Jungkook
Önümden geçen başmelekleri selamladıktan sonra Namjoon hyung'u arayan gözlerim kalabalıkta gezindi. Abartılı renkler yüzünden pek de kolay olmuyordu çünkü cehennem ve araftan gelenler cennet meleklerinin aksine festivalden dönerken buraya uğramış gibiydi. Halbuki cennet melekleri düz ve soluk renkler tercih ederdi. Masumiyetin dışa vurumuyla ortaya çıkarılan güzellik saçmalığının yanında göz zevkini bozmayacaklarından emin olmalarını tercih ederdim. Sırf bu yüzden bile başka bir ortamda barınamazdım.
Taehyung yaptı, dedi iç sesim. Beni varlığımdan nefret ettirmeye çalışır gibiydi.
Taehyung barınmak zorundaydı.
Gözümü her kırpışımda göz kapaklarımın arkasında beliren simsiyah kanatlarının sırtında mazlum bir yetim gibi büzülmüş hali beni huzursuz bırakıyordu.
Bayan Kim'in alacağı cezayı bilmiyordum, bilmek de istemiyordum. Ne ceza alırsa alsın yeterli değildi çünkü; Taehyung'un yaşamak zorunda olduğu şeyler karşısında yeterli değildi.
O sırada kolumu sertçe kavrayan güçlü parmaklar beni kalabalıkta sürükledi. Bir aralık bulup hengameden uzaklaşabildiğimizde ancak gördüm yüzünü, güneş kızıllığında saçları.
"Hyung?!" Şaşkınlıktan ağzım bir karış açık kalmıştı. Hoseok hyung bana geniş gülümsemesiyle bakıyordu. Onu son gördüğümdeki bitkinliğinden eser kalmamıştı, ışık saçan elmacık kemikleri aynı dolgunlukla karşımdaydı.
"Sözünü ne yaptın ettin, tuttun velet! Zaten senden asla şüphe etmedim ama bu kadar hızlı çözümlenmesini de beklemiyordum doğrusu."
Dudaklarımı birbirine kenetledim ve samimiyetimle gülümsemek için elimden geleni yaptım. Çünkü her an gelen rahatlamayla iç çeke çeke ağlayabilirdim. Ailem diyebildiğim tek kişiye bir yararım olmuştu, her zaman sıkıntılarımı gideren o geniş gülümsemesini tekrar görebilmiştim.
"Seni asla yüz üstü bırakmam, hyung. Biliyorsun."
Onun da gülümserken zorlandığını hissettim. "Lanet velet." diyerek kıkırdadı ve beni kolları arasına çekerek sırtımı sıvazladı.
Birkaç saniye henüz geçmişti ki Hoseok hyung kulağıma yanaştı ve fısıldadı.
"Şu eleman neden bize kutsal özlerimizi götümüze sokacakmış gibi bakıyor?"
Ne?
Aniden Hoseok hyung'un gözlerinin sabitlendiği noktaya döndüm ve Taehyung'la göz göze geldim. Samuel'in çağırması üzerine görüşmeye gideceğini sanıyordum ancak anlaşılan kısa kesmişti. Klasik Taehyung'du işte. İstemediği bir yerde 5 saniyeden fazla tutamazdınız.
Klasik Taehyung mu? Ne zamandan beri tanıyordum ki onu? Klasik Taehyung, diyebilecek kıvama gelmiş miydik?
"Bir saniye." dedi Hoseok hyung bana hayretle bakarak. "Bu herif şu lanetli melek değil mi? Seni dünyaya beraber gönderdikleri?"
Başımla onayladığımda bana şaşkınlıkla bakmaya devam etti. "Hey, velet? Ona nasıl baktığının farkında mısın? Her zaman deli olduğunu düşünmüşümdür ama bu farklı bir seviye anlıyor musun? Cennet melekleri cehennem melekleriyle ilişki yaşayamaz. Şu an olan her şeyin sebebi de bu, farkında mısın?"