"Lan gerizekalı!"
Gülerek, "Efendim canımın içii" diye cevap verdim. Hattın ucunda Kaya, uçaktan iner inmez yaralı bacak fotomu görmüş de azarlamak için aramıştı.
"İki dakika duramadın mı lan yerinde?" Diye sordu bu kez.
Napıyodu bilmiyorum ama nefes nefese gibiydi. "Hee rahat battı." Dedim. "Öyle canım sıkıldı bacağıma isveç çakısı sokayım dedim."
İşin kötü yanı gülmeye yeltendiğimde nedenini bilmediğim bir şekilde bacağım sızlıyordu. Acilden yeni dönmüştük. Beni direkt bizim eve getirip anneme teslim etmişlerdi. Kadıncağız da tek eli belinde diğeri ağzında şok içinde beni izlemişti.
Kaya'nın sadece küfür ederek cevap verdiğini duyunca, "Hatta..." dedim. "...Çok düşündük ne çakısı soksak diye. Oy birliğiyle İsveç çakısına karar verdik." Dedim. Hattın öbür ucundan yine bir, "Gerizekalı." Sitemi gelince gülüp, "Çünkü önemli olan boyu değil işlevi." Dedim. Sonra kahkahayı basan da tek ben oldum. Çünkü Kaya Bey'in yanıtı telefonu yüzüme kapatmak oldu.
Elimdeki telefonu kenara fırlatmadan önce derin bir nefes alıp tepemde dikilen anneme baktım. Kadın ya şokla yarım saattir o şekilde dikiliyordu ya da balmumu heykelini yapıp bizim salona koymuşlardı.
"Anne." Dedim.
Ağzının üstündeki elini kaldırmadan, "Söyle." Dedi.
"Bir bira açsana be."
Cıklayıp bana arkasını döndü. Başladı mutfağa doğru yürümeye. Gülümseyerek yerde sürüklediği terliklerini izledim. Normal şartlar altında bira istesem getirmezdi. Ama bugün henüz tüm şansımı kullanmamış olmalıydım ki yanında bir de Doritos Alaturca açıp kucağıma bıraktı.Keyifle biramdan büyükçe bir yudum aldıktan sonra bir terslik hissettim. Annem gitmek yerine karşımdaki koltuğa oturmuş beni izliyordu. Kaşlarımı çatıp, "Noldu?" Diye sordum. Bu kez kollarını göğsünde bağdaştırıp, "Anlat bakalım." Dedi.
Sessizce cipsime uzanıp ağzımı iyice doldurduktan sonra yarım ağızla, "Cansın anlattı ya" diye cevap verdim. Yüzünü buruşturup, "Düzgün ye şunu." Dedi. "Yarayı sormuyorum, bugün okuldan aradılar."
Tüm tadımı iki dakikada kaçırmıştı işte. Derin bir nefes alarak kucağımdaki cips pakedini kenara ittim. "Ne dediler?" Diye çıkıştım. "Ben miymişim suçlu olan?"
Gerilemesini beklerken o da benim gibi kaşlarını çatarak, "Alper ne bu halin?" Diye yükseldi. Ne varmış halimde? Der gibi baktım. Neyimden haberdardı da şimdi böyle hesap soruyordu?
"Önce yüzmeyi boşladın. Yarışlara birkaç ay kala toparlanırsın sandım ama şu haline bak!" Diye gürledi. Gittikçe sesinin yükseliyor oluşu komik gelmişti. Gülüp, "Boşlamadım yüzmeyi." Dedim. "Konu nasıl buraya geldi?"
Derin bir iç çekerek arkasına yaslandı. Yıllardır sarıya boyatıyor olduğu saçlarının dibi gelmişti. Alnındaki belli belirsiz kırışıklıklar son zamanlarda artmış gibiydi. Stresli görünüyordu. "Aylarca yüzmeyip bir ayda antrenman yapsam bile yarışlarda hep birinciliği alıyorum anne." Dedim. "Sigara içmeme rağmen iki üç yıllık çalışmayla geçemiyor adamlar beni." Ki geçseler de sikimde değildi. "Buna mı sıktın canını?" Diye sordum.
"Okulda dışlanıyor musun?" Diye sordu. Kaşlarımı şaşkınlıkla havaya kaldırıp yüzümdeki gülümsemeyi büyüttüm. "Neden böyle düşündün?" Diye sordum merakla.
"Emre neden seninle kavga etti Alper?" Diye sordu. Sorudan daha çok sitem gibiydi. "Çok hoş bir çocuktu." Diye mırıldandı.
Bıkkınlıkla suratımı kaşıdım. "Geçer barışırız biz." Diye homurdandım bu kez. "Sıkma canını böyle şeylerle." Sonra gülümseyip, "Ayrıca dışlanma falan yok." Diye ekledim.
Başını sallayıp yerinden kalktı. Tek elini bana doğru uzatıp, "Şu bacağın iyileşir iyileşmez antrenmanlara başlıyorsun." Dedi. "Kavga gürültü de yok."
Kafamı sallayıp, "Kavga gürültü yok." Diye onayladım.