Louis tüm günü onu düşünerek geçirmişti. Ve anneside yemek yerken bu durumu fark etmiş, sürekli iyi olup olmadığını sorup durmuştu. Louis ise sadece bu aralar okulun fazla yoğun olduğu ile ilgili birşeyler söyleyip geçiştirmişti. Tüm geceyi elinde telefon ile öğretmeninin sosyal medya hesaplarını gezerek ve hâlâ kabul etmek istemese de ondan mesaj gelmesini bekleyerek geçirmişti.
Sen hani matematik öğretmeninden nefret ediyordun?
Diye bir soru yöneltti kafasının içinde ki ses. Buna cevap veremedi Louis. Karmakarışık hissediyordu zaten kendini. Kaybolmuş, rüzgarda savrulan yapraklar gibi ürkek.
Mesaj felan gelmemişti. Sabah uyandığında telefonu yerde buldu. Neyseki kırılmamıştı. Geç yatmasına rağmen erken uyanmıştı ve üstelik sabahın bu saatinde duşa girip iyice temizlenmişti. Aynada saçlarına şekil verirken bir şarkı açıp ona eşlik etti. Annesi odaya girip oğlunun bu halini gördüğünde neredeyse küçük dilini yutacaktı. Fakat soru sormadı ya da ısrar etmedi.
Louis dolabını karıştırıp üzerine giyecek güzel birşeyler ararken o düne kadar sevdiği tişörtlerden hiçbiri gözüne şimdi yeterince iyi gelmiyordu. Düşünceleri nasılsa hızla değişiyordu geceler gibi, yakalamakta zorlanıyordu. Sonsuza kadar uçan bir uçurtmanın peşine takılmış gibiydi. Yalın ayak ıslak çimenlere, sivri taşlara, yağmur sonrası çamur olan toprağa, çöldeki susuz kalmış kupkuru ve kaynar toprağa, buz gibi karlara basıyor ama yinede peşinden gitmekten usanmıyordu sanki.
Sonunda en mantıklısı olarak üzerinde küçük harflerle 'meşgul' yazan beyaz bir tişört ve siyah pantalon da karar kıldı. Lacivert nike'larını dolaptaki kutusundan çıkarıp çantasını da hazırladı. Bugün kendini aşırı zinde hisssediyordu ve okula gitmek içinde sabırsızlanıyordu.
Dün yeniden aklına geldi bu sırada. Bay Styles karşısında ağlamış, hissettiği ne varsa dökmüştü, üstelik konuşmaya başlamadan önce amacı kesinlikle bu değildi. Ona haddini bildirmek istemişti ama derisi altında gizlediği tüm saklı duygularını açığa çıkarmıştı. Kendi kendine utanarak kızardı olduğu yerde. Yanakları şeftali rengini aldı adeta.
Nereden çıkmıştı bu yabancı duygular hiç anlamamıştı. Sadece sinsi sinsi işlemişti kalbine ve evet kabul edecekti, Bay Styles'dan aşırı derecede hoşlanıyordu. Ondan herkes hoşlanıyordu çünkü hadi ama (!) adam okulun içine düşen bir kuyruklu yıldız gibiydi. Yakışıklıydı ve zekiydi. Güzel giyiniyordu ve alımlı gözleri vardı. Onu bilen herkesin o yumuşacık görünen saçlarına dokunmak istediğine emindi çünkü o da istiyordu. Nasıl da içinde tutmuştu tüm bunları anlamamıştı. Tek fark ise, Louis'nin durumu sadece çekici birinden etkilenen bir ergen olmaktan öteydi. İşler her dakika daha büyüyordu. Duygularını bastırmakta artık usta olabileceğini sanmıyordu. Heleki dün bu kadar ileriye gitmişken.
Yaptığının, dün olmak üzere olan şeyin ne kadar yanlış ve bir öğrenilirse başına büyük belalar açacağını biliyordu. Ama onu gizlice sevmek istemiyordu. Üstelik o da hiçbirine itiraz etmemişti. Ya seni kullanıyorsa?
Louis istemsizce duraklarken bu düşünceden hemen kurtulmak istedi. Korkunçtu. Cidden böyle birşey yapar mıydı? Kafasını iki yana sallayarak çantasını koluna takıp aşağı indi. Kahvaltısını güzelce yaparken ve annesi sabah magazinini izlerken verdiği tepkilere gülüyordu. Bu sırada cebindeki telefonu titremişti. Ağzı zeytinli poğaça ile doluyken telefonu cebinden alarak gelen mesaja baktı.
styles: Günaydın. Yedi buçukta parkın oradaki köşede ol.
Louis ağzındaki poğaça ile boğulmak üzere olmuştu. Şaşkınlıkla telefon ekranına bakarken elleri titremeye başlamıştı bile. Köşedeki saate baktığında saatin yediyi yirmi geçtiğini gördü. Annesinin arkasından bağırmasına cevap vermeden çantasını alıp hızla evden çıktı. Koşar adımlarla üç sokak ötesindeki küçük parka gitmeye başladı. Çocukluğu bu parkta geçmişti Louis'nin. Kumun içinde oyuncak traktörü ile oynadığını çok iyi hatırlıyordu. O zamanları ise her hatırladığında içinde bir burukluk oluyordu. Büyüyordu ve hergün küçüklüğünden daha da uzaklaşıyordu. Masum düşünceleri zamanla çürüyor, kafasındaki renkli hayaller yerini siyah-beyaz hayallere bırakmaya başlıyordu. Birgün iyi düşüncelerden tamamen uzaklaşmaktan korkuyordu. İçindeki son narin parçayı da öldürmekten korkuyordu. Çünkü biliyordu, insanların o minicik ve önemsiz gördükleri iyi parçalarına ihtiyaçları vardı ne derlerse desinler. Kim bilir, tamamen öfke, nefret ve kinle örülmüş duvarlarımızı bir arada tutan tek şey o henüz kaybolmamaş minik parçaydı belki de.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
oh my god, it's math teacher! → larrystylinson
Fanficlouis aşık olduğu çocuğa mesaj atmak isterken yanlışlıkla matematik öğretmenine mesaj atmıştı ve matematik öğretmeni olduğunu bile bilmiyordu. harry'ninse bu yanlış anlaşılmayı düzeltme gibi bir amacı yoktu.