15-Kıvranan kumaş parçaları

15.8K 825 764
                                    


Herkesin 'oh be' deyip rahat bir nefes alacağı, bol feelsli bir bölümle karşınızdayım. Beğenerek okumanızı umuyorum (:
İyi okumalar..


Yer : Incheon Havaalanı
Zaman : 16.10.17/18:22


#Jungkook

Herkesin 'hayatımın sonu' diyebileceği bir yaşam sürmüştüm. Vurmuş vurulmuş, kaçırmış kaçırılmıştım. Silahımın arkasından bir çok kişinin korkulu rüyası olmuş, ama hiç bir şeyden korkmamıştım. Kaybedecek bir şeyim olmadığı için kaybetmekten de korkmamıştım, şimdiye kadar.

Artık korkuyordum. Çünkü uğruna hayatımdan vazgeçebileceğim biri girmişti hayatıma.

'Hayatım' diyebileceğim bir yaşam sürmüyordum önceden. Sadece ben ve heveslerim vardı.

Sevgiyi hesaba katmamıştım işte. Sevdim ve sevildim. Hayatta korktuğum tek şeye, aşka tutuldum. Kimse, uslanmak bilmeyen gönlümde taht kuramaz diyordum. Kimse, hayatımın merkezine oturamaz.

Öyle de olmuştu. Hayatımın merkezine oturmamış, hayatımın merkezi olmuştu.

Enkazın altında kalmış ve orada can vemişti, gönlüm. Gidişini izleyebilmiştim sadece. Şimdi ise gökyüzünde Kanada'ya havalanan uçağı izliyordum. Hasretler kavuşmak içindir, ama ben yanımdayken bile hasretle kavrulurken buna nasıl dayanacağımı düşünemiyordum bile.

Uçağın kalkışını izledikten sonra pisti terketmiş ve bekleme salonuna geri dönmüştüm. Biraz önce ödüllendirdiği sandalyeyi bulup kendimi şanslı kılmıştım bu sefer. Oturduğu yere oturup, dokunduğu yerlere dokunmak yeterli gelmedi, gelmeyecekti.

Yaklaşık yarım saattir sehpayı aldığım göz hapsinden kurtarıp ayağa kalkmıştım. Başımı çıkışa çevirdiğimde hayallerin en güzeli belirmişti karşımda. Gördüğü yanılgıyla daldan dala konan gönlümü kendine getirmek için başımı öne eğip sağa sola salladım. Gördüğüm şey gerçek olamazdı, gitmişti...

Tekrar başımı aynı noktaya çevirdiğimde deli divane olduğum bakışlar, hiç olmadığı kadar gerçekti. Yıldızları kıskandıran bu parıltı, gerçekti. Dumanı üstünde hasretimi de yanıma alıp büyük ve hızlı adımlarla yanına gitmeye başlamıştım. Aramızdaki kısacık mesafe, bitmek bilmemiş, hatta giderek artmıştı sanki.

Yalınayak yaklaşan kavuşmamız, onun da
-en sevdiğim'in de- bana doğru yaklaşan adımlarıyla daha anlamlı kılınmıştı. Aramızdaki mesafe azaldığında adımlarımı yavaşlattım ve kollarımı, yığılmak üzere olan bedenine sardım.

Üstümdeki dar gömleğin izin verdiği kadar sarmıştım kollarımı. Koltuk altından omuzlarına kadar yol alıyordu elim. Diğer elim ise, incecik ve narin beline ev sahipliği yapmıştı. Boynuma gömdüğü başına daldırdığım burnum, cennetin en güzel bahçesindeymiş gibi soluk alıyordu.

Boynuma kondurduğu öpücüklerin arasında konuştu ve yeni yeni batan güneş, kavuşmamıza şahit oldu. ''Gidemedim.'' demişti, boğuk çıkan sesiyle. Boynumu teğet geçen nefesleri, ömrümden hiç eksilmesin istemiştim. ''Seninle olmak varken sensizliği göze alamadım, Jungkook.''

Sesinin tonu ve kurduğu cümleler beynimi uyuştururken mutlu düşlerimin sebebi olan yüzünü görmek için, başımı geri çekmiştim. Havalanmış biçimli kaşları, boynumda daha da hacimlenen dolgun dudakları ve kızarmış burun ucu, kalbimin her köşesinde kibritler çakılmasına neden oluyordu.

Playboy|TaeKook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin