Bölüm 8
Çığlık atarak, ter içinde uyandı. Korkunç bir rüya daha görmüştü ki bu aralar çok sıklaşmıştı. Giydiği tişörtün üstüne yapıştığını hissedebiliyordu. Hala uykulu bir şekilde derin derin nefes alırken kafasını yukarıya kaldırdı, etrafına bakınmak için. Bunu daha önce yapmalıydı... Nerede olduğuyla ilgili en ufak bir fikri bile yoktu.
Yanan mumların loş ışıkları odanın rengini turunculaştırmış, eski bir görüntü vermişti. Karşısındaki duvar dökülmüş ve ufalanmıştı. Yatağın başlığı yoktu ve uzun süre kullanılmamış gibiydi. Tabi onun dışında... Yan tarafında duran pencere hafif aralanmış, duvarın yanında asılı tablo yana doğru yatmıştı. Burada birinin uzun süre kalmış olması düşünülemezdi. Peki o neredeydi? Nasıl olmuştu da buraya gelmişti?
Derin bir nefes alıp gözlerini kapattı ve olağanca gücüyle odaklanmaya çalıştı. En son ne olmuştu? Bugün günlerden pazartesi olmalıydı. Pencereden dışarı doğru baktı, gecenin karanlığının bedenini sarmaladığını hissetti. Bir günü devirmiş miydi? Yoksa daha mı fazla zamandır uyuyordu? Eğer öyle olsaydı annesi çoktan onu merak edip aramıştı değil mi? Cebine doğru elini uzattı, telefonunu bulmak için. Bulamayınca öteki cebine yöneldi. Cepleri bomboştu. Çantasını bulmak için ayağa kalktı ve aramaya koyuldu. Oda o kadar tozluydu ki, yeni gelen bir şeyi fark etmek imkânsız değildi. Ancak ne cep telefonundan ne de sırt çantasından bir iz vardı...
Böylelikle annesinin onu arayıp bulamamış olması olasılığını tekrar gözden geçirdi. Yoksa bir günden fazla mı buradaydı? En son nerede olduğunu hatırlamaya çalıştı.
Düşün aptal, düşün...
Pazartesi olduğuna emindi. Okula gitmek için hazırlandığını anımsıyordu çünkü. Yoldaki araba kazasını da hatırlıyordu. O gün matematik dersi olduğunu da... Ve sonra bütün hatıraları tek tek beynine hücum etti kızın. Bay Banner'ı nasıl şah mat ettiğini, sınıftan çıkarken herkesin onun hakkında fısıldamalarını, kapıdayken ne kadar şaşırdığını, şaşırmasına sebep olan babasının saatini...
Saçmalık, olamaz!
Rüyasında görmüştü bunları, gerçek hayatta olduğuna ihtimal dahi vermek istemiyordu. Eğer o ihtimali verirse çocuğun ona nasıl pislikçe davrandığını kabul etmiş olacaktı. Çocuğun ellerinin onun yüzünden yandığını anımsadı. Çocuğun çığlıkları ve hakaretleri geldi kulağına. Ellerini kulaklarına kapattı genç kız. Yüzünde korku, gözlerinde yavaş yavaş artan hüzün vardı. O gün çektiği acıyı anımsayınca korkusu git gide arttı ve titremeye başladı.
Nasıl? Birinin ellerinin yanmasına sebep olmuştu... Nasıl?
Kapının açılmasıyla irkildi. Kendini korumak için yanında duran vazoyu eline aldı ve sesin geldiği yöne doğru kaldırdı.
-Hey! Hey! Sakin ol! Dedi karşısında duran orta yaşlı adam. Ellerini havaya kaldırmış, tuttuğu poşetler kafasına değiyordu. Uzun boyluydu ve ince çerçeveli saman sarısı bir gözlük takıyordu. Yeni tıraş olduğu belliydi. Yüzünde hafif bir şaşkınlık vardı.
-Kimsin? Diye bağırdı genç kız. Elleri titriyordu ve korku yavaş yavaş bedenini ele geçirmişti.
-B-Bak, herhangi bir saçmalık yapmadan indir şu elindekini. Sessiz olmak zorundayız ve böyle giderse ikimizi de yakalatacaksın!
-Sana kim olduğunu sordum! Benim burada ne işim var? B-Beni k-kaçırdın mı yoksa?!
Kız elindeki vazoyu iyice sıkmış adama doğru fırlatmaya hazırlanmıştı. Orta yaşlı adamın sapık olduğuna emindi. Başka ne sebepten kendisini buraya getirmiş olabilirdi?
-Saçmalama ve izle şunu. Dedi adam, elindekileri yere bırakarak. Geriye doğru birkaç adım attı. Masada duran eski ve küçük televizyona doğru elini uzattı.
-Ne yapıyorsun? Diye kızdı genç kız.
-Sus ve izle dedim! Adamın sesi yüksek çıkmıştı. Eli açma düğmesine gitti ve düğmeye bastı. Birkaç kanal değiştirdikten sonra haber kanalında durdu.
-Birazdan yeniden çıkacak... Birkaç gündür veriyorlar. Sen uyuyordun.
-Bi-Birkaç gün mü? Ben kaç gündür buradayım? Dedi kız sesi titremişti.
-Yaklaşık 3 gün oldu.
Üç mü? Diye bağırdı içinden genç kız.
-Şaka yapıyor olmalısın? Diye söylendi adama.
-Birazdan şaka yapıp yapmadığımı görürsün. Heh! Bak başlıyor. Dedi adam televizyonu göstererek. Haberin başlığını gören kız şoka girmişti. Elindeki vazoyu istemeden yere düşürdü. Adam çıkan sesten korkup gözlerini kapattı ve kıza sinirli sinirli baktı.
-Sana ses yapmamanı söylemiştim değil mi?
Elise şu anda hiçbir şeyi umursamıyordu halbuki.
Londra'da orman yangını! Preston Lisesi yakınlarında bulunan The Blues Park'ında alevler kontrole alındı. Pazartesi günü çıkan yangın bugün an itibari ile söndürüldü. Edinilen bilgiye göre yangının kundaklama olduğu ileri sürülüyor. Polis hala şüphelileri arıyor. Okul yetkilileri ise olaydan dolayı şaşkınlar. Okul müdürü Lancel Preston ''Öğrencilerimizi her türlü tehlikeden korumakla yükümlüyüz. Okuldaki hiç kimsenin sağlığını tehlikeye atacak herhangi bir tehlikeye göz yumamayız. Polis kundaklama olduğunu düşünüyor ve bu yangından okulumuzdaki bir öğrenci sorumluysa gerekli tedbirler alınacaktır, emin olunuz!'' dedi.
Genç kız ekrandan gözlerini alamıyordu. Yanan ormanın görüntülerini gördükçe en son nerede olduğunu anımsıyordu. Ağızı beş karış açık kalmıştı. Tüyleri diken diken olmuş, korkuyla ürpermişti. Her şeyden önemlisi insanların ondan haberleri vardı.
Kundaklama... Ben... Alevler... Ben ne yaptım? Kafasında şiddetli bir tartışma vardı. Kendine bağırıyor, suçluluk duygusuyla yoğrulurken bir yandan da şaşkınlıktan küçük dilini yutacak gibiydi.
-Siktir oradan! Ağızından sadece bu çıkabilmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elise: Başlangıç
Fantasy''Her başlangıç zordur.'' Dünya çapında, oluşan doğal afetler ve felaket habercisi bir baykuş... Elise, yaptığı olağanüstü şeylere cevap ararken kendini daha da belaya bulaştırmaktan alıkoyamaz. 76 yılda bir görülen kuyruklu yıldızın, aslında her...