Çağının en değerli okullarından birisi olan Stoa Okulu kendisiyle yakın zamanlarda kurulmuş bir başka okul olan Epikurosçu Okulun aksine başlangıcından bitişine kadar çokça kez öğretilerinde ve düşünce yapısında değişikliklere gitmiştir.
Kuruluşu ve faal işleyişi Helenistik Döneme yakın bir tarihe denk geldiği için kendinden önceki okullara nazaran yabancıların etkisi daha yoğundur.Erken dönemde Stoacıların büyük çoğunluğu Suriyeliyken onlardan sonra ise çoğunluk Roma vatandaşlarına geçmişti.
Okulun kurucusu Kıbrıs Kition doğumlu Zenon'dur kendisi Fenikeliydi ve ailesi ticaretle uğraşıyordu,öyle tahmin ediliyor ki onun Atina Kentiyle tanışması da ailesinin ticaret sebebiyle yaptığı seyahatler sonucunda oldu.Oradayken felsefeyle ilgilenmeye başladı ve Kynik Felsefenin öğretilerini benimsedi.Kendine bir idol olarak Sokrates'i gördü Sokrates'in ölüm karşısında dimdik duruşu ve geri adım atmayışı Zenon'u çok etkilemişe benziyor.
Zenon Kendisi bir materyalistti ve bunun yanında Kynik felsefeden ve Herakleitos'tan oldukça etkilendi ve eklektik bir biçimde kendi felsefesini oluşturdu lakin kendisinden sonra Stoa Okulunu temsil eden filozoflar materyalizmden ve onun öğretilerinden biraz uzaklaşarak hafif Platoncu diye tanımlayabileceğimiz bir şekilde okulu yeniden şekillendirdi,erdem ve mutluluk hakkındaki düşünceleri ise Stoa Okulunun temel ilkelerini oluşturdu.
Okulun baştan sona bağlı kaldığı ilkeler mutlak determinizm ve insanın tamamıyla özgür bir birey olduğu görüşleridir.
Bize Herakleitos'u anımsatacak şekilde Zenon tüm evrenin yanan bir ateşten oluştuğuna inanıyordu.Ateşten diğer elementler türedi ve evren değişmeyen kesin yasalarla hareketine devam etti ta ki kıyamete kadar,kıyametle birlikte her şey tekrar yangın haline geri dönecek ve bu yanan ateş tekrar elementleri üretecek ve dünya tekrar eski haline geri dönecek.
Şu an yaşadığımız her şey dünyanın yaşadığı önceki yangınlardan önce de yaşanmış ve sonlanmıştı evren mükemmel bir tekrarlılık içindedir ve rastlantılara yer yoktur bu döngü sonsuza kadar tekrarlanacaktır.Gerçekleşen her şey zaten daha önce gerçekleşmiştir ve sayısız kez daha gerçekleşmeye devam edecektir.
Tıpkı Leibniz'da olduğu gibi Stoacı dünya tasavvurunda da olması gereken şeyler her zaman olması gereken yerdedirler ve her şey insan için vardır nehirler bizim su içmemiz için akar,horozlar sabah fazla uyumamamız için öterler.
Zenon tıpkı katı bir materyalistin yapacağı gibi her şeyin katı bir maddeden ibaret olduğunu savunuyordu olası her şey tanrı,ruh ve düşünce hepsi maddeden geliyordu.Her şeyin öncesinde yanan ateş tanrıydı ve dünyada yanan ateşten geldiği için aslında her insan tanrıdan bir parça taşıyordu bunun yanında tanrı dünyadan ayrı bir şey de değildi bizatihi dünyanın ta kendisiydi.
Her şey tanrıdan geldiğinden ötürü etikte tanrıya olan bağlılık yani doğaya olan bağlılıktı.Her insan doğaya aynı şekilde tanrıya bağımlı bir haldedir günahkarlar bile her ne kadar istemeseler de doğaya bağlı oldukları için tanrıya diz çökmüş durumdadır.
Mutluluk bireyin bizatihi kendisinde bulunduğundan ötürü Stoacı Etikte insanın mutlu olabilmesi için içinde bulunduğu ortamın buna elverişli olmasına gerek yoktur öyle ki insan kırbaçlanırken de gülümseyebilir veya hapisteyken ya da açken ya da köleyken esasında bunların hiçbirinin önemi yoktur çünkü insanın mutluluğu yalnızca kendisine bağlıdır.Her şeyi yapabilme gücü insanın elinde olduğu için insan kıtlıkta bile mutlu olabilmeyi becerebilecek kapasitededir.
Ölümünden sonra diğer filozoflar tarafından okulun öğretileri hafif değişikliklere uğradı lakin erdem ve determinizm hakkındaki söylemler yerini her zaman korudu.Örneğin ondan sonra gelen Poseidonios bir tıpkı bir Platoncu gibi ruhun ölümsüzlüğünü savunuyordu iyi ruhlar bir sonraki yangına kadar havada varlığını sürdürürken kötü ruhlar içinse bir cehennem bulunmuyordu onların ruhları her daim toprağa yakındı.
Stoa Okulu için önemli olan ve Roma'ya yakınlıklarıyla da bilinen üç değerli filozof daha vardır: Seneca,Epictetos ve Marcus Aurelius.Seneca bir bakan,Epictetos köle Aurelius ise bir imparatordur ve hepsinin Stoacı düşünce tarihine derin katkıları vardır.
Seneca Roma'da yaşayan eğitim görmüş bir babanın oğluydu siyaset ile ilgilenirken İmparatoriçe tarafından sürgün edildi lakin İS kırk sekiz yılında sürgünden geri çağrıldı ve İmparatorun oğlu henüz 11 yaşında olan İmparator Neron'un öğretmeni olmak üzere görevlendirildi.
Stoacı bir görüşe sahip olduğundan dolayı Neron'a verdiği derslerde altını ve zenginliği küçümseyen tavırlarıyla ve her insanın tanrıdan geldiği için eşit olduğunu söylüyor olmasıyla çokça dikkat çekiyordu.Sonunda Neron'u öldürmek için düzenlenen bir kumpasa yardım ettiği düşünüldüğünden dolayı idamına karar verildi lakin verdiği hizmetlerden ötürü intihar etmesine izin verildi.Vasiyet yazmasına zaman olmadığından dolayı son sözleri alındı ve ailesine onlara bıraktığı yegane şeyin hakiki erdem olduğunu söyledi ve bileklerini kesti.
Epictetos Yunanlıydı önceleri Neron'un bir kölesiydi lakin azat oldu azat olmasından sonra ise bu sefer Epaphroditus'un boyunduruğu altına girdi ve gördüğü ağır şiddet sonunda topal kaldı.Filozofların Roma'dan sınır dışı edilmesine kadar felsefe öğretti ve kitaplar yazdı verdiği derslerin ve yazdığı kitapların satışıyla elde ettiği parayla geçindi ve İS 100 civarından öldü.
Marcus Aurelius Hükümdarlığı sıkıntılarla ve felaketlerle geçti,her zaman saygıyla adını andığı Antoninus Pius'un evlatlığıydı.Meditasyonlar adında bir kitap yazdı lakin kamuya sunmadı kitap yalnızca kendisine özeldi bu kitapta çektiği zorlukları ve kamusal görevlerden bıktığını anlattığı görülür.
Üçü de zorlu dönemlerde bir umut ışığı arıyorlardı.Her insanın tanrının çocukları olduğunu zenginin de fakirin de eşit olduğunu söylüyorlardı herkes kardeşti kimse Romalı veya Atinalı değildir herkes tanrının ve dünyanın çocuklarıdır.Tam anlamıyla kardeşliği ve eşitliği öneriyorlardı düşmanımıza bile kin beslemememizi öğütlüyorlardı onların Stoacı olarak bildiği insan dar ağacında gülümseyen ölürken ağlamayan her daim mutlu kalabilen birisi olmalıydı.Herkes tanrının evladıydı,insanlar tanrının yazdığı tiyatro oyununda en iyiyi oynamaya çalışan aktörlerden ibaretti.
Marcus Aurelius Tanrının her insana yardımcı olsunlar diye birer daimon gönderdiğini söylüyordu Stoacılar onlardan öncekilerde gördüğümüzün aksine sükunete ermiş bir tanrıyı değil tıpkı Yahudilikte,Hristiyanlıkta ve Müslümanlıkta olduğu gibi dualara cevap veren bir tanrı arıyorlardı çünkü zor dönemlerden geçiyorlardı.
Siyaset ve Epistemoloji ile yakından ilgilenmedikleri tahmin edilebilecektir lakin onların görüşlerinden de anlaşılacağı üzere herkesin eşit haklara sahip olduğu kadının ve kölenin hor görülmediği bir devlet öneriyordu fakat göründüğü üzere o dönemin Roma'sında bu olanaksızdı.
Epistemolojiye gelince de şunu söyleyebiliriz tanrıya olan güvenleri sonsuzdu ve o dönemin mantığı tümdengelimsel yönteme dayanıyordu ve tümdengelimsel yöntem de ilk ilkelere dayanıyordu Stoacılar kabul edilen bu ilk ilkelerin bilgisinin doğuştan geldiğini ve tanrı tarafından insana öğretildiğini savundu.Bizim inneizm olarak tanıdığımız bu görüş uzun yıllar boyunca hatta modern felsefenin kurucusu Descartes tarafından bile kabul gördü Stoacılardan önce de Platon tarafından kabul ediliyordu orta çağ boyunca ise varlığını devamlı olarak sürdürdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlk Çağ Felsefesi Tarihi
DiversosThales ile başlayarak İlk Çağ Felsefesi tarihinde önemli yer tutan filozoflara özellikle de Platon(Eflatun) ve Aristoteles 'e uzun uzun ve ayrıntılı olarak değinmeye ve anlatmaya çalışıyorum eğer ilginizi çekiyor,hoşlanıyor ve beğeniyorsanız lütfen...