YN; Kusura bakmayın. Bekletmek benim de hoşuma gitmiyor ama şu sınavlardan vakit bulabildikçe yazmaya çalışıyorum işte :D Yeni bölümün uzunluğu konusun da biraz şüphelerim var hala... Neyse. Iyi okumalar...
Bu bölüm Tsohmio'ya ithaf edilmiştir :3
Rick'in yakışıklı yüzüne bir gülümseme yayılırken saatime bakıp içimden bir küfür savurdum. Buraya gelince onu tamamen unutmuştum. Biraz daha burada oyalanırsam Gabriel ile olan randevuma geç kalacaktım.
Uzanıp çantamı alırken "Bana buradan nasıl çıkacağımı söylersen iyi olur. Acelem var" dedim.
Rick hızla ayağa kalkıp "Nereye gidiyorsun?" diye sordu.
Her ne kadar içimden onu terslemek gelse de "Yetişmem gereken bir buluşma var" dedim.
Rick kaşlarını çatıp "Ne buluşması?" diye sordu. Ardından "Yoksa geçen gün konuştuğun o çocukla mı?" diye ekledi.
Yürümeye başlayıp "Evet Gabriel ile. Ama bu seni ilgilendirmez" dedim.
Rick "Tabiki ilgilendirir. Artık sende 'S Sınıfı'dasın. Gittiğin her yere gelmem gerekiyor. Ayrıca benim gibi olağanüstü derecede yakışıklı bir genci bırakıp nasıl Garry ile buluşursun?" dedi.
Şaka mıydı bu? "Birincisi onun adı Gabriel. İkincisi benim senin korumalığına ya da başka birisinin korumalığına ihtiyacım yok!" dedim.
Tabi biraz güvende olmam iyi olurdu ama işin içinde ben varsam o iş kesinlikle güvenli olamazdı. Rick beni durdurup "Böyle yapmamalısın. Elini kolunu sallayarak ortalıkta dolaşamazsın Macey. Hareketlerine dikkat etmelisin. Ve bir de... Seni bugün 'S Sınıfı'nın geri kalanıyla tanıştırmam gerekiyor. O yüzden randevunu iptal et" dedi.
Ah. Bir de bu çıkmıştı başıma ama o cevabı verdikten sonra geri dönmezdim. "Tamam. Ama sadece bugünlük izin verin. Randevum bitince sizinle konuşmak için okula gelirim" dedim.
Rick önce kaşlarını çatsa da sonra elini üstünde oldukça hoş duran siyah, deri ceketinin cebine daldırıp içinden gümüş rengi bir telefon çıkardı. Telefonu bana uzatıp "Bunu da yanına al. Rehberde adım var. İşin bittince beni ara" dedi. Kafamı iki yana sallayıp "Telefonum var" dedim. Rick telefonu elime tutuşturup "Telefonunun olduğunu bende biliyorum Bayan Zeka Küpü. Bu telefon özel bir hatta bağlı ve bu hatta sadece belirli kişiler ulaşabilir" dedi. Telefonu incelerken "Vay be" diye mırıldandım. Bu işe bu kadar önem vermeleri beni şaşırtmıştı.
Telefonu nazikçe çantama koyarken "Pekala. Benimle işiniz bittiyse artık gidebilir miyim Efendi Rick?" diye dalga geçtim.
Rick ruhuma dokunan bir gülüşle "Bana bu şekilde hitap etmen hoşuma gitti" dedi. Sadece dalga geçiyordum! "Bak bu kötü oldu. Bir daha sadece rüyanda duyarsın" dedim. Rick kafasını yan tarafa çevirip "Emin ol duyuyorum" demesiyle beraber koluna bir şaplak attım. Rick kolunu tutarken masum bir tavırla "Ne dedim ki ben?" diye sordu.
Kafamı iki yana sallayıp "Sonra görüşürüz" dedim ve buluşmamın olduğu yere doğru yürümeye devam ettim...
❅ ❅ ❅ ❅ ❅
Kağıtta yazan adrese geldiğimde etrafta kimse yoktu. Sadece güzel çiçek ve heykellerin bulunduğu bir parktaydım. Zaten bunlardan Paris'te oldukça çok vardı. Saatime bakınca yaklaşık 20 dakika gecikmiş olduğumu fark ettim. Normalde hiçbir buluşmaya geç kalmazdım. Muhtemelen o da gitmiş olmalıydı.
Tam geri dönecek iken bir ses "Bulamayınca çok üzüldün sanırım" dedi. Arkamı dönünce elinde alacalı lale buketiyle duran Gabriel'le karşılaştım. Üstünde oldukça hoş duran kırmızı bir gömlek ve siyah kot vardı. Gitmemiş olmasına sevinsem de bunu belli etmeme gerek yoktu.
Flörtöz bir havayla "Sadece senin bu şansı kaybetmene üzülmüştüm" dedim. Gabriel gülüp "Yaa... Öyle mi?" diye sordu. Kafamı sallayıp onaylayınca Gabriel "O zaman ben gideyim" dedi. Kolundan tutup "Hey tamam. Birazcık geç kalmış olabilirim" dedim. Gabriel alaycı bir bakış fırlatınca "Anlaşıldı. Epey geç kaldım. Peki bu borcu bir yemekle ödesem nasıl olur?" diye sordum.
Gabriel "Bana çıkma teklifi mi ediyorsun Granger? Bu çok ani oldu. Bana düşünmem için biraz zaman ver" dedi. Şaşkınlıkla ona bakarken "Çok ısrar ettiğin için yemek teklifini kabul ediyorum" -Alacalı lale buketini uzatarak-"bu arada bunlar senin için" dedi. Buketi alıp "Teşekkür ederim" dedim. Oldukça romantik gibi görünüyordu. Üstelik çiçeklerden çok hoşlanmasamda bunları sevmiştim.
Gabriel gülümseyip "Anlamını biliyor musun?" diye sordu. Kafamı iki yana sallayınca "O zaman araştırmalısın. Senin öğrenmen daha iyi" diyerek yürümeye başladı...
❅ ❅ ❅ ❅ ❅
Yürümeye başladıktan birkaç dakika sonra tuğla duvarlı bir binanın önünde durduk. Dükkanın girişinin üzerinde yeşil neon lambalarla 'Poison' yazan, arada yanıp sönen bir tabela vardı. Bina oldukça tenha ve ıssız görünüyordu.
Gabriel'e dönüp alayla "Sanırım bir kızı getirebileceğin en iyi yer burası olmalı" dedim. Gabriel gülümseyip "İçeriyi görene kadar bekle. Bayılacaksın" dedi. Gözlerimi devirip "Bunu mecazî anlamda söylediğini umuyorum" diye mırıldandım.
Gabriel gülüp girmem için dükkanın kapısını açtı. İçerden çeşitli baharat konuları yayılıyordu. Mekan Hint tarzında tasarlanmıştı. Oldukça hoş bir havası vardı. Ufak masaların etrafına dizilmiş minik renkli minderler, tavandan aşağı sarkan renkli lambalar, tezgahın üstünde duran kavanozların içinde renkli baharatlarlar vardı.
Gabriel "Sana buraya bayılacağını söylemiştim" dedi. Hayran hayran etrafı izlemeyi bırakıp "Zengin ve kibar bir beyefendinin bu tip yerleri bilmesi oldukça şaşırtıcı" dedim. Gabriel bir an gülüp "Bu zengin ve kibar beyefendi hakkında bilmediğin çok şey var" dedi ve garsona eliyle biryeri işaret edip masalardan birine oturdu.
Yanına gidip elimdeki buketi masanın bir kenarına bıraktıp mindere oturdum. Garsonlardan biri menüyü getirip masamıza bırakırken gözüm üniformalarına takılmıştı. Garsonların formaları bile alışılmışın dışındaydı. Genellikle altlarında siyah ya da mavi bir kot, üstlerinde yakaları açık beyaz gömlekler vardı.
Masaya uzanıp menüyü elime aldım. Menüleri oldukça özen göstererek yapılmıştı ve güzel bir görüntüsü vardı. Gittikçe bu mekana ısınmaya başlamıştım. Menüde her ülkenin yemeğinden vardı. Hepsinin tadına bakmak istesemde bu şekilde davranmam insanlarda şüphe uyandırırdı. Bu yüzden sadece bildiğim bir şeyi yememin daha iyi olduğunu düşündüm.
Düşmüş melek olmanın iyi yanlarından biri de yediğiniz birşeyin size etki etmemesiydi. Bir kamyon dolusu yemek yemiş olsanız bile aynı şekilde görünüyordunuz.
Gabriel de menüden bir yemek seçerken menünün içecekler kısmına bakıyordum. Tam sayfayı çevirince sayfanın içinden bir not kağıdı çıktı. Gabriel'e belli etmeden not kağıdını açıp okumaya çalıştım.
Not kağıdında "Selam, çiçeklerin çok güzelmiş. Özellikle anlamı..." yazıyordu. Neydi bu çiçeklerin anlamı? Kaşlarımı çatıp kağıda bakarken Gabriel "Bir sorun mu var?" diye sordu.
Kafamı iki yana sallayıp notun kimin tarafından yazıldığını anlamaya çalışırken yanımıza gelen garson "Bir isteğiniz var mı?" diye sordu.
Kafamı kaldırıp sipariş verecek iken şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırdım. Bana bakarken yüzünde oluşan sırıtışına karşılık içimde ona yumruk atma isteği uyanmıştı.
Bu da ne demek oluyordu?
Neden gittiğim her yerde uğruna ölünecek o zümrüt yeşili gözlerle karşılaşıyordum ki?
Nihahaha, diye güldü planlar kuran yazar :D Belki çok kötü bir yerde bıraktım işte ama... Alışkanlık :D Bu arada yazdıklarımı okuma zahmetine girdiğiniz için çok teşekkür ederim :D
*Multimedia'dakiler ''Alacalı Lale''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölümsüz Güzel
RomantizmÖlüm... Kulağa en ürkütücü gelen kelimelerden biri. İnsanlar sonlarının gelmesinden, ölümlerinden korkarlar. Kimisi aniden hızlı ve acısız bir ölüm yaşar. Kimisi ise acı verici ve ızdırap içinde ölür. Ama Macey Mccurdy bunların hiçbirini yaşam...