Orta çağ düşünce dünyası genellikle İsa'ya ve onun sunduğu dinin öğretilerine bağlıydı,Roma'nın egemen olduğu dönemlerde nasıl ki filozofların pek çoğu yoksulluk ve barbarlık içinde yetişmiş olduklarından dolayı erdem ve ahlaktan bahsediyorsa tüm orta çağ filozofları ve düşünce adamları da kendilerini İsa'nın onlara sunduğu cennete hazırlamaya çalıştılar ve dünyaya yüz çevirdiler.
Bunun yanında orta çağın düşünce yapısında her ne kadar İsa baş rolü oynuyor olsa da işin temelinde Platon ve yeni Platonculuk yatar,bazı Hristiyan din adamları her ne kadar Yunan filozoflarını küçümsüyor olsa da işin özünü bilen rahip ve rahibeler her zaman onlardan saygıyla söz etmiş ve hatta eğer İsa Mesih'i tanıma imkanına sahip olsalardı hiç şüphesiz onların da birer Hristiyan olacağını savunuyordu.
Plotinos'un felsefesi Platon'dan bir iki noktada ayrılmakla beraber genel hatlarıyla Platon kaynaklıdır,Plotinos Platon'u her daim saygıyla anar ve eserlerinde de her daim kendisinden bahseder.Bunun yanında gençlik dönemlerinde hiç eser vermemiş üretken olmak için 49 yaşına gelmeyi beklemiştir.
Tıpkı Platon'da olduğu gibi onun fikirleri de batı orta çağ düşüncesinde önemli yer bulmuştur,hatta öyle ki teslis inancına çok benzer bir öğreti ortaya atmıştır.
İlk çağ Grek Felsefesi Roma'nın yaptığı fetihlerle beraber farklı medeniyetlerce tanınmış ve geliştirilmiştir bu nokta da Platon'un teolojisi kiliseye kalırken Aristoteles'in metafiziği doğu medeniyetlerince kabul görmüş ve geliştirilmiştir,çokça şerh yazılmış ve Aristoteles'in öğretileriyle yetişen pek çok filozof yetişmiştir şüphesiz bunların arasından en ünlüleri Farabi, İbn-i Sina ve İbn Rüşd olacaktır.Aristoteles için Muallim-i Evvel,Farabi için Muallim-i Sani yakıştırmasının kullanıldığı bu dönemde felsefenin yerini tasavvufun alması ise Gazzali sayesinde gerçekleşmiştir.
Plotinos Doğduğu dönemde Roma tam bir sefalet içerisindeydi,ordu devlet yönetimini eline almış ücret karşılığında tahttan imparator indirme ve yerine yenisini getirme gibi eylemlerle uğraşmaktaydı devlet yönetimindeki bu düzensizlik ve askerlerin işlerini gereğince yapmıyor olması sebebiyle devlet çokça kez kuşatıldı.Plotinos'un kendisi her ne kadar görememiş olsa da onun ölümünden sonra gelen Diocletianus ve Constantinus tarafından Roma kendisini toparlamayı başardı.
Tüm bu sefalet karşısında Plotinos gözünü dünyadan çevirmiş ve ruhun huzur bulduğu,maddeden arınmış idealar dünyasına yüzünü çevirmişti.
Platon ile ayrıldıkları noktalardan birisi de aynı zamanda burasıdır.Platon'un aksine Platinos dünyanın mutlak bir kötülük içinde bulunduğu görüşünü benimsemiyordu evet içinde bulunduğumuz dünya özellikle idealar dünyasına kıyasla bir hayli eksik ve noksandı lakin bunun yanında nefret edilecek bir seviyede de değildi.Eksik de olsa insanı bu dünyada kısa süreli olacak şekilde tatmin edecek şeyler vardı müzik ve sanat insanın rahatlatabilirdi.Resmi taklidin taklidi olarak gören ve değersizleştiren Platon'un aksine Plotinos sanata ve sanatçıya hak ettiği saygıyı her daim göstermiştir.
Materyalizm savunucularının karşısında ruhun üstünlüğünü ve yaratıcılığını savunmuştur.Maddenin durağanlığı sebebiyle madde aynı zamanda kendi varlığının sebebi olamayacaktır o yüzden maddenin yanında onu harekete geçirecek(yaratacak)bir özün olması gerektiği kaçınılmazdır.
Hristiyanlıktaki teslis inancında olduğu gibi varlığı üçe bölmüştür bunlar: Bir,tin ve ruhtur.
Bir tanrıdır ve her şey ondan sudur etmiştir,Birin tanımında Parmenides'in etkilerini görmek çok kolaydır Bir basit ve tamdır parçalara bölünemez,bir yerde olmadığı gibi aynı zamanda her yerdedir de.Varlığın en başındadır tıpkı güneşten çıkan ışık ışınları gibi her şey ondan gelmektedir varlığın özü o'dur.
Tin veya Nous ise birin bir suretidir eğer aranızda daha önce hiç Farabi okumuş varsa anımsayacaktır varlığın meydana gelişi kendini bilen tanrıdan meydana gelmiştir ve meydana gelen bu öğeden de yeni şeyler meydana gelmiştir işte bizim burada Tin veyahut Nous diye tabir ettiğimiz şey kendini bilen tanrıdan zuhur eden ilk şeydir o Bir'in maddeye vurmuş halidir Bir onda kendini görür.
Tüm bunların yanında Ruh dediğimiz şey ise bütün canlı varlığın yaratılmasını sağlar lakin bunun yanında Tinden aşağı bir derecededir ve Tin de Bir'den aşağı bir derecededir.Bunun sebebi her şeyden önce Bir'in var olması ve Tin ve Ruhun ondan sudur etmesidir.Kendi halinde yalnızca tefekkür yapan ruh kendi içinde yaratıcı olma arzusuna sahiptir ve bedeni yaratır ve bu bedenle birlikte dünyaya iner dünyada iyi birer insan olarak yaşayanlar idealar alemiyle ödüllendirilirken kötü ve gaddar olanlar ise ölümden sonra başka bir bedende hayat bulur ve önceki hayatlarında ne kötülük yaptılar ise aynı kötülükleri bu sefer kendileri tadarlar örneğin önceki hayatında bir insanı bıçaklayarak öldüren birisi ölümünden sonra bir başka bedende bıçaklanarak öldürülür.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlk Çağ Felsefesi Tarihi
DiversosThales ile başlayarak İlk Çağ Felsefesi tarihinde önemli yer tutan filozoflara özellikle de Platon(Eflatun) ve Aristoteles 'e uzun uzun ve ayrıntılı olarak değinmeye ve anlatmaya çalışıyorum eğer ilginizi çekiyor,hoşlanıyor ve beğeniyorsanız lütfen...