Tabağında ki yemekle oynamaya devam ederken, annesinin bakışlarının arada onun üzerinden geçtiğini biliyordu Louis. Ama düşüncelerine öylesine dalmıştı ki, kendini çekip alamıyordu. O lanet herif aklına bir virüs gibi girmişti ve tüm hücreleri savaşmayı bırakmış, onu kabul etmişti.
"Yakında sadece kemiklerin kalacak Louis. Yemeğini bitirmeden bu masadan kalkmayacaksın. O yüzden oyalanmayı bırak." Annesi ciddi bakışlarını çekmeden tabağını işaret etmişti. Louis istemeye istemeye hepsini bitirmişti. Bilgisayar başına geçip saatlerce oyun oynamak istiyordu ama bir yanıda bunu yapmak için fazla yorgundu. Kafası karmakarışıktı. Neden öğretmeninin böyle bir şey yaptığını öğrenmekti tek istediği. Louis'den nefret ettiği için mi? Ya diğer öğretmenlere göre yaşı zaten çok gençti ve kendine eğlence arıyordu (?) ya da kendisi hakkında neler öğrenebilirim diye düşünmüştü. Tüm bu merak Louis'yi için için bitiriyordu. Üzerindeki bu ağırlıktan biran önce kurtulmak istiyordu. Okulda ve onun dersinde kendini rahat hissetmiyordu. Sanki gözleri sürekli Louis'deymiş gibi paranoyaklaşıyordu.
Ve bir de gördüğü her nesnenin Bay Styles'ı andırması gibi bir hülyaya kapılmıştı. Tüm yollar bir şekilde ona çıkıyordu. Louis güzel ve dümdüz bir yolda ilerlerken aniden karşısına dört yol ayrımı çıkıyordu ve hangi yola devam edeceğini tercih ederse etsin bir şekilde kendini onun karşısında buluyordu. Demek istediği; masasının üzerinde duran kırmızı çalar saatinde ki saate bakıyordu ve aklına üç gün sonraya teslim etmesi gereken ödevleri geliyordu. Ardından ödevlerini yapmaya koyulduğunda önüne açtığı kitaplar ona dersleri, özellikle matematik dersini hatırlatıyor, matematikte dolaylı yoldan Bay Styles'a çıkıyordu. Etrafında dönen hayali bulutları dağıtıp, içine balıklama daldığı düşünce denizinden çıktığında, bu sefer evren ona başka şekilde aynı yere çıkan farklı kapılar açıyordu. Kırmızı, mavi, sarı, yeşil -ah (!) yeşil- hangi renk kapıdan girdiği önemsizdi; Tüm kapılar aynı karanlık ve sessizliğin aklını yitirmesine sebep olacak kadar çığrından çıktığı odaya açılıyordu.
Aklını dağıtmakta tek tesellisi hafta sonuna giriş yapmakta olmalarıydı. Aklındaki düşüncelerden boğulacağını sandığı zaman diliminde en yakın arkadaşı İrlanda cininin mesajını görmüştü. Sanki bir yerlerden Louis'nin sesini duymuş gibiydi. Cumartesi yılda bir kere kurulan panayır kurulacaktı. Louis en son iki sene önce o panayıra gitmiş olmasına rağmen hala daha o yoğun kargaşa ve kalabalığın arasında yayılan taze limon ve tuz kokusunu alabiliyordu. Hava şeftali rengine çalarken açık hava sineması açılır, insanlar yerlere ya da beyaz plastik sandalyelere otururdu. Kimileri ise Pikaplarının arkasına atlar, kış gecesindeki ayazda battaniyelerine sarılır gibi sevgililerine sarılarak açık hava sinemasının keyfini sürerdi. Alacakaranlık bastırana kadar eğlence bitmezdi. Ve Louis hâlâ beş sentini Niall'a ufak bir sarı peluş balık almak için harcadığı zamanı çok iyi hatırlıyordu. Tahta duvarın üzerine dizilmiş bir düzine renkli balondan dört tanesini vurduğunda oyuncak kazanıyordun ve Niall tüm parasını turta, limonata ve pamuk şekere yatırdığından ceplerinde çiğnediği sakızının buruşumuş kağıdından başka bir şey kalmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
oh my god, it's math teacher! → larrystylinson
Fanfictionlouis aşık olduğu çocuğa mesaj atmak isterken yanlışlıkla matematik öğretmenine mesaj atmıştı ve matematik öğretmeni olduğunu bile bilmiyordu. harry'ninse bu yanlış anlaşılmayı düzeltme gibi bir amacı yoktu.