İki kobra yılanı göğüslerini şişirmiş dikiliyorlardı. Başları tavana değiyordu. Ve yılanların arkasında bir kemer vardı. Ancak kemerin devamında kazma değmemiş kayadan muntazam bir duvar görünüyordu. "Taştan koca koca yılan heykelleri," diye mırıldandı Raori. "iyi de bunların amacı ne? Neden inşa etmiş olabilirler ki bunları buraya?"
"Özellikle şu kemeri dostum, baksana." Acar yılanlara tartan bakışlar atarak kemere doğru ilerledi. Hareket etmiyorlar... Neyse ki... Üzerinde hiçbir işleme yada süs yoktu. Rün yahut yazı benzeri bir şeyde gözükmüyordu. Sıradan bir taş kemerdi işte. Acar dostunun yanına dönerek omuz silkti. "Bak gördün işte Acar;" dedi Raori, fırsattan yararlanma dürtüsüyle. "enteresan hiçbir şey yok. Canı sıkılan bir grup heykeltıraşın gizli bir çeşit - "
"Belki de!" diye ünledi Acar, düşünmeyi bitirerek. Raori irkildi. Ardından oflayarak dostunu dinlemeye koyuldu. "Sakıncası yoksa; o 'belkiyi' öğrenebilir miyim Acar?" Yine başlıyoruz... Olamaz... "Alpin cesedinde bulduğumuz kolyeyi verir misin Raori?" dedi Acar. Kolyeyi heyecanla aldı. "Eğer tahmin ettiğim gibi olursa beraber öğreneceğiz dostum."
"Sesale Sekades!" Neredeyse aynı anda yılanlardan birinin alacakaranlık kadar siyah gözleri takırdayarak ışıldadı. Meşale, güneşin altında gereksiz yere yanan söndürülmesi gereken bir mumdan farksız hale geldi. Zümrüt gözlü yılan bulundukları yeri yeterince aydınlatmıştı. Raori hayretle izlemekten başka bir şey yapamıyordu. "Sesale Sekades!"
Kelimenin Acar'ın ağzından çıkmasıyla diğer yılanın gözlerinin yakuta evrilmesi aynı anda olmuştu. Kırmızı ve yeşilin en parlak hali Ödül Avcılarının gözlerini kamaştırdı. Elini siper etmiş olduğu gözlerinden ilk çeken Acar, "Raori gel," deyiverdi. Koşar adımlarla dosdoğru kemere ilerledi. Tam önünde durdu. "Ne oldu dostum?" Raori dostunun peşisıra gitti. Gözleri faltaşı misali açıldı. "Bu," dedi Raori hırıltıyla. "bunlar tıpkı yaprağın üzerindekilere benziyorlar, dostum." Acar elini kemere uzattı. Aytaşı gibi parıldayan sembollerin üstünde parmağını gezdirme isteğine boyun eğdi. "Evet öyleler, Raori."
"Sesale Sekades." Raori nefesini çekerek geriye kaçtı. Yakut gözlü yılan heykeline çarpınca durabildi. Acar da elini toparladı. Ancak kemerden uzaklaşmadı.
İncecik bir tül gerilmişti ansızın. Duvar hala seçilebiliyordu. Fakat Acar'ın eli diğer taraftan çıkmıyor, hafif bir esintiyle dalgalanan turkuaz eşikte kayboluyordu. "Acar o da ne öyle!" diye haykırdı Raori. "Daha ne bekliyorsun dostum geri çekilsene!" Tüy torbası ürkekçe havladı. Fakat Acar'ın öyle bir niyeti varmış gibi durmuyordu. Omzunun üstünden Raori'ye davet edercesine baktı. Kemere girdi.
"Acar!" Kemerin içinde, tülün ardında yok olmuştu. Cevap gelmedi.
Raori nefes alacak kadar bile duraksamadan doğrulup ayaklandı. Kucağında Tüy torbasıyla gözlerini sımsıkı kapatarak kemere daldı. Ansızın ayakları yerden kesildi, hemen sonra tekrar buluştu. İlk önce tek gözünü ardından diğerini açıp, "Neredeyiz?" diye mırıldandı. Köpekten tedirgin bir inleme yükseldi.
"Çok tanıdık geliyor Raori, sencede öyle değil mi?" dedi Acar. İşte burda... Sapasağlam dahası sinir bozucu... Yüksek bozkırlarla çevriliydi sağları ve solları. "Evet öyle." Raori omzunun üstünden ardına baktı. Korkuyla içini çekerek bozkırlara doğru sendeledi. Bataklık tam arkalarındaydı. Onları tükürmüştü.
Bozkırları kıra kıra kendilerine yol açtılar. Onlar geçtikten biraz sonra ise ezilenler eski halini alıverdi. Ama buna tanık olmadılar. Çok geçmeden kırları aştılar. Ve bir tepenin üzerinde bulunduklarını gördüler. "Acar!" dedi Raori heyecanla. "Dostum bu mümkün mü sence yoksa serap mı görüyorum?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Miğfer - Yılanların Kraliçesi #Wattys2018
FantasiHedef #1 Wattpad Aracılığıyla Yayınlanan Bu Hikayede, Bildiğiniz ya da Bildiğinizi Sandığınız Şeyler Yok. İnanmıyor Musunuz? Aksini düşünüyorsanız; Miğfer'i henüz okumadınız sanırım. Pekala, geç kalmış sayılmazsınız. Hadi ne duruyosunuz, böyle buy...