnsanlar buna ölüm der. Böyle bir paradoksun içine düştüğün anda uzaklaşır gökyüzü , geceyi yarım yamalak hatırlamaya başlarsın . Anlayacağınız soluğu bir kaç şişenin dibinde kalmış anason damlalarında yüzerek kıyıya ulaşma çabasında vererek geceden mahrum kalırsınız.
-Avni Baba Meyhanesi
Burası benim yeni mesken tuttuğum gece yarısından sonraki akan zaman saatlerinde meydana gelen sağnak duygu yağışında sığındığım liman olmuştu.Gerçi pek yeni sayılmaz adeta bir altı ay geçmişti resmen . Hali ile Avni baba da benim derdime ortak , gönlümdeki şiir denizinde yaktığım gemilerin enkazının bile kıyıya ulaşamayıp dibine battığını anlamıştı.
-Benim hayatım hüzzama çalar hep, İnceden hicaz bir girizgah ile. Ertesi hariciden gazeldir. Hafiften bir kemanî klarnet taksimiyle.
Klarnet'in verdiği inceden hicaz eşliğinde dublemin dibini görmüştüm . Etrafta fazla dert ehli kalmamıştı , herkezin derdi bi çare yolunda ertesi gün harici olduğundan masadan kalkıp gidenlerin gittikleri bir durak yada en azından suretine küfür edecek bir güzergâhı vardı . Benim ise en fazla masadan kalkdığımda aklımın çektiği son fotoğraf karesi bir taksi şöförü oluyordu hali ile.. Sonrası rütin bilindiği gibi mezarım olarak adlandırdığım evim ve buz gibi yatağım gönderiyordu güneşi görmeden geceye .
Elime şişeyi alıp son dublelik rakıyı boşaltırken kadehimin klarnete eşlik niteliğindeki o eşsiz düetini duymuş olsa gerek Avni baba çekti sandalyeyi oturdu yanıma. Rakı içine attığım buzun ahenkli dansının büyüsüne rengini verene kadar gözlerini benden ayırmayan Avni baba Saki ye seslenip;
-Oğlum!! Bir duble rakı getir bana .
Saki Avni babanın rakısını doldururken gözlerim saatini şaşmaksızın sanki inadına canımı canımdan çıkarmak için o duvara asılmış eski dostum Galata Kulesi nin tablosuna takılmıştı yine. Avni Baba rakısından yudumunu alıp ;
-Evlat bu kadarmı korkuyorsun yüzleşmekten.?
Sanırım gözlerim dolmuştu . Sancımdan bir yudum aldım;
- Baba.. o yıllarca benim hatalarımı dinledi. Belki inanmadı ,belki nefret etti . Ben onu hep ilham kaynağım dostum bildim. O benim şiirlerimin sıfatını taşırken ben onu yeni bir hataya tanıklık ettirdim .. Nasıl gideyim gitsemde ne değişecekki. Eskisi kadar beni dinlemeyecek.
Derin bir iç çeken Avni baba rakısından bir yudum daha aldı
- Evlat sen hatalarından ders aldığını sanmışsın . O da gördüğün son dersti. Kimse sana neden sevdin gitmedin demez. Bırak hele gidenler düşünsün sevdim neden gittim nereye geldim diye.Senin gibiler genelde aşık olduğunu sandıkları için acı çekerler . Aşık olduğunu sanmışsın evlat..
-Ne yani baba aşık olsaydım sakallarım beyazlamayacakmıydı? Şairliğin sonu gelmeyecekmiydi.? Peki bunca acı neden aşkın adını karalıyor yüreğimde?
Yüzündeki hafif tebessümü sezer gibi idim Avni babanın. Bir yudum daha aldı rakıdan;
- Yüzünü saklamak için sakal uzatırsan gençliğin bile sana küser..Sen şiirini bulmamışsınki hiç evlat ,şair öldü diyesin..Benim hanım öleli on üç yıl oldu inan bana gerçek aşkı bulduğun anda acısı bile şu içtiğimiz meledi unutturur bunu unutma. Şimdi kalk git hadi Aşkını bul . Sonrada o kuleye çıkın Aşk nasıl oluyormuş görün. Bakın bakalım kolaymıymış sevdiğine uzaktan bakmak . Dokunamamak, duyuramamak içini ..
- Baba genlerimle oynama verme bana bu umudu gözünü seveyim . Kiminle bir yolda yuruduysem yalnız yoruldum.
Son yudumunu aldı Avni baba kadehinden ayaklandı son kelamını demeden gidemedi;
- Yorulmak yalnızlığın sefiridir evlat , gün gelecek yorulmayıda seveceksin . Biliyormusun evlat? Sen aslında o kulenin dostu felan değilsin . Sen o kulenin ta kendisisin . Göremediğin bir Kız kulesi var ufkunda lakin yakındır. Göreceksin...
Baba uzaklastıkça attığı her adım kalbimde kalk git diye sayıklıyordu. Haklımıydı? Ben bunca yıl kendimlemi dertleştim hatalarımı ve son hatamı kendi gözümün önündemi yaptım.?
Körkütük şişenin dibinde dönmüştüm yine eve . Saat sabahın bilmem körü olmuş normal insanlar işe gitmek için evlerinden ayrılırken ben elimdeki anahtarı anahtar deliğine sokmaya uğraşıyordum.Birden bire arkamda beliren kapıcı Rüstem;
-Ağabey yardımcı olayım müsade et
Dedi . Kapıyı açtıktan sonra mezarımın içine kadar eşlik eden Rüstem ;
-Ağabey bi ihtiyacın olursa zile basman yeterli
-Sağol Rüstem sağol..
Dedikten sonra evden çıkması bir oldu .E hali ile haklıydı eve o halde bir devlet memuru gelse muhtemelen karantinaya aldırırdı.
Avni babanın söyledikleri beynime nakış gibi işlemişti. Bu düşünceler saati bana istemsizce öglen saatlerine kurdurmuştu...
Saatim ötüyor.. hayır son altı aydır bu saatlerde kalkmak tabiatım da yok .. on dakika geçti saatim tekrar ötüyor... ahh hadi ama kes sesini daha ayılamadım bile... saat susmuyor ...
Tamam ulan sen kazandın. Kalkıyorum .
Penceremden giren ışık şu sıralar hiç alışık olmadığım bir şeye aitti . Güneş'e... Ayağıma çarpan şişeler arasından mutfağa ulaşıp bir kahve suyu koymuştum . Suyun kaynamasını bekleyecek kadar sabırlı olmadığımdan banyoya ulaşıp aynada kendime bir küfür çaktım. Fakat bu sefer yüzümün poyasını ortaya çıkarırmışcasına uzayan sakallarımı kolundan tutup bir kenara attım.
Suretimde değişen tek şey gözlerimin altı olmuş.En çok onlara zarar vermişim.
-Ah be Avni baba . Bu ayıltıcı etkili cümlelerini neden bana sakladın . Başka hiçmi yoktu o masalarda derbeder aşık.
Evden çıktım Eminönü ne gidecektim. Evet ona yakınlaşacağım fakat uzaktan uzağa bir özür çakıp geri gelecğim yada Avni babanın dediği gibi o uzaklıktan Aynaya bakacağım.
Uzun zaman olmuştu metrobüs yolculuğu etmeyeli . Lakin ne zaman bu tekerlekliye binsem gözlerim ellerinde gül destesiyle binen o genci Orhan'ı arıyor. O metrobüs yolculuğu bildiğin ızdırap oluyor.
Eminönüne yaklaşmıştım .Daha metrodayken o mahur bakışını sallamıştı inceden.

Nasıl olsa metronun içindeyim göremez beni diye rahat hareket ediyordum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Nasıl olsa metronun içindeyim göremez beni diye rahat hareket ediyordum. Gelmem gereken yere varmıştım .. ilk etapta kafamı kaldırıp bakamadım eskisi gibi o gök yüzünü sevdiren surete . Gözümü Galata köprüsünün kıyılarındaki kayalıklara dikmiştim. Kayalıklara varmadan teknelerden bir balık ekmek yaptırıp geçtim o mesafenin en koruyucu kayalığına. Okadar çok özlemişimki fakat kafamı kaldırıp bakamıyordum. Ama sanki o gözlerini bana dikmiş bir kaç cümle bekliyor gibi idi. Dayanamayıp iki kelam etmeden dönmek istemiyordum ister istemez kafamı kaldırıp;
- Ne? Ne var .. yüzüme vuracakmısın ? Yoksa alıp bağrınamı basacaksın? Bana senin aslında ben olduğunu söylüyorlar. Bak ciddiyim içmedim daha ayık geldim sana . Aslında buraya gelmemin sebeblerinden biriside evdeki aynamın çatlak olmasıydı , kendimi düzgün göremiyorum suretimi unuttum o derece..

Elimdeki balık ekmeğin soğuduğunu fark ettim fakat bir yandanda yakınımda bir çiftin kavga veya tartışma sesleri kulağımda yankılanıyordu .Aldırış etmeden bir ısırık alıp ..;
- Bu sefer bir kadeh yok elimde ama bu sudan çıkmış balığın şerefine sende kendimi kendimdede Yüzeceğim Deniz'i bulmaya geldim..
-Selam olsun..Aşk olsun.

Aşk olsun

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Karaköy'de İki Yalnız ( Kitap Oldu )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin