Mektubu okuduğunda Aaron’un gözleri dolmuştu ve artık söylenenlerin tamamen doğru olduğuna kanaat getirmişti. Ailesini ne kadar merak etse de, bu onlara karşı duyduğu kini azaltmaya yetmiyordu. Aaron yaklaşık 1.80 boyundaydı. Esmere yakın bir teni vardı. Sırtında ise kendini bildiğinden beri bulunan dövmesi vardı. Dövme dışarıdan bakıldığında bir şeye benzemiyordu, bir imza gibiydi. Gözleri kırmızıya yakın ve küçüktü. Bu yüzden lens takmak zorundaydı.
Küçüklüğünden beri para kazanmak için kafes dövüşlerine katılıyordu. Yaşıtlarından hem fiziksel olarak hem de zihinsel olarak çok üstündü lakin içindeki bir ses onun yükselmesinin iyi olmayacağını söylüyordu. O da ne kadar güçlü olursa olsun bu düşme korkusuna galip gelemiyordu. Her gece rüyasında annesinin bir kitabı yere bıraktığı görüyordu. Kitabın kapağında boynuzlu bir yılan bulunmaktaydı.
Annesi kitabı ne zaman yere bıraksa yılan kitabın içinden çıkıyordu ve o sırada Aaron terler içerisinde uyanıyordu. Aaron’ın en büyük yeteneklerinden bir tanesi de birine baktığı zaman onun duygularını okuyabilmesiydi. Bu yüzden okuldayken çıkmadığı kız kalmamıştı. En son tanıştığı kızın adı da Nancy’di. Onu çok seviyordu ama bir türlü açılamıyordu. Bu kızda özel olan bir şeyler vardı. Boyu çok uzun olmamasına rağmen giydiği kıyafetler ve ayakkabılarıyla çok güzel duruyordu. Saçları dalgalı ve sarıydı. Gözleri yeşilin açık tonundan olmasına rağmen geceleri daha koyu tona boyanıyordu. Bir gece Aaron koşuya çıkmıştı.
Evinden bir kilometre uzaklıktaki bir parktaydı. Her günkü gibi parkta yine periler top oynuyordu. Aaron şınav çekmeye başadı. Bir, iki, üç… derken 80 şınavı bulmuştu. Ayağı kalkıp yüzünü atletiyle temizledi. Barfikse doğru yönelirken karşı evin ışığının gidip geldiğini gördü. Dikkatini oraya yönelmişti. Biraz sonra pencerede birisini gördü. Üzeri siyahtı ve yüzünde bir maske takılı gibiydi. Biraz daha baktığı zaman maske olmadığı anlamıştı. Aaron’ın kanı çekilmekteydi. Korkudan ne yapacağını bilemedi. Elleri titriyordu ve içinden dua etmeye başlamıştı. Sonra bir anda ne olduğunu bilmediği varlık yok olmuştu. Işık artık düzgün bir şekilde yanıyordu.
Aaron rahatlamasına rağmen korkunun soğukluğu üzerine sinmişi. Eve dönmeye karar verdi. Tam o sırada Nancy’yi camda gördü ve gözlerine inanamadı. Arkasına bakmadan koşmaya başladı. O gece Nancy’yi son görüşüydü. Aaron daha da içine kapanmıştı. Her şeye kabus görmekten ve üvey ailesi tarafından azarlanmaktan bıkmıştı. Bu ailenin hala kendisini niye eve aldıklarını bilmiyordu. Çok yalnız kaldığını hissetti ve evden kaçmaya karar verdi. Gidebileceği bir akrabası ya da dostu yoktu. Bu yüzden herkesin gelmekten çekineceği bir yer tercih etti.
Evet, Alec Yancy’nin araştırma evi. Gece çantasını hazırladı ve balkonundan aşağıya sarkıp kendini yere bıraktı. Düşüşü yumuşak olmuştu neyse ki. Çok hızlı bir şekilde karşıya geçti. Ev göründüğü kadar korkutucu değil diye geçirdi içinden. Evin etrafında bir tur attıktan sonra açık bir cam olduğunu fark etti ve camdan içeriye girdi. Fenerini eline aldı ve çevreye bakınmaya başladı. Yukarıdan bir ses geldiği duydu. Birisi bir şeyler söylüyordu, dili sanki fransızcaydı. Feneri sağa sola tutmaya devam ederken Fred’i gördü. Neredeyse bir çığlık atacaktı.
Fred: “Burada ne işin var?” diye sordu. Aaron boğazını temizleyerek: “Evden kaçtım, gidecek bir yere olmadığı içinde buraya geldim.” dedi ve başından geçenleri anlatmaya başladı. Fred ona çok sıcak davranıyordu. Kendisinde ondan bir parça olduğu fark etmişti. Çok uzun süreden beri onu izliyordu. Özellikle de geceleri. Onu korumak için her şeyi yapmaya hazırdı. Fred ve diğerleri kurucuların mührünün bulunduğu birliğe kabul edilmek için gereken şeyleri yapmışlardı. Böylelikle güç onlara geçmişti ama aileden biri olmadıkları için tam manasıyla kontrol edemiyorlardı. Kan bağı bulunan tek Aaron kalmıştı.
Bu yüzden devamlı olarak Fred, Aaron’un yanındaydı o fark etmese de. Fred dostane tavırlarıyla Aaron’un sevgisini kazanmıştı lakin Fred onun bu evde kalmasının şu anda doğru olmayacağını biliyordu. Çünkü Alec’in hala bu çocuk hakkında şüpheleri vardı. Alec, Fred’ten bir şeyler saklıyordu. Aaron’un ailesini tanıdığı gerçeğini. Her zaman kendi çıkarlarını düşünen Alec aslında hiç değişmemişti. Evi, birlik kurtardığı zaman Alec’te özgür kalacak ve karşı tarafa geçecekti. Yapması gereken tek şey Aaron ve Fred’in gönlünü kazanmasıydı. Böylelikle takımın diğer üyeleri de Alec’e güvenecekti. Aaron eve dönmeye karar verdi ve sabahın erken saatlerinde yatağına girdi. Yaşadıkları şeyler gözlerinin önünde gitmeyecek gibiydi. O sırada göz kapaklarını kapattı ve derin bir uykuya daldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Psişik Güçler Birliği
FantastiqueAaron, güçlerinin farkında olmayan bir gençtir. Bu güçler ona ailesinden kalan tek mirastır. Psişik Güçler Birliği'ne karşı toplanan örgütleri çökertip doğadaki dengeyi sağlama görevi artık yeni neslin elindedir. Kurucuların ruhları, Morgan City'de...