7- Dilek Adası (1)

56 12 17
                                    

   Ay doğmak üzereydi.

"Sanırım kamp kurmaya karar verdiler dostum." Raori mısırlı ekmekten iştahlı bir ısırık aldı. Dördüncüsünü yiyordu. "Gece duruyor, gündüz ilerliyorlar. Akra Kalesi'ne doğru gidiyor olmalılar."

   "Peki neden başka bir dilde konuşuyorlardı, Raori,"diye cevapladı Acar. Mısır ekmeğini çoktan bitirmiş, nehrin kıyısındaki kampı gözlüyordu. İki gün bir gecedir Alpleri takip ediyorlardı. Ancak kırlarda eskisi kadar yaklaşamıyor, uzaktan izliyorlardı. "Neden yolu bu kadar uzatıyorlarsa ondan dostum!" diye ünledi Raori. Doyduğuna kanaat getirmiş olmalıydı. Matarayı kafasına dikti. Nehir kıyısında olmak, bol su demektir...

   "O taşıdıkları kişiyi Harere teslim etmek için götürüyor olsalar, buna gerek kalmazdı ki ama, Raori; bir düşünsene dostum." Acar, Alplerin kampından gözlerini ayırmıyordu. Tüy torbası keşif hevesiyle biran hamle etti. Ancak Raori boştaki eliyle onu yakaladı. Ardından kucağında köpekle doğruldu. Köyü seyretmeye başladı. "Bunun bizi ilgilendiren tarafını söyler misin peki Acar? Üç Alp başkente bir şeyi yada birini teslim etmek için yolculuk ediyorlar. Köyün içinden geçmişler ya da geçmemişler. Ne önemi var? Belki de üzerlerine dikilen gözlerden rahatsız oluyorlardır. O yüzden olamaz mı?" Acar omzunun üzerinden dostuna dönmüştü. "Yabancı bir dilde konuşmalarına gelirsek; kim bilir belki onlarda benim gibi savaş esiridir Acar. Eminim Alp Ocaklarında böyle çok asker vardır."

   "Raori, hafızana neler oldu dostum. Seyahat Oyuğunun girişinde gördüğümüz Alp cesedini unuttum deme sakın." Acar dostuna yaklaştı. Raori dalgınlıkla omuz silkti. Elindeki ince dal parçasıyla ekmekleri ısıtmak için yaktıkları ateşin közlerini karıştırmaya başladı Acar."Gözlerden sakınmak için Rihamen Dağları'nın gölgelerine sığınıyorlar diyelim. Nehrin ta aşağı kıyısına kurulmuş Kıyıköy halkı sadece ayda bir kez köyden hatrı sayılır şekilde uzaklaşır. Buralara gelir. O daDilek Adası'na çıkmak için. Çobanlar bile bu kadar uzaklaşmaz. Peki Kızılten Alplerinin bunu bilmemesi mümkün mü sence dostum?" Raori suskunlukla cevapladı.

   "Evet," diye devam etti Acar. "sende savaş esirisin. Fakat dilimizi pekala konuşabiliyorsun. Hatta benden bile iyisin, dostum. O yazdığın şiirleri görmedim sanıyorsun hala di'mi?" Raori hayretle Acar'a dikti gözlerini."Seni sinsi şeytan!" diye ünledi ardından, sahte bir kızgınlıkla başını sallayarak. Nasıl iyi de... Heybemden hiç çıkarmamki... Yalnız, bazen taşıması için verirdim...

   "Tontoncuk Hanımın Çiftliği'nde yetişmiş biri bile böylesi konuşabilirken," Acar kahkahasına engel olamamıştı. Raori somurtarak tebessüm etti."henüz çok küçükken esir alınıp yetiştirilen Alpler nasıl olur da eski dilini konuşur dostum?"

   "Bir şeylerden kaçıyor gibiler galiba dostum..." diye mırıldandı Raori, huzursuz bir sessizliğin ardından. "Nihayet aynı dili konuşuyoruz Raori!" dedi Acar, tebessümle. Bu kez Raori tiz bir kahkaha patlattı. "Ama anlayamıyorum," diye ekledi, sitemle."alakamız yokken bile neden birden olayların ortasında buluveriyoruz ki kendimizi?" Özlemle aşağıdaki köye baktı. Acar derin bir nefes verdi. "Güzel bir soru... Ama ne yazık ki cevabını bilmiyorum dostum. Öğrendiğimde ilk söyleceyeceğim kişi olacağından şüphen olmasın." Yeniden tümseğe ilerledi.Alplerin kampını gözlemeye koyuldu.



   "Raori, yanılmışız!" diye ünledi ansızın. Dostu çimlere uzanmış, koynuna sokulmuş Tüy torbasıyla kestiriyordu. "Ne - kim?" Sıçrayarak uyandı. Ne olduğunu kavramaya çalışırken ise Acar pelerininden tutarak ayağa dikti onu. "Olamaz dostum, toparlanıyorlar. Sadece etrafı kolaçan etmek için durmuşlar."

   "Pe-pe-peki," deyiverdi Raori, kelimeleri zihninde bütün haline getirmeye çalışarak. "bu karanlıkta ne yapıyorlar dostum?"

   "Onu bilmiyorum ama köprüye gitmiyorlar Raori. İskeleye doğru gidiyorlar."

   Raori'nin uykusu o saniye silindi. Hiç oyalanmadan heybelerini toplayıp yüklendiler. Tümseğin üstünden geçip hızla kırlarda koşturmaya başladılar. Alpler mutlak bir sessizlikle iskele yönünde ilerliyorlardı. Komuta benzer fısıltılar haricinde konuşmuyor, nehri tarıyorlardı. Ay gökyüzünü ortalamıştı. Yıldızların ve onun nehirdeki yansıması yeterince ışık sağlıyor olmalıydı ki, Alpler meşaleye ihtiyaç duymuyorlardı.

İskeleye vardıklarında atlarından nizamla indiler. Ardında yük olan inmedi. Arkadaşları gelip çuvalı birer ucundan tuttu. Ve iskelenin merdivenlerinden indirmeye koyuldular. Diğeri atının üzerinde bir süre daha bekledi. Uçsuz bucaksız kırları seyretti. Acar ile Raori karanlığın yardımıyla eğilerek nehrin kıyısına yanaşıyorlardı. Bir ağacın ardında duraksadılar. Alp başını onların olduğu yöne çevirdi. Durdu. Raori nefesini yutmuştu. Fakat nihayet sonuncu Alpte atını terk etti. İskele merdivenlerinde gözden kayboldu.

   Çok geçmeden suyu delip geçen kesif kürek sesleri havayı doldurdu. Ödül Avcıları iskelenin kenarına, merdivenlerin başına gelerek durdu. Alpler yüklerini de yanlarına katmış, bir sandala binmişlerdi. "Ama oraya gidiyorlar dostum," diye fısıldadı Raori."Dilek Adası'na..."

Miğfer - Yılanların Kraliçesi #Wattys2018Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin