4 MELEK-7 BÖLÜM

117 7 8
                                    

*Lidya'nın anlatımından olan kısımlarda yukarıda ki şarkıyı dinlemenizi tavsiye ederim. 

                                /ÖLÜM LABİRENTİ...

LİDYA KARAER'DEN...

Ben ölüme hiç bu kadar yakın olmadım. Hiç bu kadar ölmek istemedim. Ben acıyı hem fiziksel hem ruhsal bu kadar yoğun hissetmedim.

Korku tüm bedenime lime lime saplanırken, acı bedenimi çürütüyordu adeta. Vücuduma kaç darbe aldığımı hatırlamıyorum bile. Tek bildiği şey fazlasıyla fiziksel darbe almış olmam.

Şimdi düşüncelerim kadar soğuk, kurtulmak için kurduğum hayaller kadar rutubetli duvara yaslanmış, zor açık tutabildiğim gözlerim ile etrafa boş bakışlara bakıyordum. Alnımdan boynuma kadar giden kırmızı sıvıyı hissetsem de, parmaklarımla oraya dokunmak dahi istemiyorum. Bacağım ve karnımda hissettiğim acılar dayanmamı daha da zorlaştırıyordu.

Duyduğun en son ses ise, MİAC'ın diğerlerinin tehlikede olduğumu söylemiş olmasıydı. Belki bencilik yapıyordum ama şuan ki tek isteğim onların beni kurtarmaya gelmeleriydi. Biliyordum kolay olmayacaktı. MİAC, onlara da tuzak hazırlayacaktır ama benim tüm bedenim, zihnim acı ile kıvranıyor. Tek umudum. Tek çarem onlardı. Gelmeleriydiler. MİAC'ın derdi ceza değildi. Kurduğu oyundaki biz oyuncakların istediğini yapmıyor oluşumuzdu. Bunu bana atılan her tekme de ve tokat da hissettiğim acı ile karışan kahkasından net olarak anlamıştım. O bizim acımız ile eğleniyordu. O bizimle eğleniyordu biz ise yanıyorduk. Acı çekiyorduk. Belki yavaş yavaş ölüyorduk.

Beynim artık düşünemeyecek kadar yorulmuş, gözlerim de daha fazla yorgunluğa dayanamaması ile tuzla buz olan düşüncelerim ve kapanan gözlerimden önce kapının açılma sesini duymuştum.

Yazar ağzından;

Bedenlerini yavaş yavaş ele geçiren soğukluk ve ona karışan ılık nefeslerinde korku ve merak vardı. Bunun farkındaydılar. Kötü bir oyunda olduklarını da biliyordular ama neler yaşayacaklarını bilmiyordular. Kötü amaç için oynanan bir satranç vardı ve onlar bu satranç da başkaların mutluluğu için hiç acımadan harcanan piyonlardı.

Onların tehlikeli bir oyunda olduklarını oldukça büyük olan depodan ve her birinin bayıltıldıktan sonra farklı odalara koyulduklarını bu satırları okuduktan sonra anlayabilirdiniz. Şimdi hayal edin. Soğuk, rutubetli, oldukça kirli ve yer yer dökük olan bir depo. Aldığınız nefes ölüm kokuyor. Çünkü aldığınız nefeste sadece rutubet değil kan kokusu da vardı. Karanlığın hâkimiyet kurduğu bu depo ürkütücü değil mi?

Fareler ve kedilerin dahi zar zor yaşadığı bu depo tam olarak MİAC'ın oyununa göre bir yerdi. Aslında bu sefer ki bir oyun değildi. Bir ceza idi. Kurallara uymamışlar ve cezalarını çekecektiler. MİAC bu sefer gerçekten can yakacaktı.

Karanlık depo aydınlatmalarla bir bir aydınlanması cezanın başlaması demekti.

Karanlıktan kurtulan depo aydınlansa bile hala tehlike kokuyordu ve deponun sessizliği tanıdık ses ile bozuldu.

"Cezanıza hoş geldiniz meleklerim.

Lidya Karaer. Cebrail'im. Onun için en büyük cezalardan biri bu ceza. Tahmin edersiniz ki, tek başına çekmeyecek bu cezayı. Hep birlikte çekeceksiniz. Onu bulmanız gerekecek. Onu ölümün pençesinden kurtarmanız gerekecek. Ah, Elbette ki bu yolları bir koşa iki düşe bitirip onu kurtarmayacaksınız. Yürüdüğünüz, koştuğunuz, düştüğünüz yollar da sizi de bekleyen cezalar olacak. Sizinde cezalarınız var. Eğer Lidyacığınızı kurtarmak istiyorsanız cezalarınızı çekmeniz gerekecek. Karar sizin!"

4 MELEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin