13. Bölüm- Bayan Mantık?

235 23 2
                                    

Biraz geç oldu ama tam olarak şu an 1687 kelime. Özel ve güzel bir bölümdü benim için.

Eylül aşağı indiğinde biraz tuhaf baktı. Çünkü biz onun arkadaşları değildik. Evan kıza selam verdi.

"Eylül siz olmalısınız?" dedi. Kız hafif gülerek

"Evet, siz de FBI'dan olmalısınız sanırım." dedi bizi süzerek.

Evan da karşılık olarak gülümsedi. 1 dakika müsade istedim. Onu kenara çektim.

"Kıza ne söyleyeceğiz? 'Biz gizemli bir dünyadan geliyoruz. Cadılar ve gölgeler ile savaşıyoruz. Bir arkadaşımızı kaçırdılar, sende olan siyah taşlara ihtiyacımız var. Çünkü o taşlar bize cadıların yerini gösterecek' mi diyeceğiz?" Evan'ın bir kıza gülümsemesi bile beni bu denli sinirlendiriyor.

"Olabilir."

"Çok... Çok saçma!.."

"Siz söyleyin Bayan Mantık." dedi ellerini cebine sokup, omuzlarını kaldırarak. "Ne söylemeliyiz?"

"Bilmiyorum."

"Tabii ki öyle söylemeyeceğiz." deyip yürümeye başlamıştı.

"Tamam, sana güveniyorum." beni duyduğunda geri döndü.

"O zaman çoktan kaybettin." dedi, ben de tek kaşımı kaldırdım. "Ben Eylül'ü bir şekilde uzaklaştıracağım. Sen de eve girip etrafa bak." dedi.

"İşine gelir..."dedim. Ve bana gözlerini devirdi.

***

Bir iş için bulacağımızı söyledik. Yarına randevulaştık. Alice benim arkadaşım. Çok yakın olmasak da seviyorum onu. Bulmak için de elimden geleni yapacağım.

Şimdi ise deniz kenarında oturuyorduk. Kalacağımız otelin karşısında.

(müzik isterseniz eger Emre Aydın- alıştım susmaya uyar gibi)
İkimizde denizi izliyorduk. Ama düşüncelerimiz farklıydı. Ne düşündüğünü bilmiyorum. Hala bana kızgındı sanırım. Yanlış birşey yapmamama rağmen suçluyordu beni. Keşke onunla konuşabilecek cesaretim olsa. İçimi döksem...

"Ne düşünüyorsun?" dedi.

"Seni..." dedim. Sanırım fırsat bulmuştum.

"Neden?"

"Çünkü... Bana değişik diyorsun, ama kendin de pek normal sayılmazsın. Bir sıkıntın mı var?"

"Var ya da yok. Ne farkeder? Ortadan kaldırabileceğini mi düşünüyorsun?"

"Yardımcı olmaya çalışıyorum." dedim. Ve kısa bir sessizlik oldu.

"Neden?" duraksama. "Acıyor musun bana?"

"Ne? Ne alakası var? Ben sana niye acıyım ki?" dedim şaşkınlıkla. "Ben senin için kaygılanıyorum."

"Yok, sağol. Kaygılanma. Benim için kaygılanacak insanlar var. Sen bana sakın acıma!" dedi sinirle.

"Ben sana acımıyorum ki. Yani ben seni... Acımıyorum sana..." sesim iyice tizleşti. Neredeyse ağlayacağım.

Hızla kalktı yanımdan. Bir kaç adım gitti. Sonra geri geldi ve ellerini oturduğumuz bankın arkasına yasladı.

"Neden bana bu kadar yakın davranmaya çalışıyorsun o zaman?"

"Yok, öyle birşey."

"Evet, var." dedi kendinden emin bir şekilde. Eylül'e karşı davranışımdan dolayı bu kadar emindi sanırım. Bir yandan 'evet haklısın' demek istiyorum. Ama birşey eksik. Cesaret...

MÜHÜRLÜ RUHHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin