Bölüm - 3

11.4K 1K 140
                                    


Duyduğu kelimelerinin gerçekliğinden birkaç saniye emin olamasa da kendisine öfkeyle bakan adamın gözlerine baktığında her kelimenin fazlasıyla gerçekçi olduğunu anlamış oldu. Saatlerdir içine hapsolmuş olan korku yerini öfkeye bırakmıştı. Oturduğu yerden hırsla kalkarken kendisine öfkeyle bakan gözlere tüm öfkesiyle baktı. Kara gözleri öfkeden titrer haldeydi.

"Sen kimsin de benim ailem ile görüşmemi yasaklıyorsun bana?"

Baran'ın şaşkınlığı tüm yüz hatlarından belli oluyordu. Böyle bir çıkış beklemediği aşikârdı. Sessiz kalması üzerine Asiye'nin cesareti biraz daha katlandı. Onun ailesinin karşısında böyle bir saygısızlığa meydan vermek istemezdi ama bunu başlatan tamamen Barandı.

"Söylesene kimsin sen? Bir daha haddin olmayan bir şeye karışma!"

Hızlı adımlarla salonun kapısına ulaşmıştı ki Baran'ın tüm bedenini titreten öfkeli ve soğuk sesini duydu.

"Kocan olarak yasaklıyorum."

Asiye'nin yüzünde alaycı bir gülümseme oluşmuştu. Hafifçe başını çevirerek, umursamaz bir şekilde "Sen benim kocam değilsin," dedi ve kimsenin bir şey söylemesini beklemeden hızlı adımlarla odadan dışarı çıktı. Neredeyse koşar adımlarla odasına giderken, nefes alış verişi fazlasıyla hızlanmıştı. Hiçbir zaman dik başlı biri olmamıştı ama bu demek değildi ki her şeye de tamam deyip susar... Haklı olduğu zaman önünde kim dursa umursamazdı. Damarlarında gezinen deli cesaretiydi ona bu gücü veren.

Odasına girdiğinde ışığı açtı ve kapıyı kapatarak, kilitledi. Bu eve geldiği günden bugüne bir kez olsun kilitlemediği kapısın bugün kilitlemişti. Artık bu konakta eski huzuru kalmadığının en büyük göstergelerinden biri de buydu işte.

Üzerini değiştirerek geceliğini giyindi. Hayatının huzurlu döneminin sonuna geldiğinin farkındaydı fakat Baran'ı hayatına karıştıracak değildi. O yıllar önce seçimini yapıp gitmişti. Bundan dolayı üzülmüyordu. Baran onun yanında kalmayı seçmiş olsa daha çok üzülecekti. Çünkü sevdiği adama ihanet etmesi gerekecekti. Bunu düşünmek bile fazlasıyla canını sıkıyordu. Bu şekilde olması herkes tarafından en iyisiydi. Tabi o kadının beklenmedik ölümü olmasaydı. Şimdi Baran ve kızı buradaydı. Ne hissedeceğini tam olarak bilemiyordu. O küçük bebeğe karşı içinde bir nefret yoktu ama bir sıcaklıkta bulamıyordu. Ne yazık ki filmlerde ki ya da kitaplardaki gibi iyi üvey anne rolü üstlenebileceğini pek sanmıyordu. Kendisi yıllardır mutsuzken, nefret ettiği adamın mutluluk meyvesine saygı gösterebilecek kadar yüce gönüllü değildi.

*****

Onun için açılan misafir odasına girerken, kızından ayrı bir gece geçireceğini bilmek canını fazlasıyla sıkıyordu ama kızı için bunu yapmalıydı. Ona bakacak biri lazımdı. Baran bu haliyle küçük bebeğine bakmaktan çok zarar verirdi.

Yatağın üzerine bir çuval gibi kendini bıraktığında başı önüne düştü. Hayatı iki yılda nasıl da böyle değişmişti. İki yıl önce Selen'i o soğuk hastane koridorunda iç titreten gülümsemesi ile gördüğünde kalbi vurulmuştu. Sevmişti. Çok sevmişti. Hala da seviyordu. İlk gün ki gibi... Onun o güzel kahvelerine baktığında yüreği ısınıyordu. Sesini her duyduğunda kendini dünyanın en güzel sesini duyuyormuş gibi hissediyordu.

Cep telefonunu cebinden çıkararak daha kazadan bir saat önce çekilmiş oldukları fotoğrafına baktı. Kendisi yatakta tembel bir şekilde kızıyla uyuklarken, Selen işe yetişmek için erkenden giyinip hazırlanmıştı ve onu da uyandırarak bu eşsiz anı fotoğraflamıştı. Sonra ise sanki veda etmek ister gibi kızını koklayıp, öpmüş sonra da Baran'a sarılarak "Bu hayattaki en doğrum sensin... İyi ki benimsin, benimlesin..." diye fısıldamıştı. Nereden bilebilirdi ki Baran bunların bir veda kelimesi olduğunu... Gözünden akan bir damla yaş yanaklarından dudaklarına doğru kaydı. Çok özlemişti. Neredeyse bir hafta olacaktı ama hala kabullenemiyordu. Onun yokluğu yüreğini yakıyor, dağlıyordu.

Yangın YeriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin