16!

374 43 148
                                    


Rüzgarın uğultusu pencereleri dahası kapalı kapıları bile aşıp evdekilerin kulağına ulaşıyordu. Daima gürültünün eksik olmadığı evden şimdiyse bitmek bilmeyen bir sessizlik vardı. Ev sakinleri sessizdi fakat ortamda hala gerici sesler meydana geliyordu. Geride ses olarak varolan şeyler sadece arkadaki dış seslerden ibaretti.

Bu sessizlik öyle tesadüfi ya da nedensiz değildi. Mingyu'nun ailesinin eve geldiği andan itibaren başlamış ve hala da devam ediyordu. Açıklanması gereken bir gerçek vardı ve bu onun için her ne kadar zorlu da olsa Mingyu bundan yükümlüydü. Türlü türlü hazırlıklarla misafirlere sunulan akşam yemeği bütünüyle iştah açıcı bir şölen gibiydi. Fakat bu Mingyu için eziyetten farksızdı. Ne diyeceğini,konuşmasına önce nereden başlayacağını bilemiyordu.
En iyisinin sabırla beklemek olduğunu düşündü. Fakat masada tümü işten ve geçmiş yıllardan ibaret olan konuşma birden bire ailenin çocukları için uygun gördüğü gelecek planlarına dönünce Mingyu'nun keyfi ve beraberinde iştahı kaçmıştı biraz daha.

"Birkaç yıl sonra Mingyu'ya özgürlüğünü vereceğiz. Burada harcadığı birkaç senesinden sonra onu yurtdışına göndereceğiz." dedi Bay Kim.

Wonwoo burun kemerinin hizasından kayan gözlüklerini düzeltirken karşındaki Mingyu'ya bakmıştı imalı bir biçimde.

"Onu tek başına göndermeyeceğiz. Mingyu'yu iyi bir ailenin kızıyla evlendireceğiz. Mingyu uzakta bir başına ailesi olmadan yaşayamaz. Bu kız orada ona aile olacaktır." dedi Bayan Kim gülümseyerek. Masada ondan başka kimse gülümsememişti. Öyle ki Bay Jeon'un yüzü daha da düşmüştü Kim ailesinin dile getirdikleri gelecek planlarıyla. Çünkü çok sevdiği oğlu Wonwoo'ya bir yer bulamamıştı bu planlar arasında.

"Buraya da tek başıma geldim anne ve burada da bir aile edindim sonuçta."

"Haklısın Mingyu Jeon'lara bunun için zaten çok ama çok minnettarız. Ama buraya çok alışmasan iyi olur çünkü burası kısa süreliğine yaşadığın bir iş tecrübesi olarak kalacak."
Mingyu annesin söylediği sözlerle mahcubiyetle Bay Jeon'a baktı. Bay Jeon ona burukça gülümseyip çorbasını sakinlikle içmeye devam etti.

"Ya peki sen Wonwoo geleceğe dair planların var mı?" Bay Kim eşinin patavatsız konuşmasını unutturmak için Wonwoo'ya laf attı.

"Efendim ben babamı emekli edip işlerden uzak tutucağım. O çok çalışıp didindi bu tarlalar,seralar ve çiftlik için,hem de uzun yıllar boyunca." Wonwoo, omzuna gülerek dokunan babasına gülümsedi.
"Anlayacağınız işleri devralacağım."
diye tamamladı Wonwoo.

Bay Kim onu gülümseyerek onaylamıştı.

"Wonwoo tıpkı senin gençliğin gibi kardeşim. Görünüş,hal ve tavırlarınız tıpatıp aynı."
Bay Kim gülümseyerek konuşmasına devam etti kadim dostu Bay Jeon'a bakarken.
"Ama Wonwoo uysal görünüyor. Senin gibi hırçın değil galiba." diye tamamladı son sözlerini.

"Hayır amca o kedi gibi uysal görünebilir ama içinde bir kaplan yatıyor." dedi Jungkook gülerek.

Herkes Jungkook'un beklenmedik cevabıyla tebessüm etmişti, Mingyu bile.
Ama bu sadece kısa süreliğine ortamı normalleştirmişti.

"Ama seninle gurur duydum bu hayalinden dolayı. Birileri gibi bencilce yaşamıyorsun." dedi Bay Kim büyük oğlu Kim Jongin'i kastederek.

"Nevi şahsına münhasır bir minimalist- hayalperest ile beni kıyaslaman adeletsizce baba."
diye çıkıştı Jongin güçlü bir sesle. Bu imanın kendine olduğunu biliyordu. Normalde de bu muameleyle karşı karşıya geliyordu. Fakat hayatında ilk kez gördüğü insanlar karşısında küçük düşürülmek gururuna dokunmuştu o an için.

Smile FlowerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin