3 | first touch of him

5.4K 648 287
                                    

Cehennem hiç de beklediğim gibi değildi.

Herkes gibi kırmızı ışıklandırmalı dandik bir yer bekliyordum ancak burası... Cehennem olmak için fazla normal duruyordu.

 Kendimi dünyada bir iş merkezine gelmişim gibi hissediyordum. Ofise benzeyen masa düzenini bir insan yapımından ayıran tek şey ateşten yapılmış ve öfkeyle parlayan alev şeklindeki saksı çiçekleriydi. Ortama kırmızılık veren tek şey de bunlardı.

 Namjoon hyung önden yürürken sırtımızda sabitlediğimiz beyaz kanatlarımızla oldukça dikkat çektiğimizin farkındaydım. Kısa siyah saçlı bir kadın sırtından biçimsizce uzanan siyah kanatlarıyla anlamsız bir şekilde şov yapmaya çalışıyor, gözleriyle beni takip ediyordu. Göz göze geldiğimizde rahatsız olarak kaşlarımı çattım. 

 Bakışlarının zihnime yaptığı baskı barizdi. Fısıldadığı şeylerin zihnime değmesine bile izin vermeden silkelendim ve yoluma devam ettim. 

 İlk defa bu kadar çok cehennem meleği görüyordum ve bu gerginlik zaten yetmezmiş gibi az sonra Taehyung denen istisna meleği de görecektim. 

 Sonunda bir açıklama bulabilme fırsatı yakalamışken elimden kaçırmak istemiyordum. Kanatlarımın koparılma ihtimali ilginç bir şekilde ödümü koparmıyordu. Ama Namjoon'un dediği kadar bir belaya nasıl bulaştığımı anlamak istiyordum.

 Sırtımda kenetlediğim kanatlarım yavaştan rahatsız etmeye başlamıştı.

 "Cehennemde ne olursa olsun kanatlarını sırtının hizasından ayırma. Ne olursa olsun." demişti Namjoon hyung.

 Fakat şimdi baktığımda bütün cehennem meleklerinin kanatlarını rahatça açabildiğini görmüştüm. Kanatlarımızda bir farklılık olduğu konusunu biliyordum ancak cehennemde detayını öğrenecek kadar takılmışlığım yoktu.

 Ofise benzer alanı geçip daha sakin ve gürültüden uzak bir odaya girdiğimizde tam rahat bir nefes verecektim ki Namjoon hyung'un önümden çekilmesiyle odanın manzarası kanatlarımın sırtımdan girip göğsümden çıkması gibi bir hisse neden oldu.

 Taehyung denen melek tam karşımda demirden bir sandalyede oturmuş boş bakışlarla etrafını izliyordu.

Onu daha önce gördüğüm gibiydi; gözüne kadar inen dağınık saçları, orantılı yüzüne daha sert bir hava katıyordu. Ve ne kadar görmeye çalışsam da kanatları sırtında kenetliydi ve parlak tüylerini yeniden görmem bu mesafeden mümkün değildi. Üzerinde salaş ve soluk renkli bir t-shirt ve streç siyah bir pantolon vardı. Tıpkı bir insana benziyordu.

 Ya da yeryüzüne inmiş bir tanrıya.

Bakışlarını olduğum yere doğru çevirdiğinde göz göze geldik ve afallamışlığım iki katına çıksa da suratımdaki aptal ifadeyi anında sildim. 

 Gözleri hafiften kısıldı ve başını yana eğerek beni inceledi.

 O sırada yan taraftan gelen bir ses dikkatimi odadaki diğer şeylere de vermemi sağladı. 

 "Suçlamanın asıl sahibi cennet meleği de geldiğine göre, duruşmaya başlayabiliriz."

 Konuşan kişinin başmelek Michael olduğunu daha görmeden biliyordum. Daha çok küçükken her sene yatakhanelerimizi denetlemeye bizzat gelirdi ve kimsenin bilmesini istememesine rağmen çocuklara düşkünlüğüne herkes aşinaydı. 

 Tek bir meleğin ağlamasına bile dayanamaz, masum küçük meleklerin kutsal gözyaşlarını bizzat kendi silerdi. Bu kadar babacan bir başmelek tarafından yargılanmak kolay olabilirdi ancak Michael hataya gelemezdi ve kararı verecek olan tek başmelek de o değildi. Aralarında benim lehime oy vereceğine inandığım tek başmelek Samuel'di -sevginin yayılması, küslüklerin sonsuza dek yok olması en büyük dileğiydi- ama onun da tek başına yeterli olabileceğine emin değildim. 

devil in him | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin