4 MELEK- 5. BÖLÜM

167 28 11
                                    

   

 /DÜZENLENDİ./    

                /YALAN DÜNYA, YALAN MUTLULUKLAR. 

Onlar gündüzü, ışığı istiyordular ama geceye mahkûmdular. Tek bir mesaj, birkaç satır cümle. Yüzlerinde ki gülümsemeyi söndürüp, nefretin parıltıları belirmesine neden olmuştu bile.

Birbirlerine bile bakmadan vapura binerek, oturdular. İnecekleri yere gidene kadar hiç kimseden ses çıkmamıştı. Alışıldık bir durumdu aslında onlar için ama bu sefer ki çok farklıydı. Nasıl bir his olduğunu pek de bilinmiyordu. Nefret, üzüntü ve mutluluk. Hepsinin karışımı. Vapur durduğunda yerlerinde kalkarak kendilerini kıyıya attılar. Nereye giderseler gitsinler ne kaçış, ne de sonu vardı. Vedalaşarak herkes evine yol almıştı. Yarın yeni bir görev vardı ve güçlü olmalıydılar.

Düşünüyorsunuz değil mi? Geçmiş geçmişte kaldı. Neden korkuyorlar diye. Tamam, geçmişlerini zaten unutamıyordular birde bir başkasının ağzından dinlemek daha zor ve acı geliyordu ama buna katlanabilir ve bütün oyunu bozabilerdi. Birbirlerine görüşlerini söylemeseler de asıl neden onları bir araya getiren gizemi öğrenmek istiyordular. Öylesine, birbirlerinden farklı dört kişiyi bir neden bir sebep olmadığı sürece kim bir araya getirsin ki? Soru hazırdı, cevap yoktu. Hepsi merak ettiklerin sorunun cevabı için karanlık zannettikleri dünyalarından çıkacak ve asıl karanlıkla tanışacaktılar. Zamanla...

3 Ay sonra...

Kış mevsiminin ilk ayı, ilk günleri. Henüz İstanbullu tam olarak kış gelmemişti ama sert rüzgarlarını da esirgemiyordu. Güneş, gökyüzünü maviliğini aydınlatmıştı bile. Zaman hiç kimseye acımadan geçiyordu. Bazen hayatlar alıyor, bazen yeni hayatlar veriyordu.

Şu 3 ayda çok şey yaşanmış çok şey unutulmuştu. MİAC (onlara görev veren ve konuşan kişi.) verdiği görevleri yapsalar da onlar için yeterli ipucunu asla vermiyordu. Hatta ipucu bile vermiyordu neredeyse. Bu onları çıldırtsa da yapbozu tamamlamak için bekliyor ve mücadele ediyordular.

Şu 3 ayda pes ettikleri ve kaçmak, gitmek için çaba sarf ettiklerinde cezalarını çekmiştiler. Korhan'la aynı cezaydı. Küçük ama derin yaralara sebep olan bir ceza.

Lidya'nın eski erkek arkadaşına güvenmesi sonucu başına gelen o büyük olaylar. Herkesi, her şeyini kaybetmişti. Neredeyse tüm kötülüklere bulaşması. İsteyerek yada kaybetme korkusuyla. En dibe batığında erkek arkadaşı ondan bir anda ayrılmıştı ve ailesinin yardımıyla o batıklıktan kurtulsa da vücudun da ve ruhunda hala geçmişin izleri vardı.

Alina, onu karanlığa iten şey çok fazla derindi. Arkadaşlarına güvenerek gittiği o iğrenç barda en büyük ihanette uğramıştı. Eğer son anda birileri yetişmeseydi bir kız için oldukça ağır bir olay yaşayacaktı. Asıl o olaydan sonra asi ve hırçın bir kız olmuştu. Gece arkadaşı, gündüz düşmanı olmuştu. Şimdi eskisine göre iyi olsa da asıl kişiliğini kendisi bile bulamıyordu. Hala biraz asiliği ve hırçınlığı vardı.

Erkin, en yakınını kaybetmesi ve onu kaybetmeden önceki yaşadığı olaylar. Herkes bir bir ondan giderken yanında ki tek kişinin onun yüzünden sonsuza kadar gelemeyecek olması. O zamandan beri içinde bir kara bulut vardı. Gitmiyor, geçmiyordu. Kendini o kadar suçluyordu ki bazen bir uçurumun ucunda buluyordu kendini. Bazen kendi içinde kaybolup gidiyordu. Kendine en büyük cezayı vermişti. Vicdan azabı ile yaşamayı.

MİAC, her ne kadar tümüyle anlatmasa da her şeyi yine de onları geçmişlerine sürüklemiş o anları zihinlerinde canlanmasına sebep olmuştu. Bir bilselerdi yaşadıkları hiçbir şeyin onların tercihi olmadığını. Yaşamak zorunda kaldıklarını. Tüm gerçekler ortaya dökülse o gerçeklerden sağ çıkmak zor olurdu. Belki çıkamazdılar.

4 MELEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin