'Bence tuzu iyi olmuş.' Laura nın sözüne karşılık kafamı sallayıp önümdeki domatesleri dilimlemeye devam ettim. 'Bu kadar domates yeterli demiştik. Neden hala dilimliyorsun?!' Laura elimdeki bıçağı alıp beni mutfak masasının sandalyesine otutturdu. Önüme diz çöküp sorgular şeklindeki bakışlarını üzerime dikti. 'Çok dalgınsın. Kesin bir sorun var.' Mavimsi gözlerine bakıp ne kadar ısrarcı olduğunu oradan bile anlayabilirdiniz. Bu seferde ısrar edicekti. 'Tanrı aşkına benden sorunlar eksik olur mu? Ben sorunun ta kendisiyim zaten.' Derin bir nefes alıp ayağa kalktı. 'Israr etmeyeceğim. Az çok tahmin edebiliyorum zaten.' Sırıtarak ocağın başına geçip yemeği karıştırmaya devam etti. Aldırmayarak masanın üzerinde bulunan şişeden bardağa su doldurup içmeye başladım. Kapı çalınca Laura bana yan bir bakış atıp kapıya doğru ilerledi. 'Hoşgeldin anne! Bugün misafirimiz var.' Bu kız delirmişti. Her ne kadar akşam eve gideceğimi söylesemde bu gece burada kalmamı istiyordu. En sonki başıma gelenlerden şüpheleniyordu. Daha önce tanımadığım birilerinin evinde kalmak beni huzursuz edicekti doğal olarak. 'Hoşbuldum kızım. Kimmiş o şanslı misafirimiz?' İçim az da olsa huzurla dolmuştu. 'Gel anne tanıştırayım.' Laura ve annesi mutfak kapısının eşiğinde durarak beni incelemeye başladılar. Ayağa kalkıp gülümsemeye çalıştım. 'Merhaba efendim.' Laura nın annesi yanıma yaklaşıp yere eğik olan başımı parmak uçlarıyla kaldırdı. 'Kızım senin bu halin ne böyle? Çökmüşsün resmen!' Hayır benim için endişelenmemeliydi. 'Ben iyiyim efendim. Merak etmeyin.' Kaşlarını çatarak Laura ya döndü. 'Arkadaşına iyi bakmıyor musun yoksa?' Laura ellerini kaldırıp iki yana salladı. 'Laura bana gayet iyi bakıyor efendim. Herşey yolunda.' Bana doğru dönüp güzel yüzüne yakışan gülümsemesini sundu. 'Hadi bakalım masayı kurup şu hazırladığınız enfes yemeklerin tatlarına bakalım.' Kadın ya melek olmalıydı yada Tanrı nın bana iyi davranması için göndermiş olduğu bir varlık. Düşüncelerimden kurtulup gülümsedim. 'İzin verin kendimi tanıtayım. Tanımadığınız birini misafir etmeniz içimi huzursuzlukla kaplar çünkü.' Kadın ellerini çırpıp tezgaha yöneldi. 'Boşver önemli değil. Zamanla tanırız zaten. Gerilmene gerek yok. Keyfine bak tatlım.' Ben şoka uğramış bir şekilde dikilirken Laura kahkaha atarak yanıma geldi. 'Hadi Hanuel masayı kuralım.'
Laura nın annesi babası ve erkek kardeşi oldukça iyi insanlardı. Keyifli geçen yemeğin ardından Laura yla ikimiz kupalara kahveleri dolduruyorduk. 'Aileni çok sevdim. Çok sıcakkanlılar.' Gülümseyip elini omzuma koydu. 'Onlar artık seninde ailen sayılır Hanuel. Yalnız olmadığını görmüş oldun.' Cevap vermeyip kupaları tepsiye yerleştirdim. Ben yalnız biriydim ve yalnız kalmak benim cezamdı. Her ne kadar artık çevremde bana değer veren insanlar olmaya başlasada bunu değiştiremezdim. Koltuklara oturup kahvemizi yudumlamaya başladık. 'Eviniz nerede Hanuel? Buraya yakın mı?' Annesinin sorduğu soru tebessüm etmemi sağlamıştı. 'İki sokak aşağıda efendim.' Başını sallayıp kahvesini masaya koydu. 'Ailen ne işle meşguller?' Babasının sorduğu soru kalbime saplanan acıyı sızlatmaya başlamıştı. Sonuçta bilmiyorlardı onlara kızmaya hakkım yoktu. 'Annem ben 13 yaşındayken kanserden öldü efendim. Babamıda iki yol sonra trafik kazasında kaybettim.' Yüzleri hüzünlü bir ifade alınca gülümsemeye çalıştım. 'Evde tek mi yaşıyorsun yani?' Annesi tedirgin olmaya başlamıştı. 'Emıly le birlikte kalıyorum efendim. O annemin en yakın arkadaşıdır. Babamla geçirdiği trafik kazası yüzünden konuşma yeteneğini kaybetti. Ama bana en güzel şekilde bakıyor.' Kalbime kalsa asla bunları söylemezdi ama mantığımla hareket etmek zorundaydım. Laura ayağa kalkıp yanıma geldi ve kolumdan tutup beni ayağa kaldırdı. 'Peki ebeveynler bu kadar aile bilgilendirmesi yeter. Biz yukarıya çıkıyoruz.'
'Kızım sen çıldırdın mı?! Annenler görürse ne olacak?' Elinde ki iki şişe içkiyi yiyeceklerle dolu olan masanın üzerine katıp diz çöktü. 'Onların ruhları bile duymaz.' Kaşlarımı çatıp elimi iki yana salladım. 'Katiyen olmaz Laura.' Kolumdan tutup yanına otutturdu. Kapağını açtığı şişeyi bana uzatarak sırıttı. 'Hadi iç artık. Ha bu arada paketi de çıkar.' Oflayıp sigara paketini çıkarttım. Çakmağı isteyip avucunu açtı. Siyah çakmağı avucunun içine atıp paketten kendime de sigara çıkardım. 'Oha! Oha! Oha! ' Ağzında ki sigara yı püskürüp çığlığı basarken elimle ağzını kapatıp kafasına bir tane vurdum. 'Ne bağırıyorsun manyak?!' Ayağa kalkıp zıplamaya başladı. 'Yemin ederim bu Jimin in çakmağı. O demi doğruyu söyle. Tanrım gerçekten de onun. Ne ara verdi sana? Ne zaman buluştunuz? Sen mi istedin o mu verdi? Yoksa-' Ağzını tekrar kapatıp yere otutturdum. 'Jimin in değil saçmalama.' Sırıtarak bakıp o sinsi bakışını yüzüne yerleştirdi. 'O zaman neden üstünde P. Jimin yazıyor?' Bu sözle bende afallamıştım. İsminin yazılı olduğu çakmağı neden versin di ki? Şişeyi elime alıp kafama diktim. Sarhoş olmak şuan umurumda değildi. Laura ya açıklama yapmak için uzun bir gece olacaktı çünkü. Ve bunu kalbim kaldırır mıydı bilmiyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEBELIG//Park Jimin
Random'Sisli bir gökyüzünde gün ışığını aramak gibiydi onu sevmek. Umut değil acı vadederdi..