9!

349 54 14
                                    


Mingyu dakikalardan bu yana karşı koltukta kös kös oturmuş Wonwoo ve arkadaşı Jun'u izliyordu. İkisinin ortak geçmişinden bahsedildiğinden Mingyu sohbete dahil olamamış ve en nihayetinde saf dışı bırakılmıştı.

Wonwoo'nun onunla olan gülüşmeleri bile Mingyu'yu sinir etmeye yetmişti.

Mingyu'nun kafasında çocukca fikirler türemişti. Öyle ki oyun arkadaşları tarafında dışlanılan çocuk misali olduğunu bile düşünmüştü.

Neredeyse görünmezlik pelerinini üstüne geçirmiş gibi hissediyordu Wonwoo'nun ilgisi üzerinde eksikti diye. Bu yüzden gürültü patırtı çıkarmadan salondan çıkmaya yeltenmişti ki Wonwoo'nun ona seslenmesiyle durdu.

"Nereye gidiyorsun Mingyu?" dedi Wonwoo.

"Şehre ineceğim alışveriş yapmak için." diye geçiştirdi Mingyu. İşin aslı o yalnızca içinde olup da kabullenemediği kıskançlık krizini iki arkadaştan gizli bir yerde geçirmek istemişti.

"Pekala." diye kısaca yanıtladı Wonwoo. Ona kısa bir tebessüm edip yeniden sohbete kaldığı yerden devam etti Jun ile.

Mingyu evden çıkana dek hayıflanıp durdu. Wonwoo'nun Jun ile bu kadar ilgili oluşu epey ağrına gitmişti. Üstelik bunu belli etmemek için hiç çaba göstermiyordu. Wonwoo zaten farkına varamamıştı hala. Jun'un gelişi Mingyu'nun üzerinde garip bir etki bırakmıştı. O şu an hiç olmadığı kadar alıngan ve kıskançtı. Öyle ki Wonwoo'nun Jun'u bulur bulmaz kendisini bir kenara ittiğini bile düşünmeye başlamıştı.

"Hala bekar hayatı seninki değil mi?" dedi Jun.

Wonwoo oturduğu koltuğa giderek yayıldı,başını koltuğun başlığına kavuşturup gözlerini avizeye dikti. Yüzünde belli belirsiz bir gülümseme vardı. Baktığı ışıktan kamaşan gözlerini bu kez de Jun'a çevirdi. Yüzünde hala afacan bir gülümseme mevcuttu. Jun bu gülümseyişe tanık olduğunda buna dair bir beklentiye girmişti bile çoktan.
"Birisi var işte söylesene serseri herif." diye onun kolunu çekiştirdi durdu Jun gülerek. Wonwoo başını koltuktan kaldırıp yanında oturan heyecanlı arkadaşına baktı. Gülümsemesini dizginlemeye koyulmuştu şimdiden.

"Sevdiğim birisi var. O da beni seviyor." diye fısıldadı Wonwoo.

"Bunu duyduğuma sevindim. Peki kim bu şanslı kişi?"

"Az önce tam da karşımızda oturmuş olan kişi." dedi Wonwoo. O an saçlarını karıştırır gibi olmuştu gerginlikle. Arkadaşından gelecek olan tepkiyi bekliyordu.

"Ne yani Mingyu ve sen?Bir dakika o zaman bu senin yıllar önceki Mingyu mu?" Jun hayret ederek konuşmuştu.
"İnanamıyorum Wonwoo bu müthiş bir haber arkadaşım." dedi Jun ona sarılırken.

Wonwoo kapıda duyduğu kıpırtılarla Jun'un kollarından ayrılmış onlara bakan kişiye bakar olmuştu bu sefer. Gelen Jungkook'du onlara getirmek üzere olduğu elindeki biraları yere attığında tenekeler çarpmanın etkisiyle patlamış ve etraf biraya bulanmıştı. Wonwoo panikle oturduğu koltuktan kalkıp kardeşine yaklaştı, terliklerine bulaşan biraya aldırış etmeden.

"Jungkook?" Genç olan bakışlarını kaçırdı. Bu sefer de tam da kendisini Wonwoo'dan kaçıracakken son anda Wonwoo onun bileğini kavramış,gitmesine izin vermemişti bu yaptığıyla.

"Bana ne zaman söyleyecektin hyung?Ya da dur bakayım sonuna dek söylemeyecektin değil mi?" Jungkook sinirden burnundan soluyordu. Kardeşinin ondan böyle bir şeyi saklamış olmasını doğru bulmuyordu.

"Jungkook inan bana kardeşim bunu hepinize söylecektim."

"Bırak hyung. Somi'yi de kandırdınız değil mi?Nasıl bu kadar bencil olabildiniz?Foyanız ortaya çıkmasın diye küçük bir çocuğu aldatmakta neyin nesi?" diye bağırdı Jungkook.
Wonwoo onun bağırmaması için başını elleri arasına alarak kendisine bakmasını sağladı.
Jungkook artık hepten suspus olmuş kardeşine bakıyordu hala öfkeyle. Sinirden gözleri bile dolmuştu.

"Ben de Mingyu da korktuk tamam mı?Bu yüzden sakladık,biz olmaktan hep kaçtık göz önündeyken. Sakın ona kızma bunu ben istedim." dedi Wonwoo sakinlikle.

"Bunu babama anlatacağım."dedi Jungkook sesine de yansımış olan kararlılıkla.

"Jungkook sakın."dedi Wonwoo telaşla. Babasının yüreğine indirmek istemiyordu.

"Hyung babam seni varisi biliyor senden erkek bir torun bile isteyecek ileride. Bunu o yaşlı adama verebilecek misin bir erkekle birlikteyken?" Wonwoo başını yere eğdi mahcubiyetle. Küçük kardeşine hak verebiliyordu. Babasını eninde sonunda hayalkırıklığına uğratacağına emindi.
"İleride n'olacaksınız hyung? Mingyu hyung ile aile kurabilecek misin?"diye tamamladı Jungkook.

"Jungkook,Wonwoo'nun üstüne gitmeye son ver. Aşk bu Wonwoo'dan duygudan yoksun, mantıklı bir karar vermesini bekleme." dedi Jun oturduğu koltuktan.

"Jun hyung bile bunu biliyorken ben kardeşin olarak bunu neden bilmiyorum?" dedi Jungkook. Dargındı. Kardeşinin bunu ona yapmış olmasını hazmedemiyordu.

"Benden utanmandan korktum tamam mı? Haksız da değilim şu an benden ölesiye utanıyor olmalısın." Wonwoo konuşurken başını Jun'a taraf çevirmişti bir anlığına. Artık kardeşiyle baş başa konuşmak istediği için ona gitmesi için sinyal veriyor gibiydi.

Jun sonunda Wonwoo'yu anlamış ve oturduğu koltuktan ayaklanmıştı.

"Birbirinize çok yüklenmeden tane tane konuşun ben yatmaya gidiyorum o halde." dedi Jun elini sallayarak, salondan ayrılırken.

Wonwoo yeniden kardeşine döndü konuşmaya kaldığı yerden devam edebilmek için.

"Beni hayatım boyunca hiç utandırmadın hyung, aksine seninle hayatım boyunca gurur duydum. Hatta senin gibi biri olmak isterdim hep." dedi Jungkook gülümseyerek. Gözleri doluyken o gülümsüyordu ve bu tezatlıkla devam ediyordu kalmaya.

"Ama şimdi öyle değildir." dedi Wonwoo başını olumsuzca iki yana sallarken. Yüzünde bir gülümseme vardı fakat bu yalnızca kardeşinin ona dair barındırmış olduğu güzel düşüncelerine karşılıktı. Bu gülüşte biraz burukluk da vardı. Çünkü bunların eskiden olduğuna emindi Wonwoo.

"Yanılıyorsun. Bu hala böyle,ben yalnızca hayalkırıklığına uğradım senin tarafından. Benden gizlediğin şeyin bir önemi yok. Sorun yalnızca benden bir şey gizlemiş olman da hyung." dedi Jungkook. Ardından kardeşine sarılarak onun gönlünü rahatlatmayı denedi. Öyle de olmuştu. Wonwoo da kardeşini sıkıca sarmıştı. Kardeşinin onun bu ilişkisine saygı duymasına karşı minnettar ve memnun hissediyordu Wonwoo.

Birbirlerinden ayrıldıklarında güleryüzleri birbirlerini ferahlatmıştı.

"Ama babama söylemek yok. Bunu ona ben zamanı gelince söyleceğim." dedi Wonwoo uyarır gibi baş parmağını sallarken.

"Söz veriyorum sırrın benimle mezara dek gidecektir." dedi Jungkook yine eski cıvık tavrıyla.

Wonwoo kardeşinin öğrenmesiyle az çok rahatlamıştı eskiye nazaran. Şimdi tek endişesi babasından yanaydı. Babasına bunu nasıl açıklayacağını bilemiyordu.



Smile FlowerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin