Gece nöbetindeyken bir insanın düşünmek için bolca vakti olurdu. Öyleki insanın etini kesercesine bir soğuk ve kilometrelerce ötedeki vahşi hayvanların seslerini yanına kadar taşıyan bir ayaz bile buna engel olamazdı. Kalın atkısının ve kapüşonunun arasında sadece gözleri görülebiliyordu genç kolcunun, gri gözleri bozkırda saklanmış bir yabani tavşanı bile rahatça seçebilirdi ama o bile böylesi bir tipide birkaç metreden fazlasını göremezdi. Yinede birilerinin baskın olması ihtimaline karşı ayakta kalması elzemdi. Her gün olduğu gibi yine hatırladı. O günü unutamıyord Jean, hayatının dönüm noktası olacak günü dokuz yaşındayken henüz küçük bir çocukken yaşamıştı ruyalarında tekrar tekrar yaşamayada devam ediyordu...
Çocukken bile fedakardı Jean babasının sakatlanmasından beri küçük yaşına aldırmadan çalışırdı. Ormandan odun tedarik etmek, bahçe bellemek, hayvan gütmek gibi birçok işe koşardı. Evindeki erzağın azaldığı zamanlar bir bahane uydurup yemeğe gelemeyeceğini söyleyip evden uzaklaşırdı. Bütün bunların yanında kararlılığı yetişkinlere dahi ilham verecek bir düzeydeydi. İnandığı yoldan asla geri adım atmazdı bu yüzden annesi onu büyütürken çok zorluk çekiyordu ancak ona yapmak istediği birşeyi yapmamasını söylemenin bir anlam ifade etmediğini anlamıştı. Babası batıdaki korkunç yaratıklara karşı oluşturulan bi cephede askerdi savaş günlerinde topuğuna saplanan bir ok yüzünden topal kalan adam savaşamayacak durumda olduğu icin köyüne dönüp çiftçilik yapmaya başlamıştı, Jean annesinin bu duruma üzüldüğünü aynı zamanda içten içe kocasının her an yanında olduğu icin mutlu olduğunu hissediyordu. Annesi Mary' yi cok severdi Jean, fedakarlık kelimesinin vücut bulmuş haliydi o, her şeyden cok değer veriyordu ona ve ailesine, öyleki ilerideki intikam ateşinin kaynağı olacaktı bu sevgi.
Uzun zaman babasız olduğu için erken büyümek zorunda kalmıştı Jean büyümüşte küçülmüş derdi herkes ona dolayısıyla pek fazla arkadaşı yoktu. Yinede bir çocuktu. Babası bazen ona uzunca bakıp hüzünlenirdi bu yaşında bunca sorumluluk almasında hep kendini suçlardı. Bu yüzden onu zorlada yaşıt arkadaşı Viktor ile oynaması için zorlardı. Oda boş zamanlarını onunla geçirirdi ama daha çok küçük kardeşi Jane ile oynardı doğduğundan beri üzerine titriyordu kardeşinin, her saklambaç oynadıklarında bilerek geç buluyordu onu her bulduğundada boynundaki kırmızı doğum lekesinden öperdi kardeşinin kahkahalarıyla doluncaya kadar kulakları bırakmazdı öpmeyi. Kardeşinin kahkahaları yıllar sonra bile kulaklarındaydı. Korkunç tipi bile içinden gelen bu sesi bastıramıyordu.
Günler peş peşe geçerken bir öğlen vakti annesine mantar toplamak için ormana gideceğini söyleyip bahçeye geçti Jean. Beş yaşındaki kardeşi Jane' i babasının omuzlarında tavukları yemlerken gördü, hayatının bu kadar huzurlu geçtiği için sessiz bir şükür etti içinden ve ormanın yolunu tuttu, orman evi gibi olmuştu karış karış her bir köşesini nerelerde mantar çıkacağını nerelerde kuş avlayabileceğini bilirdi. Evden çıkmasından sonra üç yada dört saat geçmiş olmalıydı ki heybesi doldu. Hava kararmaya başlayınca daha fazla gezinmesinin bir anlamı olmadığını düşünüp evin yolunu tuttu. İçinde kötü bir his belirdi, bu hissin nerden geldiğini neden olduğuna anlam veremedi zira olumsuz birşey yoktu. İstemsizce ayakları hızlandı bir müddet sonra o his o kadar ağır bastı ki artık koştuğunu farketti ev görüş alanına girdiğinde durdu evleri tam ormanın kıyısında bir açıklıktaydı babası bahçe kapısını kapatıyordu, annesi ve kardeşi evde olmalıydı çünkü ocağın bacası tütüyordu, eve üçyüz metre civarı bir mesafe kalmıştı. Derin bir nefes verdi ardından gözlerine bir ışık ilişti. Ormandan çıkan bi meşalenin evinin çatısına düştüğünü gördü daha önce duymadığı tiz çığlıklar ve tek bir şeye ait olduğu anlaşılan bir kükreme duydu, babası eski bir asker olduğu için hemen tepki verdi zira bu seslerin kaynağını yakından tanıyordu. Yolda gördüğü bir sırık ve yabayı kapıp evine koştu kapıda karşılaştığı cılız tipli zayıf cinsten bir orka arkadan yabayı sapladı sırığı bırakıp yaratığın elinden düşen kör palayı aldı kapıyı açtı tam karısına seslenecekti ki köşede kucağında Jane ile sindigini gördü. Hemen yanina cagirdi onları arkasını döndüğü anda ise içindeki kurtuluş umutlarını yok eden iki buçuk metreden fazla boyuyla zırhlı, ellerinde topuz olan geniş agızlı bir ork belirdi karşısında. Teke tekte zorlu bir düşmandı heleki eski topal bir askerin ona karşı pek fazla şansı yoktu bunu oda biliyordu ileriden oğlunun eve koştuğunu gördüğünde karısına seslendi "Hemen çocukları al ve doğuya doğru kaç kasabaya gidin sakın arkanıza bakmayın!"
Kadının bunu yapmaktan başka çaresi yoktu, itiraz etmeyi kocasını bırakmamayı düşundü ama kucağında Jane vardı çocuklarını düşünmek zorundaydı o an. Evden çıkıp koşmaya başlayınca Jean' i gördü ona dogru koşarken gözlerinden yaşlar damlıyordu hayat arkadaşını geride bırakmak ona ihanet etmiş gibi hissettirdi. Onun kazanamayacağını az çok oda kestirebiliyordu. Koşarken göz yaşlarını bastırmaya çalıştı ama başaramadı.
Harold topal ayağıyla olabildiğince savrulan topuzlardan kaçtı elindeki kör palayla bu yaratığa zarar verme şansıda yoktu zaten, yaratık onu sırtı eve yaslanıncaya kadar geri sürdü. Eski asker kaçınabileceği yer kalmayana dek düşmanını oyaladı. Kendisini öldürecek darbeyi kucaklamadan önce ailesine yeteri kadar vakit kazandırmış olmayı diledi darbeyi göğsüne aldı ve sağına doğru devrildi, son bir çabayla yaratığın ayağını tuttu gitmesine engel olmak için boşa bir çabada olsa bunu yaptı. Ruhu bedenini terketmeden önce son birkaç saniye ailesinin ileride gözden kaybolduğunu gördü, öldüğünde yüzünde huzur vardı onlara yeteri kadar zaman kazandırmıştı en azından öyle düşünerek canını verdi eski asker.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOLCU
FantasyFANTASTİK içinde #54 Kırılan kemikler, çarpışan kılıçlar, savaş naraları ve can çekişen insanların seslerinden oluşan dehşetengiz bir ses furyasından bile duyulabiliyordu askerlerin ismini haykırdığını,insanları orklara karşı asırlar boyunca süre...