17 | save the man you need

4.1K 463 251
                                    


  Taehyung


 "Başmeleklerin ikinizi göreve göndermesi duyduğum en boktan şey olabilir." Min Yoongi oturduğu yatağımdan aynadaki yansımama konuşuyordu. Havluyla kuruladığım vücuduma rastgele beyaz bol bir gömlek ve rahat bir kot pantolon geçirdim. Pantolon bu dünyadaki en rahatsız edici şeylerden biri olabilirdi, hatta dünyanın cehennem materyali olabileceğini de düşünmüyor değildim. 

 Duştan sonra kurulandığım havluyu Yoongi'nin yan tarafına doğru fırlattım.

 "Önceki hayatımızda ne bok yediysek artık." diye mırıldandım. Yoongi geriye kollarına yaslandı ve yüzünü tavana doğru çevirdi.

 "Şu Bayan Kim... Melek çocuğu tek başına göndermekle iyi mi yaptın bilmiyorum. Kadın pek tekin bir tip değilmiş. İnsan olma ihtimaliyse gözümde sıfırdan bile az."

 Çaktırmadan yüz ifadesine baktım. Sabahtan beri içimi yiyen konuyu bana tekrar sunması pek de yardımcı olmuyordu. Aklıma binlerce ihtimal geliyordu ancak Jungkook gelmememi söylemişti ve aksini yapmak onun planına çomak sokmak olacaktı. Böyle şeylerde mantığını odağına aldığını şimdiye kadar anlamıştım. Madem planını yapmıştı, uyabilirdim.


 Yani en azından başta böyle düşünüyordum.


 Aramızda geçen ufak çaplı olaydan sonra tekrar bire bir konuşma fırsatımız olmasa da gitmeden önce oturduğumuz koltuklardan birbirimize kaçamak bakışlar atmıştık. Biliyorduk ki Jimin ve Yoongi bu olayın gayet farkındaydı ancak umursayamayacak kadar dertlilerdi zaten. Yoongi'yi buraya geri getirmem epey zamanımı almıştı. Acı çektiğini ve Jimin'i her gördüğünde kendine karşı bir öfke nöbetiyle karşı karşıya olduğunu biliyordum ancak bencilliğimi her zaman olduğu gibi şimdi de konuşturmak zorundaydım. Bana lazımdılar. Sevişsinler ya da savaşsınlar, aralarına giremezdim. Ama bu işte bana yardım etmezlerse sıvayacağımızı biliyordum. Başmeleklerin başarısız olmamız için ellerinden geleni yaptığı düşüncesine kapılıyordum zaman zaman.


 Benim için ne kadar önemli değil diye kendimi kandırsam da bu iş önemliydi. Önemliydi. Şu ana kadar hayatta kaldıysam tek sebebi yaşadıklarımın sebebini bilmek istememdi. Yaşadığım her fiziksel ve zihinsel acıya değecek bir cevap istiyordum. Eğer cevabı aldığımda beni tatmin etmezse... İşte o zaman olacaklardan korkabilirdim. Herkesin korkması gerekirdi muhtemelen. Çünkü o zaman tüm umudunu kaybetmiş bir ucubeden başka bir şey olmayacak ve yakıp yıkmaktan çekinmeyecektim. 

 Bu ihtimal sonucunda göreve geri dönmek mi? Hah. Cehenneme asla ama asla dönmeyecektim. Ne olursa olsun. Gerekirse sonsuza kadar dünyada saklanırdım ama o çöplüğe geri dönmek seçeneklerim arasında yoktu. Melek çocukla dünyada takılmak daha cazip geliyordu. Daha özgürce. 

 Jungkook. İçimdeki özgürlük kilitlerinin bir yansıması gibiydi. Kendini zincirleyen zihni yüzünden her zaman yapması gerekeni yapmış ancak asla içindeki aykırı duyguları yok edememişti. 

 Bunu ilk görüşte anlayabilirdiniz. Yapması gereken bir şeyi yapmadan önce aldığı her nefesten, her mimikten ve her bir kasının gerilmesinden. Adeta programlanan bir robot gibi davranmaya çalışan bir melek.

 İşte Jungkook hakkında canımı sıkan tek konu buydu. Elimden gelen ilk fırsatta tüm zincirlerini yerle bir etmek isterdim. Hepsini.

Min Yoongi'nin yüzümü incelediğini fark ettiğimde başımı yana eğip güldüm. 

 "Anlaşılan dersine çalışmışsın. Bildiğin bir şeyler mi var?"

devil in him | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin