İstanbul İstanbul'du işte. Zalim, tehlikeli, ama bir o kadar da güzel. Profesörün söylediği gibi: "O hep sana ihanet eder ama sen yine de onu sevmeye devam edersin." Yahya Kemal bir şiirinde "İstanbul'u sevmezse gönül, aşkı ne anlar?" diye soruyordu. Bunu profesöre çevirsem nasıl anlardı acaba? Hiç kimseye âşık değildim ama yine de İstanbul'u seviyordum.
8 ay sonra.
Omuzuma aldığım çantamla havada uçuşan martıları sayıyordum. Vapurun sesi, martıların sesi herşey çok güzeldi. Baran'ın elleri belime dolanmış sırtımı ğöğsüne yaslamış, mavi çarşaf gibi dalgalanan denizi izliyorduk. Sevmeye başlamıştım İstanbul'u. Bana tüm acılarımı elime verse de sanırım ondan hiç vazgeçmeyecektim. Ailem yoktu. Olsa güzel olur muydu? Belki İstanbul daha da sevdirirdi kendini bana. Ama yoktu. Beni burda ayakta tutan bir kişi vardı. 'BARAN'. Onu tanımış, sevmiştim oda bana aynı şekildi hisleri.
"Gözlerin ve deniz aynı renkte, hangisine daha çok bakmalıyım" demişti. Arkamda ki tok sesle.
"Denize bak, gözlerimi hatırlarsın" dedim ona yüzümü çevirerek. Herşeyimle ona aittim sanki. "Bakmasana öyle" dedi nazikçe. "Çok fazla masum bakıyorsun bana, işte o an sana tüm kalbimi açmak istiyorum" demişti.
"Kalbin bana açık değil mi?" Diye söylendim, arkamı dönüp vapurun merdivenlerini inerken. Adalara yaklaşmıştık. Hemde onunla beraber güzel bir gün geçirecektim. "Kalbim sana tüm saflığıyla açık, sen öyle bakma yine de" diyerek karşılık verdi. Adaları gerçekten seviyordum, ilk defa görmüştüm ama sanki her zaman geldiğim yer gibi hissediyordum. Baran yanıma yanaşıp beni koltuğunun altına alarak, vapurdan indik. Bizim gibi de adalara gezmeye gelen çoktu. Hava az bişey serin olsa da güneş daima ışık saçıyordu etrafına. Vapurdan ağır adımlarla inerek iskeleye ulaştık. Esen hava saçlarımı dörtbir yana savursada Baran hepsini kenara atıyordu.
"Ahh şu saçların"dedi gülerek.
"Ne var saçlarım da ne güzeller işte" dedim böbürlenerek. Böbürlenmek mi ? Yani sadece az bişey olabilir yani.
Parmaklarımı onun mantosunun cebine koyarak ona daha da yaklaştım. "Benden ayrılmassın demi ?" Dedim ona dönerek. "O ağzın neden çok konuşuyor ? Keserim o dilini elbette ayrılmayacağız" dedi gözlerime bakarak. Bir an iç geçirsem de başımı onun omzuna yaslayarak adaların süslü eşyalarla donattığı sokaklara yürüdük. Faytonlara binen insanlar, hediyelik eşya alan insanlar güzel görüntü çıkmasına sebep oluyordu. Deniz manzarası harika ve oldukça muazzam duruyordu. Kız Kulesi, Galata Kulesi hepsi ayaklarımın altındaydı.
"Bir gün, İstanbul'a geleceğim hiç aklıma gelmezdi" dedim iç çekerek.
"Kader işte Allah seni İstanbul'a beni de sana yazmış" dedi alınma küçük bir buse kondurarak.
Ona yüzünü okşayarak gülümsedim.
Beğenmeniz Dileğiyle.
Seviyorum sizi ❤❤ 🙈💓