Jungkook
Güvenli mekana geldiğimiz andan itibaren Yoongi'nin yüzü bir anda asılmıştı ve mutlak bir sessizliğe bürünmüştü. Bir şeyler dönüyordu ama anlamak için çok fazla şey bilmiyordum. Taehyung daha önce Jimin'in bacağıma başını yaslayarak uzandığı koltukta uzanıyordu ve bir kolunu gözleri üzerine siper etmişti.
Yorulmuş olmalıydı, paylaştığımız gücün büyüklüğü düşünüldüğünde normaldi de.
Kendimi düşünecek olursam... Oldukça zinde hissediyordum. Kilometrelerce koşabileceğim bir enerjiyle çevrilmiş gibiydim.
Bunda Taehyung'u öpmüş olmamın etkisinin olması muhtemeldi ve düşündükçe kafamı en yakın duvara doğru tüm gücümle vurmak istiyordum. Bunun sebebi onu öpmüş olmam değil, biraz daha sürmesini istediğimdendi.
Jimin'in telefonundan çevresine attığı kaçamak bakışları gördüğümde iç çektim ve sıkıcı sessizlikten kaçarcasına odam olarak belirlediğim konaklama odasına girdim. Yatak bıraktığım gibi duruyordu, doğrudan o yöne ilerlemek istesem de cebimdekilerin ağırlığını boşaltmak için yatağın karşısındaki aynalı masaya yöneldim. Birkaç evrak ve ekranına kan sıçramış telefonu masaya bıraktığımda gözüme ilişen birkaç kelime evrakları ayırmama sebep oldu.
Taehyung ve benim lobideki kadınla konuşurken ekran görüntüsü alınmış fotoğraflar.
Birkaç fotoğrafı gözden geçirdikten sonra birinde Taehyung'un yüzünün yuvarlak içine alınmış olduğunu fark ettim. Bunları her kim yaptıysa onu bir şekilde tanıyordu ya da ne olduğunu biliyordu. Olaylarla bağlantısı olan şeyleri bu kadar çabuk bulmayı beklemediğimden hızlı hareket etmek istemiyordum.
Fotoğrafları sarı karton paketin içine geri teptim ve yarın sabah sakin kafayla düşünmek üzere çekmeceye sakladım ki, ekranına kan bulaşmış gece mavisi telefon titreyerek çalmaya başladı. Ekranda yazan kişi her kimse daha önce de aramıştı. Bayan Kim'in tüm bu olanlarla ne ilgisi olduğunu bilmek istiyordum.
Nefes alıp vermeyi kestim ve yeşil simgeyi kaydırarak telefonu kulağımın yakınına tuttum.
"Hangi cehennemdesiniz?!" Kadının sesindeki öfke kaynama noktasındaydı. Bir şeyler daha söylemesini bekledim ama bunun yerine birkaç kez düzensiz nefes alıp verdi, boğazını temizledi.
"Taehyung?" Sesi az önceki öfkeden arınmıştı ve sadece endişe vardı. Tedirgin ses tonunu beklemediğimden kaşlarım çatıldı.
"Kimsin?" Ağzımdan çıkanları kontrol edebildiğime emin değildim. Bu kadın yüzünden tuzağa düşmüştük ve kesinlikle iyi niyetli değildi.
"Şu an yanımda olman gerekiyordu, Taehyung. O zaman her şeyi anlatabilirdim. Karşı koyman hiçbir şeyi değiştirmeyecek, tatlım. Lütfen gereksiz tepki gösterme. Adamlarımı ortadan kaldırdığını görüyorum ama şunu bilmelisin ki senin yanında hiçbiri umrumda değil."
Derin bir nefes aldı. "Zor zamanlar geçirdiğini biliyorum. Ama söz veriyorum her şey düzelecek. Dünyaya göreve gönderildiğini duyduğumda ne kadar mutlu olduğumu sana anlatabilmemin herhangi bir yolu yok. Bunca zamandır seni nasıl oradan kurtarabileceğimi düşünüyorken hem de... Bu bizim tek fırsatımız. Sadece beni dinlemene ihtiyacım var. Attığım yer ve saatte. Görüşeceğiz."
Ve telefon kapandı.
Az önce kiminle konuşmuştum? Beni Taehyung sanmıştı ve... Sesi gayet samimiydi. Aklıma mantıklı hiçbir şey gelmiyordu.
Ben daha şaşkınlığı üzerimden atamamışken telefon bir kez daha titredi ve bildirimlere düşen mesajı gördüm. Bir adres ve zaman ibaresi.