Havanın serin olduğu zamanlarda olduğumuz için genelde hafif bir üşüme ile uyanırdım, oysa şimdi sıcacıktım.
Mayıştırıcı, yumuşak ve tarifsiz sıcak bende gözlerimi açma isteğinden çok, sıkı sıkı kapatıp, bedenimi sonsuz uykuya bırakma isteği uyandırıyordu.
Ama yolunda olmayan bir şey vardı, bu kadar huzurlu uyanıyor olmam bile tuhaftı. Neden bu sabahın diğerlerinden farklı olduğunu sorgulayan tarafımı dinleyerek gözlerimi açmak, tam olarak uyanmak için girişimde bulunmuştum.
Gün ışığı küçük ama keskin ışın demetleri ile gözlerimi kamaştırırken, çok geçmeden alışmıştım onlara.
Saniyelik zaman dilimin sonunda her şeyi net seçebilmeye başlamış gözlerim yanımda ikinci bir beden gördüğü için, az önce tam açılmamış olan uykum bir anda kaybolmuştu ve ben gözlerimi iriltmiş yanımda mışıl mışıl uyuyan uzun bedeni algılamaya çalışmıştım.
CHANYEOL İLE UYUYORDUM!
Bedenimi huzurla yatağa hapseden sıcaklığın nedenini bulmuştum ama o nedene neden olan şeyi bulamamıştım.
Yanımda uyuyorsa kesinlikle bir nedeni olmalıydı ama neydi?
Çok sarhoş gelip odasını karıştırmış olabilir miydi?
Ya da sebepleri boşverin, Chanyeol yanımda uyuyordu!
Saçma sevinç belirtileri ile kıpırdanıp onu uyandırmamaya özen gösterirken, bedenimi oldukça yavaş hareketlerle ona yaklaştırdım. Zaten yakınımda olan Chanyeol, şimdi dudaklarımın ucundaydı.
Sabah sabah neyin cesaretiydi bilmiyordum ama gözlerini açar da beni bu kadar yakınında görürse konuşma hakkı olmadığını biliyordum.
Benim yatağımda uyuyan oydu, bu kadar yakınlığıma bahane olarak 'dağınık yatarım, kucağına kadar yaklaşmışım uyurken' diyebilirdim.
Düzenli nefesler aldığı için saniye aksatmadan inip kalkan göğsü üzerine elimi varla yok arası yerleştirdim. Kalbini hissedebileceğim bir yere dokunmaya özen göstermiştim. Şimdi elimin altında melodi gibi atan şey, ciddi anlamda midemde kelebekler uçurtmuyor; kelebekler yaratıyordu.
Elimi sıcak göğsünden çekmedim ama bakışlarımı çektim. Tanrısal güzelliğini uzun uzun izleme isteğimi bastıramıyorum ve yüzünün her hattında gezdirmeye başladım gözlerimi. Yanaklarına değecek kadar cüretkâr kirpikleri, tam ucundan defalarca öpmek istediğim burnu, tatsam dudaklarım arasında kalacak en güzel tad olan dudakları.
Sen çok güzelsin Chanyeol. Bir ömür benimle olsan da ne güzel olursun. Kitap okurum, çay demlerim, şiir yazarım sana.
Ama sevmezsin ki kitapları ve hiç şiir okumamış kadar kötüsün.
Seyrettiğim tabloyu bozan ufacık bir şey çarptı gözüme. Bakışlarımı boynuna doğru indirdim. Boynunun en can alıcı, dolu dolu Chanyeol kokan o harika kısımlarındaki silik kırmızımsı lekeyi başta anlamlandıramasam da, biraz daha dikkatli bakınca ruj lekesi olduğunu anlamıştım.
Yatağımda uyuyan adamın boynundaki leke, her bir yanımı kırmış gibiydi. Ona dokunamamam kadar da başkalarının dokunması parçalıyordu beni.
Kaşlarımı çatmıştım, dudaklarımın yukarı doğru kıvrılmış olan kenarları düz bir çizgi olana kadar inmişti. Somurtuyordum diyemezdim ama biraz daha o güzel tene ve üzerindeki ize bakarsam ağlayacaktım.
Göğsündeki elimi çekerek yavaş hareketlerle yatakta doğruldum ve ayağa kalktım. Chanyeol'e o leke yok olana kadar bir daha bakmamaya yemin ederek dolabıma yaklaşmıştım. Duş alacaktım o yüzden duştan sonra giymek için kıyafet almalıydım.