Aradan geçen bir hafta sanki bir yıl gibi gelmişti.. Törenler, anmalar, gözyaşları.. Jessica nın güzel kalbi içindi herşey. Bedenen artık atmayan ama herkesin ruhunda atan kalp..
Kasada okuttuğum iki paket sigaranın parasını ödeyerek cebime yerleştirdim. Marketten çıkar çıkmaz birinin ucunu ateşleyip dumanını soğuk havaya üfledim. Otobüsü kaçırdığım için büyük ihtimalle ilk derse yetişemeyecektim. İkinci derse girmeye karar vererek durağa yürüdüm. Yaklaşık on dakika sonra otobüs gelince kendimi ilk gördüğüm boş koltuğa attım. İçimde ki huzursuzluk hissiyle kulaklıklarımı kulağıma yerleştirip kendimi şarkıya teslim ettim.
'Günaydın!' Laura nın gülümseyişine karşılık bende günaydın diyip tebessüm ettim. 'Umarım önemli birşey kaçırmamışımdır' Laura kafasını hayır anlamında sallayarak kapıda kendisini bekleyen arkadaşlarının yanına ilerledi. Kafamı sıraya gömerek bugünün hemen bitmesini diledim. Fazla birşey istemiyordum ki?.
Öğle arası gelince kantine gidip açlığımı bastıracak birşeyler aldım. Benim gizli yerim olan-pek gizli değil biliniyor ama kimse gelmiyor-yangın merdivenlerinin bulunduğu odanın kapısını açıp bir köşeye oturdum. Burası oldukça sessiz ve huzur vericiydi. Buraya gelerek kendimi diğerlerinden soyutladığım falan yoktu. Sadece yakınımda olsalar onlarda zarar görürlerdi. Hepsi bu.
'Ne zaman dışarıya çıkmayı düşünüyorsun?' Okuduğum kitabı baş ucumda ki komidine koyarak derin bir nefes verdim. 'Dışarının benim için güvenli olmadığını sende biliyorsun abla' Bilmem kaçıncı elbisesini deneyerek bana döndü 'Bence bu kırmızı çok hoş oldu. Sence?' Gözlerimi devirerek ayaklandım 'İşte bu yüzden' diyerek odadan ayrıldım. Arkamdan adımı seslensede dönüp bakmadan salona indim. O da beni anlayamazdı. Gerçi anlamaya çalışmıyordu bile.
Kafamı gömdüğüm sıramdan dürteklenerek uyandırıldım. Kafamı kaldırdığımda başımda dikilen Bay Erıc ile göz göze geldim. Benden bir açıklama bekler gibi bakıyordu yüzüme. Ama ben konuşmamakta ısrarcıydım. Elini sıraya hızla vurarak öfkeli gözlerini gözlerime dikti. Biraz da olsa ürksemde tepki veremedim. İnsanların bana bu şekilde davranmasına alışmıştım çünkü. 'Bir daha seni bu şekilde görmeyeceğim! Anladın mı?!' Sesi o kadar yüksek çıkmıştı ki kulağımın ağrıdığına eminim. 'Anladın mı diyorum!' Kafamı salladım gözlerine bakarak. Pek tatmin olmasada kibirli suratıyla arkasını dönüp dersi anlatmaya devam etti. Pekala benden nefret edebilirlerdi. Ama bana her zaman bu şekilde davranmaları fazla ağır değil miydi? Artık kaldıramayacak duruma gelmiştim çünkü.
Çıkış zili çalınca tüm eşyalarımı çantama doldurarak sınıftan çıkarken Laura arkamdan seslendi. 'Beklemeyecek misin?' Mahçup bir şekilde arkamı döndüm ama yanıt veremedim. Laura koluma dokunarak 'İyi olduğuna emin misin?' diye sordu. Yüzünde endişeli bir hal vardı. Bu soruyu en son ne zaman duyduğumu hatırlamıyordum bile. Gözlerim dolunca akmaması için uzun bir süre kapadım. Bana iyi misin diye sorarak midemde kelebekler uçuşturduğunu bilmiyordu. 'Hadi gidelim. Dershaneye geç kalıcaksın.' diyerek endişeli halini atmaya çalıştım. 'İyi olmadığını sende biliyorsun bende.' ısrar ediyordu. Ama ona anlatamazdım ki içimde kopan fırtınaları. 'Otobüsü kaçıracağız hadi.' diyerek kapıya doğru yürüdüm. Pes ederek yanıma geldi ve birkaç dakika sonra gidecek olan otobüse binmeye çalıştık.
'Konuşabilir miyiz?' Jimin'in duygu yüklü ses tonuyla söylediği cümle bir an için duraklamamı sağlamıştı. Otobüsün merdiveninden geri inerek yanına ilerledim. Laura ya seslenerek 'Laura ben diğer otobüse bineceğim.' anlayışla kafasını sallayarak otobüsün içinde gözden kayboldu. Ne konuşacağını merak etsemde sormadım. İlgili görünmek istemiyordum. 'Sadece iki dakikanı alacağım merak etme' kafamı sallayarak konuşmasını bekledim. Bir süre gözlerini etrafta gezdirdikten sonra kısık sesle konuştu. 'Yürümeye ne dersin? Burası fazla kalabalık' Benimle konuştuğunun görülmesinden utandığını biliyordum. Belli etmemeye çalışsada apaçık ortadaydı. Sonuçta benim gibi biriyle kim konuşmak isterdi ki? Haklıydı. Sesimi çıkarmadan yürümeye başladım. Arada bi ağzını aralıyor ama cümleye nasıl başlayacağını bilemiyordu. Konunun Jessica ile ilgili olduğuna yüzde yüz emindim. Başka ne olabilirdi ki çünkü. 'O gece..sende okuldaydın' ses çıkarmadan toparlamasını bekledim. 'Jessica...Jessica sana herhangi birşey...söyledi mi?' Jessica demekte güçlük çekiyor, doğru kelimeleri bulmak için arada bir duraksıyor ve gözlerinin dolmamasına özen gösteriyordu bunu gerilen yüz halinden anladım. Yüzüm hiçbir tepki vermek istemiyordu. Bulanmaya başlayan midemle kafamı yukarıya kaldırıp gözlerine baktım. Sanki Jessica yı geri döndürmek benim elimdeymiş gibi bir umutla bakıyordu. Ama öyle olmadı. 'Hayır. Hiçbirşey söylemeden yanımdan geçip gitti.' dememle yüzündeki kırılmışlık hissi kendini baş gösterdi. Elini saçlarının arasından geçirerek bir o yana bir bu yana yürümeye başladı. Ben ise hiçbir şey yapmıyordum. Gözlerimle o nereye giderse takip ediyordum. En sonunda dayanamamış ve ağzımı aralamıştım. 'Senin yüzünden olmadı.' olduğu yerde durup bana baktı. Ne tepki vereceğini veya ne söyleyeceğini umursamadan sözlerime devam ettim. 'O çok iyi kalpli ve güzel bir kızdı. Tanrı onu çok fazla sevmiş olmalı ki yanına erken çağırdı. Hepsi bu.' Cümlemi bitirdiğimde kafamı bulutlanmaya başlayan gökyüzüne kaldırıp derin bir nefes verdim. Gözlerinin üzerimde olduğunu hissediyordum. Cebimde ki paketten bir sigara çıkarıp ateşledim. Dumanını derince dışarıya vererek geri geri adımlarla yürümeye başladım. Yanından ayrılırken son sözlerim bu oldu. 'O gökyüzünde. Daima yukarıya bak. Hissedeceksin.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEBELIG//Park Jimin
Random'Sisli bir gökyüzünde gün ışığını aramak gibiydi onu sevmek. Umut değil acı vadederdi..