YİRMİ YIL ÖNCE
CENAZE
Kalbimde hep nefret ateşi taşıdım.
Yolun sonunu hiç görmeden ilerledim
Sonsuzluk gibi belirsiz,
Sadece ilerledim
Azrail gibi
Yıkarak giden oldum.
Nefretim sonum oldu.
Ben de yanımdakinin sonu…
Nefret, yalanı olmayan ve her zaman insanın derinliklerinde sakladığı en ağır duyguydu. Her zaman sevgi ile yarışa giren insanın tüm hayatını, karakterini değiştirendi.
Kalbinin merkezinde de nefret yer alıyordu ama yanında da bir o kadar da güçlü bir sevgi...
Kalbinde ki bu iki bina her zaman yer savaşı verdi. Bazen biri öne geçti kimi zaman diğeri. Çetin, amansız bir rekabetti onların ki. İyi ile kötünün rekabeti gibiydi nefret ve sevgi de. Ve bu gün savaşı sevgi kazandı. Onun yüreğinde doğduğu an girilen bu savaşı iyilik yani sevgi, saf, katısız, doğal sevgi kazandı.
Artık kalbinde tek binanın kalmasına izin vardı. Diğer binayı bu gün yıkacak ve inşa edilmemek üzere toprağa gömecekti. Bunu kesinlikle, geri dönüşü olmayacak şekilde keskin bir karalılık ile yapacaktı. Bu ailesi, kendisi için yapması gereken bir şeydi ve bunun üstesinden de başarı ile gelecekti. Kalbinin içindeki diğer binadakiler için bunu başaracak ve nefretini söküp atacaktı.
Bunu yapmaması için bir neden de yoktu artık. Tek neden ortadan kakmıştı. Tüm acımasızlıkların, hayal kırıklıklarının hepsi bu gün toprağa gömülecekti. Toprağın üzerinde ise hemen ilk ümidin çiçekleri açmaya başlayacaktı. İlk filizler annesi için kendisini gösterecekti. Annesinin gururu kırılmayacak, ağlamayacak... İkinci filiz ise kardeşleri için olacaktı. Kardeşleri geleceklerine sevgi ile bakacak, korkmadan kararlar alabilecekti.
Kendisi için ise bir umudu yoktu. Kendisine adadığı bir filiz yoktu, olmasını da istemiyordu. Çünkü baş veren iki filiz, annesi ile kardeşleri için olan umutlar, hayaller zaten onundu aynı zamanda. Hayatı onların hayatıydı, ayrı değillerdi, olmayacaklardı da. Annesi ve kardeşleri için babasının yapamadığı değil yapmayı istemediği her şeyi yapacaktı. Onların mutlulukları ile mutlu olacak, maziyi de bir daha açılmamak üzere geçmişe kilitleyecekti.
Bazı şeyleri unutmak ya da nicedir açık olan yaraları kapamak kolay olmayacaktı belki de ama bir yolunu bulacaktı. Bulmak zorundaydı.
Çok sade aynı zamanda da kasvetli bir şekilde döşenmiş çalışma odasının ortasında etrafa bakıyordu. Etraf aynı sahibi gibi karamsarlığın bir simgesini ifade eder şekilde tüm haşmeti ile karşısında duruyordu. Her tarafta siyahların hakim olduğu eşyalar yer almaktaydı. Siyah ve grilerin hakim olduğu iki tek kişilik koltuk, aralarında siyah kare bir sehpa ve üzerinde birkaç belge... Onların sol tarafında da siyah renk bir çalışma masası, üzerinde bilgisayar, kalemler ve belgeler yer alıyordu. Dağınık bir görüntüde değil, aksine bir sıra halinde düzen içinde ve olması gerektiği yerlerde yer alıyorlardı hepsi. Bir de odanın sahibine ait olan küçük bir resim... Çatık kaşları ile acımasız bakışlar ile insanın yüzüne bakan, tedirginlik yaratan bir karakter.
Ağır adımlar ile etrafındaki karamsarlığı inceledi sonunda da çalışma masasının başına oturdu. Masanın başındaki resim ile göz göze geldi. İki göz de birbirine çatık kaşları ile adeta meydan okuyordu. Bir süre aralarındaki bu nefret rüzgarı esti ve kaçınılmaz olarak mazideki bazı görüntüler gözünün önünde canlandı. Yüzünde ise hemen birbirine karışmış duygu karmaşası ortaya çıktı. Nefret, öfke, umut, sevgi birbiri ardına kovalamaca oynadı ve… galip gelen nefret ve öfke oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAĞLILIK 1 - ANNELİK ANLAŞMASI -(TAMAMLANDI - DÜZENLENİYOR)
General FictionAnnelik Anlaşması' nı okuduktan sonra Kerem'in küçük kız kardeşi Miray'ın anlatıldığı Aşkın Amansız Savaşı' nı okumalısınız ve ortanca kardeş olan Demir'i ise üçüncü hikaye olarak Asi Çiçeğim'de okuyabilirsiniz arkadaşlar.