4|In

652 55 5
                                    

yazar/author: lambskwer
çevirmen/translator: zeze
👻

MARK LEE

Mark:
dünün sorusu için çoooook üzgünüm

Kiseon:
sorun değil ;( bir erkek arkadaşım yok :/

Mark:
oh gerçekten mi bu havalı

Kiseon:
neden?

Mark:
çünkü benimde bir kız arkadaşım yok

Kiseon:
üzücü

Mark:
bana bunu açıkla

Mark:
aslında komiksin

Kiseon:
gerçekten mi? sağol. sende!

Mark:
çok güzel bir kızsın, nasıl kimsenin sende gözü olmaz?

Kiseon:
deli, kızarıyorum. DUR.

Kiseon:
;;-;;

Kiseon:
dışarı çıkmak ister misin?

Mark:
uh? şimdi mi? sabahın ikisinde?

Kiseon:
aww, mark lee küçük bir tavuk mu?

Mark:
hayır

Marj:
ugh tamam, gizlice çıkacağım

Kiseon:
yaşasın!! okulumuzdaki oyun alanında, salıncaklarda buluşalım!!

Kiseon:
son gelen, kazanana dondurma alır!

Mark:
başla!

[02.45]

"Buraya gelebildiğim kadar hızlı şekilde geldim." Nefes nefese söylendim ve onun tek yaptığı bana gülmekti.

"Sen gelmeden yaklaşık beş saniye önce falan geldim." İtiraf ettiğinde tüm hayatım boyunca bu kadar alındığımı hatırlamıyordum.

"Ee, dondurma?" Diye sorduğumda kafasını iki yana salladı, kaşlarımı kaldırdım.

"Çoktan bizim için dondurma aldım." Güldü ve bana bir tanesini verdi.

İkimizde salıncaklara oturduk ve sessizce dondurmalarımızı yedik. Salıncağı ileri geri salladım ve o da aynısını yaptı.

Bir süre sonra, dondurmalarımızı bitirdik ve çöpe attık. Banka doğru yürüdük ve yan yana oturduk.

"Seni görmek için evden kaçtığıma inanamıyorum." Güldüm. Hala gizlice çıktığıma inanamıyordum. Ailem beni öldürecekti.

Önümüzdeki göl, durağan ve üzerimizdeki milyonlarda yıldızla, ay parlıyordu.

"Soğuk değil mi?" Avuç içlerini birbirine sürterken konuştu. Kendini ısıtmaya çalışıyordu ve ne yazıkki ceket getirmemişti ama ben getirmiştim.

Çoğu filmdeki gibi, bir centilmen ne yaparsa bende onu yapmak zorundaydım ve yavaşça onu kucağıma çekerek kollarımı etrafına doladım. Bu tam olarak yaptığım şeydi.

Başta hareketime şaşırdı ama yavaşça başını omzumda dinlendirdi. Bende parmaklarımı onunkilerle iç içe geçirdim.

"Biliyor musun ingilizce sunumunu yaptığın ilk seferde gözüme çarpmıştın aslında." Birden itiraf etti ve tek yaptığım kıkırdamaktı.

"Gerçekten mi? Beni tanımadığını söylememiş miydin?" Güldüm ve o da güldü. "Şey, yalan söyledim." Dedi ve ekledi. "Bana ilk mesaj attığında bu beni şaşırttı çünkü daha önce hiç konuşmamıştık."

"Bu bir meydan okumaydı ama basit bir iddianın beni yavaşça sana aşık edeceğini kim bilebilirdi ki?" Yanlışlıkla ona olan hislerimi ağzımdan kaçırdım. Bunu duyduğunda doğrudan bana baktı, gözümün içine. Gergindim, ellerim terlemeye başlamıştı.

"Bana aşık mı oluyorsun?" Sordu ve omuz silktim. "Şuan duygularımın ne olduğunu tam olarak bilmiyorum. Sana mesaj atmadan önce, her zaman benim için çok çekiciydin, biliyor musun? Seninle konuşmak istiyordum ve nasıl yapacağımı bilmiyordum. Bu yüzden sana sadece uzaktan bakıyordum. Seninle konuşmaya başladığımda, mesaj attığımda gerçekten iyi biri göründün ve-" dudaklarını benimkilere bastırdığında cümlem kesildi.

Stresli, gergin, utangaçtım. Ne hissetmem gerektiğini bilmiyordum. Ama bir süre sonra pes ettim ve onu geri öptüm. Sonra geri çekilip elimi tuttu.

Bana korkak bir bakış attı ve mırıldandı. "Haydi aşık olmayalım, henüz birbirimizi iyi tanımıyoruz."

Konuştuğunda kalbim yavaşladı ama doğruydu, birbirimizi doğru düzgün tanımıyorduk.

"Dürüst olmak gerekirse, biraz korkuyorum, üzgünüm. Şuan sözler vermeyelim." Devam etti. "Ama bende senden hoşlanıyorum dediğimde, bunu gerçekten demek istemiştim." Cümlesinden sonra yavaşça gülümsedi. Nasıl tepki vermem ya da ne demem gerektiğini tam olarak bilmiyordum. Bu yüzden tek yaptığım onu tekrar öpmekti.

let's not fall in love. mark ㅡ türkçe ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin