1 - Gri Adam (1)

645 179 615
                                    

   Sertçe öksürdü.

"Dostum bu berbat kokuda neyin nesi, söyler misin ha?" dedi bıkkınlıkla. Muhatabıysa gözleriyle aralıksız taramaya devam ettiği uçsuz bucaksız manzarayı bir kenara bırakıp sadece karşılarındaki devasa taş kapıya odaklandı. Ardından yüzüne muzip bir gülümseme yerleştirerek, "Neden öğrenmiyoruz?" diye cevapladı.

   "Ahh tabi ya..." diyerek aynı tavrını sürdürdü diğeri. "Aksini söylediğini duymadım ki zaten. 'Hakikaten çok pis, girmesek mi?', 'Amanın bu da nesi tehlikeli sanki ha' ya da 'Hadi bir an önce kaçıp uzaklaşalım buradan dostum' dediğin günü bir görsem yemin ederim şöyle bir uçurumdan kendimi atardım biliyor musun!"

   Azımsanamayacak yükseklikte ulu bir dağın, kolaylıkla çıkılamayacak sipsivri kayalar ve çeşitli engebelerle tıkalı güneybatı göbeğinde kim bilir kaçıncı çağdan kalma heykeller ve taşıyıcı sütun harabeleriyle dolu antik bir avludaydılar. Rüzgar tüm gücüyle ıslıklar çalıyor, amansız soğuk onları ele geçirip dondurmak için türlü yollar deniyordu.

   "Belki de..." diye cevapladı boy açısından daha şanslı olan. Bir yandan her bir köşesi çivi yazısına benzer rüniklerle süslü devasa taş kapının sadece kolunun geçebileceği kadar olan genişliğini, gövdesini de içeri alabilecek seviyeye getirmeye çalışıyor; bir yandan da arkadaşına laf yetiştiriyordu. "o gün çok yakındır Raori."

   Raori omuz silkip kahkahayı patlatarak, bu arada kendi sırt çantası ve diğerininki de içindekilerle beraber çalkalandı, "Hadi oradan, güldürme beni Acar! Ya da Ödül Avcılarının en korkusuzu mu demeliydim? Hah..." dedi yarı alaylı bir şekilde. Bunun üzerine Acar kısa ve tok bir kahkahayla, "Ben mi? Şimdi kim komik oluyormuş bakalım!" diye cevapladı. Son kelimeyi söylerken tüm kuvvetiyle kapıya yüklenmiş ve taş kapıdaki deliği büyütmeyi başarmıştı. Ağır bir sürtünme sesini takiben ufak bir toz bulutu sert havaya karıştı. Zorlanarak da olsa ikisinin birden geçmesini sağlayabilecek bir boşluk oluşmuştu nihayet. Acar'ın değil belki ama Raori'nin gerçekten ihtiyacı vardı buna. Göbekler bazen inanılmaz derecede baş belası olabiliyorlardı.

   Önde Acar, peşi sıra Raori derin birer nefes alarak içeri süzüldüler. Uzunca bir süre tekrar temiz bir hava soluyamayız belki... Dolduralım ciğerlerimizi dostum... "Bu korkunç kokuya rağmen, en azından sıcak ha?" dedi Raori. Acar başıyla onayladı, yine etrafa göz gezdirmekle meşguldü. Ama Raori haklıydı. Sıcaktı. Hem de fazlasıyla sıcaktı. Gözleri karanlığa alışana dek taş kapının önünde loş ışıkta öylece dikildiler. Herhangi bir canlı izi yok... Şuradaki fareleri saymazsak tabi...

   Taş kapı alçak tavanlı, dar bir odaya açılıyordu; odada dört meşale askısı ve karşılıklı köşelerdeki raflara özenle dizilmiş bir düzine uzun, ince ya da kısa, şişman kil vazolar haricinde ilginç hiçbir şey yoktu. Vazolar geçen onca senenin ardından çoktan çürümeye yüz tutmuş, her birinin de mutlaka bir tarafı parçalanıp eksilmişti.

   "Amma zevk sahibiymiş şu Higitler de be!" diyerek sırıttı Raori. "Mis kokulu bir tapınak ve birbirinden göz alıcı dekorlar..."

   "Hirtit!" diye düzeltti Acar. "Ve hadi ama dostum bu kadar acımasız olma! Bu binlerce yıl sonraki hali..."

   "Aman işte her neyse! Fakat diğer konuda sana katılmıyorum Acar... onlar hakkında birkaç hikaye dinlemiştim ve hepsi de aynı şeyi söylüyordu; şu Hipitler gerçekten lanetli dostum!" diye devam etti Raori fısıltıyla. Bilinçsizce, belki de karanlık sebebiyle seslerini alçaltmışlardı. Ya da uyuyan bir şey varsa uyanması pek işlerine gelmezdi anlaşılan. Acar gülümseyerek, "Hadi bir meşale tutuşturalım da lanetleri bize bulaşmasın o zaman, ne dersin?" dedi.

Miğfer - Yılanların Kraliçesi #Wattys2018Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin