"Koyu Mavi"

12.7K 511 1.2K
                                    

Louis

Etrafı tuğlalarla çevrili deponun tam ortasındaki siyah dikdörtgen masada otururken gözlerimi karşımdaki piç kurusuna dikmiştim. Sean Mcdonald. Kendini bir şey sanan ama aslında hiçbir şey olan sikik.

Tam karşımda oturmuş olan bu sikik herif yirmi altı yaşındaydı. Bu işlere üç yıl önce babası öldükten sonra girmişti. Yaptığı tek şeyse uyuşturucu alıp satmaktı ki bu benim en nefret ettiğim şeydi.

Uyuşturucu.

Beyaz ölüm.

İki yanındaysa en güvendiği adamları vardı. Tom Paul ve Ben Arthur. Geride de birkaç tanesi boyası akmış olan duvara yaslanmıştı. Tom ve Ben ise yüzlerinde iğrenç bir sırıtma ile Chris ve Frank'e bakıyordu. Önümdeki bardağı alıp geri koydum. Bakışları bana dönerken başımı hafifçe geri attım. Anında yüzlerindeki sırıtma kaybolurken gözlerimi Sean'a diktim ela gözleri doğruca bana bakıyordu.

Birkaç saniye sonra gözlerini kaçırıp masadaki viski dolu bardağı eline aldı. Tek dikişte içerken boş bardağı masaya fırlattı. Kristal bardak masaya çarpıp yere düşerken çıkan ses depodaki sessizliği bozdu.

"Uyuşturucu işine girmemen büyük bir kayıp Tomlinson." elini burnunun üzerine getirip başını salladı ve siyah saçları alnına düştü.

"Ve benim işimi bozman daha büyük bir kayıp." saçlarını düzeltti. Alnındaki damar belirginleşmişti. Ela gözlerini buz mavilerime dikti.

"Uyuşturucu işine asla girmediğimi bilmemen kayıp." viski dolu bardağı öne doğru ittim. Ondan gelen bir şeyi kabul etmek mi?

Sikik herif.

"Ve bu işi yapanları sağ bırakmadığımı bilmemen daha büyük bir kayıp." ela gözlerinde beliren ateş gözbebeğini geride bırakmıştı.

"Milyon dolarlık işimi bozdun sen Tomlinson." tısladığında tek kaşımı kaldırdım.

"Sadece işini bozmakla yetindiğim için teşekkür etmen gerekir."

"Teşekkür mü?" alnındaki damar atmaya başladı.

"Biraz kibar olmalısın Sean. Babandan hiçbir şey öğrenmedin mi sen?" hırlayıp sandalyesini itip ayağa kalktı. Ellerini masaya dayadı. Geriye yaslanıp bacak bacak üstüne attım.

"Sakın babam hakkında tek kelime dahi etme!"

"Doğru, baban hakkında kelimeler söylenecek biri değildi. O yüzden etmem."

"Ne dedin sen!?" kristal ve işlemeli olan bardaktan gözlerimi çektim.

"Kiminle konuştuğunu unutma." sakinliğim karşısında daha çok sinirleniyordu.

"Unutursam ne olur!?" gözlerimi gözlerine diktim.

"Leşini çıkartırım burada senin." soğuk sesim depoda yankılandığında bir adım geri attı. Kim olduğumu hatırlamış olsa gerekti. Alnında hızla atan damar belirginliğini kaybetmeye başlarken yanındaki adamlar bir an bana baktı.

"Burada işimiz bitti Chris gidiyoruz." kalkıp çıkışa doğru yürürken adamlarım arkamdan geliyordu. Elimi silahıma yerleştirip bekledim, böyle piç kurularını çok elden geçirmiştim ben. Ne yapacağını tahmin edebiliyordum.

"O kadar çabuk değil Tomlinson!" silah sesiyle silahımı çıkarıp yana kaydım. Duvarı siper alırken ateş ettim. Silah sesleri ardı ardına depoda yankılanırken gözlerim depodaki piç kurusunu arıyordu. Adamlarının arkasına saklanmıştı. Korkak.

Adamlarım yanındaki adamları çoktan halletmişti bile. Duvardan çıkıp üç el ateş ettim. Bacağından vurmuştum piç kurusunu. Yine ucuz kurtulmuştu. Acıyla inleyip yere düştü. Silahı uzağındaydı zaten. Tam depodan çıkacakken sol omzumda hissettiğim acıyla sendeledim. Arkama döndüğümde piç kurusu gülerekten bacağını seke seke kaçıyordu. Elimi omzuma bastırdım. Çok fazla kan akıyordu. Koşarak yanıma gelen Chris kahvelerini mavilerime dikti.

LOVE IN THE DARKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin