Louis deliriyordu. Hayır, mecazi anlamda değil. Koridorda elinde telefonla uğraşan herkesi inceleyip sınıflarını, isimlerini bulacak kadar delirmişti. Mavi demir dolabına yaslanmış dururken, etrafı inceliyor, gözleri şüpheli olabilecek kişileri arıyordu didik didik. Aynı anda ise kendini diken üzerinde hissediyordu. Çünkü onunla mesajlaşan her kim ise, Louis'yi biliyordu, onu belkide tam olarak şuan izliyor olabilir, Louis'ye yapacaklarını planlıyor olabilirdi. Ve o an Louis derinlemesine düşündü, okuldaki herkesle arkadaş olmaya çalışan biri değildi, popüler arkadaşları yoktu, herhangi bir klubün üyesi değildi, sadece sıradan bir öğrenciydi ve kimin gözüne batmış olabilirdi ki? Kime ne yapmıştı?
Okuldaki kendine eğlence arayan, hayatlarını umursamazca birilerininkine burun sokarak geçiren ve insanların açıklarını kaba, alaylı bir dille başkalarına aktaran pisliğin oyuncağı olmak istemiyordu. Bu yüzden zaten yeterince kendini öyle insanlardan uzak tutuyordu ama görünüşe göre pek işe yaramamıştı.
Diğer bir seçenek ise, birinin kendisinden hoşlanıyor olabileceğiydi. Fakat bu seçeneği elemekten yanaydı çünkü kim ondan hoşlanırdı ki, pısırık, pek zeki olmayan, genellikle çizgi romanlar okuyan, ünlü bir grubun hayranı olan ve odasının duvarlarına onların her anını asmak isteyen, gözlük taktığında adeta patatese dönen ama lens kullanmakta da berbat olan biriydi. Kendine dair tek bir iyi özellik bulamıyordu. Üstelik kiloluydu da.Kilo vermek için uzun zamandır ağır kalorili şeyler yemiyordu. Ya da hiçbir şey yemiyordu da diyebilirdiniz. Öylece dururken ona bakarak yanına yaklaşan Noah'ı gördü. Kalbini en çok kıran ise, başından beri kendini kandırıyor, Noah'ın ondan hoşlanıyor olduğunu düşünmeseydi. O kişi her kim ise dolaylı yoldan duyguları ile oynamıştı Louis'nin.
"Selam!" Noah yanındaki dolaba yaslanarak gülümsediğinde dilini ısırmıştı. Kalbi göğsü içinde deli gibi pır pır etmeye başlamıştı. Bir o kadar da şaşkındı. "S-Selam.."
"Lewis'di değil mi?" Louis'nın kısa süre yüzü düştü.
"Louis." diye düzeltti gülümsemeye çalışarak.
Noah biraz daha yakınına geldi. "Açık olacağım Louis. Uzun süredir ilgimi çekiyorsun. Cumartesi, saat beşte, kafe tarte'de." gülümsemesi genişlerken geri geri ilerlemeye başladı. Yüzü hâlâ Louis'ye dönük cevap bekliyordu sanki.
Louis çığlık atmamak için zor dururken, 'tamam' diye bağırdı. Noah gözden kaybolurken, odasının kapısında, eli kapı kolunun üzerinde donmuş, kaşları çatık ona bakan Bay Styles'ı gördü. Öfkeyle bakıyordu. Louis herhangi bir hata yapıp yapmadığını gözden geçirdi ama bulamadı. Derste gayet usluydu. Bugün cezasını teslim etmek zorunda olduğu günde değildi. Ne istiyordu bu adam? Hayır, Louis'den nefret ettiğini zaten başından beri biliyordu ama bu kadar belli etmesi rahatsız etmişti. Yutkunarak kilitlenmiş gözlerini ayırmaya çalıştı ama hemen ardından soy ismini onun sesinden duydu. "Tomlinson!" duymamış gibi yaparsa belki vazgeçerdi diyerek dolabının içini açıp karıştırmaya başladı. Önüne çıkan fransızca kitabını elinin tersiyle itti. Biyoloji kitabını alıp inceliyormuş gibi yaparken yeniden duyu. "Tomlinson!"
Gözlerini sımsıkı yumup açtıktan sonra bıkkınlıkla kitabı yerine koyup, Bay Styles'a döndü. Eliyle gel işareti yapmıştı. Louis istemeyerekte olsa bacaklarını ona doğru sürükledi.
"Buyrun efendim..?" Bay Styles kapıyı açıp içeri girmesi için işaret verdiğinde gözleri genişledi.
Beni öldürecek, beni öldürecek, çatlak adam beni öldürecek! aklından yüzlerce kere geçti. İçeri girdiklerinde Bay Styles masasının altındaki çekmecesinden iki, üzerinde ne olduğunu kestiremediği yazıların olduğu beyaz kağıt çıkardı. Ardından Louis'ye uzattı. Daha sonra ise odasında bulunan dolabı açıp koca bir deste beyaz -sınav- kağıdını kolları arasına aldı. "Bunlar iki hafta önce olduğunuz deneme sınavları. Üzerindeki notları, kiminse, eline verdiğim kağıtlardaki isimlerin karşısına yazacaksın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
oh my god, it's math teacher! → larrystylinson
Fanfictionlouis aşık olduğu çocuğa mesaj atmak isterken yanlışlıkla matematik öğretmenine mesaj atmıştı ve matematik öğretmeni olduğunu bile bilmiyordu. harry'ninse bu yanlış anlaşılmayı düzeltme gibi bir amacı yoktu.