Yiğit'i öldürmemek için kendimi zor tuttum.
Kız arkadaşlarını kıskanan erkekleri anlamazdım hiç. 'Tabi ki erkekler bakacak kıza, sonuçta güzel bir kızla çıkıyorsun. Ama kız seni tercih etmiş.' diye düşünürdüm.
Meğer öyle değilmiş. Sadece ben karşımdakini yeterince sevmiyormuşum. Şimdiyse o dalga geçtiğim erkeklerinkinden beter bir durumdayım. Herkesin onu erkek sandığını bildiğim halde Yankı'ya yaklaşmalarına dayanamıyorum. Ne erkeklerin ne de kızların.
Hele ki canını yakmaya kalkanların boğazlarına elimi sokup dillerini sökesim geliyor.
Ama minik kız biraz değişiyor sanki. Kabuğunu kırıyor gibi. Biraz daha baş kaldırsa, kendini koruyabileceğine emin olsam içim çok daha rahat edecek.
Bir daha başı derde girdiğinde uzaktan gözlemleyeceğim. Bana ihtiyacı olduğuna emin olana kadar müdahale etmeyeceğim ki göreyim bu tip bir durumda ne yapacak.
Tabi bu onun canını sıkanı ondan gizli bir şekilde dövmeyeceğim anlamına gelmiyor.
—
Sabahlar çok zor bu evde. Hep aynı korkunç tavana bakarak uyanmak, camdan bakınca her zamanki ağacın dallarını görmek, uyuyamadığım uykuların göstergesi olan çapaklanmamış gözlerimi kolayca açabilmek... Aslında uyuyabildiğim yarım saat tüm kabuslarımı içine almaya yetecek kadar çok. Sağlıklı yaşamaya devam edebilmem içinse çok az.
Uyku hapları, antidepresanlar beni hayattan koparıyor gibi hissediyorum. En son Yankı'yı öptüğümde almıştım. Üç gündür Yankı'yla aramız o kadar iyi ki artık ilaçları almak istemiyorum. O uyuşukluk hissini istemiyorum bedenimde, yaşadığımı hissetmek istiyorum. Sevdiğim insanın her gülüşü kalsın aklımda istiyorum, bulanık birer imaj olmasınlar. O yüzden ilaçlarımı bir süre almamak üzere çekmeceme kaldırdım. Hem zaten üç ay sonra Leyla da gelecek. Sevdiğim tüm kadınlar yanımda olacak. Mutluluğa daha yakın olduğum bir zaman olmamıştı hayatımda.
Yatakta doğrulup oturdum, kafam bir süre aşağıda kaldı. Zorlukla ayağa kalktım, üç gündür almadığım ilaçların yoksunluğunu bedenimde hissetmeye başlamıştım. Başım sık sık dönüyordu mesela. Ellerimi saçlarımın arasında götürdüm, kafam sanki alev almıştı. Duşa girdim, soğuk su saçlarımın arasından geçip sırtımdan aşağı indikçe ferahlıyordum.
Çıkınca saate baktım. 6.30'u gösteriyordu. Saçımı bir havluyla kurulayıp beyaz gömleğimle siyah pantolonumu giydim. Kravatımı üstün körü aradım, bulamayınca uğraşmadım. Odamdan çıktım, holdeki kasede duran araba anahtarlarından birini ses çıkarmadan alıp evden çıktım.
—
Tenefüs zilinin çalmasından yarım dakika sonra her zamanki gibi okulun geniş kapısından öğrenciler coşkuyla dışarı fırladılar. Aceleci kalabalığı sakince çıkan Barış ve Zeki takip etti. Yavaşça yürüyerek yanıma geldiler. Barış dizime hafifçe vurarak yanıma oturdu.
"Hoca seni sordu Kefken."
Etrafı incelemeye devam ederken cevapladım.
"Eksik olmasın."
Zeki gülerken uzaktan bize doğru yaklaşan İrem'i gördüm. Elimi bıkkınlıkla kırıştırdığım gözlerime götürüp ovuşturdum, ofladım.
"Abi biriniz şu kızı alın başımdan."
Zeki merakla arkasını dönüp bakarken Barış çoktan İrem'i uzakta görmüştü. "İrem'i mi?"
"Evet abi kimi olacak?"
Barış dudağını büktü. "Bilmem Elçin?"
Doğru söze ne denir?
Yan gözle ona baktım, bitkince güldüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
2 Prens
ChickLitYankı, hayatını erkek olarak yaşamak zorunda olan bir kızdır. Son istediği şey dikkat çekmekken okulun belalısı Ali ona düşman olur. ... ve ikisinin hayatı da sonsuza dek değişir.