Telefonum ısrarla çalmaya devam ederken homurdanarak kafamı kaldırıp kenardaki pantolomun cebinden çektiğimde kuzenim Eren'in arıyor olduğunu görüp açarak kulağıma yasladım, "Efendim?"
Muhtemelen yürüyor olmalıydı ki sesi düzensiz ve rüzgar sesiyle birlikte geliyordu. "Alper neredesin?"
Göz ucuyla Kaya'nın sırtına bakıp, "Arkadaştayım." Dedim. "Sesin niye kısık lan senin?" Diye bağırdı. "Karıya kıza mı gittin?" Esneyerek, "Yok." Dedim. "Uyuyordum." Bir süre bir şey demedi. Sorna birden aklına gelmiş gibi, "Evinde yatsaydın ya oğlum." Niye üsteliyon ağabey diye bağırmamak için kendimi tutup, "Sen neden aradın?" Diye sordum. "Konferans varmış." Diyip soluklandı. "Üzerinde gömlek vardı değil mi? Konum atıyorum 2 saate orada ol." Dedi. Hiç gidesim yoktu. Ama cevap vermemi beklemeden yüzüme kapattığı için bir şey diyememiştim.
Saniyeler içinde gelen konumu açarak, "Beni idare etsene az daha uyuyayım." Yazdım. İstese ederdi, biliyorum. Ama piçlik yapacaktı belliydi. "Kalk gel." Yazdı. "Baban demese aramazdım." Yazıp WhatsApp'tan çıktı. Telefonu kenara yatağa geri girdim. Kaya uzaklaşmış ileride uyuyordu. Sarılmak ve sarılmamak arasında kaldım. Sessizce kalkıp da gidebilirdim. Çok mu ayıp olurdu? Uyandırırsam kızar mıydı?
Dudağımı ısırarak bir süre omzunu ve nefes alıp verdikçe kımıldayan göğsünü izledim. Kalkıp gitmem gerekiyordu ama o ve parfümünün kokusu beni iyice yatağa çekiyordu. Ne yapmıştı, ben gelmeden önce yatağına parfüm falan mı dökmüştü? Ses çıkarmadan kalkmaya çalıştım. Ama ayaklarım yere bastığında yataktan haddinden fazla bir ses çıkmıştı ve bu da uyanmasına sebep olmuştu.
Gömleği iliklemeye başladığımda uykulu kısık gözlerini bana dikerek yattığı yerden, "Gidiyor musun?" Diye sordu. Kafamı salladım. "Gitmem lazım." Gerinerek komodininin üzerindeki telefonuna uzandığında ben de pantolonumu aldım. "4 saattir uyuyormuşuz." Diye mırıldanıp telefonu geri bıraktı. "İyi uyudun mu?" Diye sordum. Gitmem gerektiği için içten içe ağlıyordum ve gitme demesini de istiyordum. Sorumu onaylamak için, "Hım" benzeri bir ses çıkarıp bana bakmaya devam etti. Telefonu da alıp yüzüne yeniden baktığımda dayanamayarak anlık gelen cesaretle üstüne eğildim. Bekliyormuş gibi dudaklarıma yavaş bir öpücük kondurdu. Üzerinden kalkabilmek için yetmeyeceğini düşünüp bir iki kere de ben öptükten sonra zorla da olsa kalkıp gerileyebildim.
Bana bakmaya devam ederken, "Görüşürüz." Diyip odanın kapısına doğru yürümeye başladım. Çıkmadan önce banyoya da dalıp yüzüme tekrar bir su çarptıktan sonra kendimi dışarı attım. Evde kaldıkça Kaya'nın yanına yatağa dönme isteğiyle doluyordum.
Arabaya doğru ilerlerken telefonumdan Eren'in gönderdiği konuma yol tarifini açarken bir yandan da söyleniyordum. Kırk yılın başı birini sevelim diyorduk, ondan da ayırıp duruyorlardı. Hayır konferans nereden çıktı şimdi? Tüm gün evde yatsam, arayıp çağırmazdı. Bu noktada da ana sebep olarak yine cenabet olmam söz konusu oluyordu. Teşekkürler İslam, teşekkürler abdest.
Bir buçuk saat trafikte uyuklarken şizofren gibi açıp açıp Kaya'nın son görülmesine bakıyordum. Ben gittikten sonra girip çıkmış, bir daha bakmamıştı. Bir yandan da işimi bitirip yanına yatağa geri dönebilir miyim diye düşünüyordum. Yüzde doksan dokuz dönemeyecektim. Ama olsundu, hayal kurmak da arada kafa rahatlatıyordu.
Eren'le buluşup gördüğüm afişte iş ahlakıyla ilgili olduğunu öğrendiğim konferansı dinlemeye başladığımda bile onu düşünüyordum. Telefonu elimde çevirerek adını bilmediğim yaşlı adamın sunumuna dalmışken birden aydınlanan ekranla beni bu sıkıntıdan mesaj atarak kurtaran kişinin kim olduğuna baktım. Oydu! Harbiden oydu lan? Gol sevinciyle oturduğum yerden zıplayıp bağırmak istedim, ama telefonun ışığından rahatsız olan yanımdaki bey amcanın yan gözle ters ters bakıp öksürmesiyle tek yapabildiğim şey ekranın parlaklığını düşürmek oldu.
"İşin bitti mi?" Yazmıştı. Üzgün üzgün, "Konferans daha yeni başladı ya." Yazıp yolladım. Ah sevdicek alaydım seni kollarıma,unutaydım sorumluluklarımı...
Ekran yeniden aydınlandığında, "Anladım." Yazmış olduğunu görüp, "Uykum var." Diye cevap verdim. Son attığı mesaja mantıken görüldü atmam gerekiyordu. Ama yazdığına göre aklına gelmiştim ve hazır gelmişken hiç de gidesim yoktu.
"Uykun varken izlemeyeceğin bir konferansa katılmak için neden kalkıp gittin?" Yazdı. Gülümsemeye başladım. Düşünmüştü. "Zorunlu görev." Yazıp yolladım. "Babam yolladı." Saniyeler içinde online olup, "Anladım." Yazdı. "Ne zaman biter?" Süresini bilmiyordum. Ama genelde tekli konferanslar 2-3 saat sürüyordu. "2 buçuk saat tahmini" yazdım. Mesajı açtığında, "Dışarıda mısın sen?" Diye ekledim.
"Evet." Yazdı. Neredesin? Kiminlesin? Diyip boğmak istiyordum da, kaçmaması için çeneyi kapalı tutmam daha çok gerekiyordu. Ben mesajını açıp düşünmeye dalmışken yeniden yazıyor olduğunu gördüm, "Canım sıkılıyor."
Zafer kazanmış gibi gülümseyerek, "Neden?" Yazdım. "Kiminlesin ki?" Kenardaki bey amca yeniden boğazını temizleyince bu kez telefonu gece moduna alıp arkama yaslanarak mesaj beklemeye başladım.
"Erkan, Esen, Doğa..." yazdı. Üç nokta? Dahası da vardı yani bu listenin. Ve hâlâ ayrılmamıştı o kızdan. Sormaya da cesart edemediğim için üzülmek yerine, "Doğa'nın yanında beni düşünüyor, bana yazıyor." Diyip kendimi motive etmeye çalıştım. "Bittiğinde yazarım sana." Diye cevap verip online oluşunu izledim. "Tamam. Görüşürüz." Yazıp uygulamadan çıktı. Ekranı kapatarak telefonu yeniden avucumun içinde döndürmeye başladım. Esen'e yazıp olan biteni sormak istiyordum. Ama yanında sevgilisi Erkan da olduğuna göre yazmamam gerekiyordu. Ayrıca kız bulduğu her fırsatta Doğa'yla yapmış olduğu konuşmaları bana anlatıyor, bir sürü ekran fotoğrafı yolluyordu. Yani Doğa ve Kaya'nın arasının ben ortaya çıktığımdan beri fazla bozuk olduğunu dördümüz de biliyorduk. İç çekerek arkama yaslanıp konferansın bitmesini beklemeye başladım. Fuck buddym sevgilisiyle otururken ben de burada yaşlı amcalarla öksürükleşiyordum. Adalet miydi bu? Kimin bedduasını yemiştim?( Doğa hariç. )