Selam değerli okuyucularım!
Biliyorum neredeyse iki haftadır bölüm gelmedi :(
Bölümlerin geç gelmesi inanın beni de fazlasıyla üzüyor.
Derslerin ve rutinimin yoğunluğu nedeniyle yazmaya pek zamanım olmuyor. 😞
Umarım bu bölüm ile telafi edebilmişimdir.
İyi okumalar❤️
Kolumdan dürtüklenip uyandırılmaya çalışırken yüzümü daha fazla gömdüm sıraya. 'Hadi ama Hanuel...Kalk bari ateşine bakayım.' Laura kulağıma eğilip fısıldadığında pes ederek başımı kaldırdım. Fakat gözlerimi açamıyordum. Öyle çok acıyorlardı ki. 'Ateşin birazcık var. Dersten sonra revire gidelim ha?' Başımı iki yana sallayıp zorla açabildiğim gözlerimi devirdim. 'Gerek yok. İyiyim ben.' Laura tavrıma omuz silkti. Ben ne dersem diyeyim o revire gidilecekti zaten. Titreşime aldığım telefonumun mesaj sesiyle irkildim. Mesaj Adrian dan gelmişti.
'Teneffüste kantine gelmeyi unutma. Sakın diyorum bak >.< '
'Kendimi iyi hissetmiyorum. Galiba gelemeyeceğim. Uyku iyi gelicektir. ^.^ '
'Ah hadi ama Hanuel. Sözün vardı. •_• '
İstemeyerek de olsa tamam yazıp gönder tuşuna bastım. Ne diye bunu yapmıştım ki şimdi?
'Alın bakalım hanımlar kahveler benden!' Adrian iki kahve bardağını önümüze koyup sandalyesine oturduğunda tebessüm ettim. 'Teşekkürler.' Omzumu patpatlayıp güldü. 'Lafımı olur.' Laura sandalyesinde ayaklanıp bardağını Adrian a uzattı. 'Herşey için saol dostum ama benim buluşmam gereken biri var.' Adrian anlayışla başını sallayıp gülümsedi. Başıma ani bir acı saplanmış midem bulanmaya başlamıştı. O pisliğin yanına gitmesine kendi ellerimle izin veriyordum. Fakat başka çarem yoktu. Napacağım diye düşünmekten günlerce uyuyamamış ve kafayı yiyecek duruma tekrar gelmiştim. Söylemenin iyi bir fikir olmadığına karar verdiğimde sabaha karşı 4 tü. 'İyi misin? Yüzün bembeyaz oldu.' Gözümü daldığım kahve bardağından ayırarak gözleriyle birleştirdim. 'Evet gayet iyiyim.' Endişeli ses tonu beni daha fazla sinirlendirdi. 'Hiç öyle görünmüyorsun. Kalkalım mı?' Başımı olumsuz anlamda sallayıp bardaktan bir yudum aldım. Normalde olsa gitmek için can atardım. Ama şimdi bize doğru yaklaşan bir Park Jimin görünce düşüncelerim tepetaklak oluverdi. Elini sanki sinirliymişçesine geçirdiği saçlarını geriye doğru attı. Yüzündeki alaycı gülümseme ile sandalyeyi sertçe çekip oturdu. 'Merhaba çocuklar! Üzgünüm öyle güzel sohbet edip takılıyordunuz ki dayanamayıp geldim.' Son cümleyi gözlerimin içine bakarak söylemesi öksürmeme sebep oldu. 'Merhaba Jimin. İyi ki de geldin. Bay Erıc tarafından çağırıldım ve Hanuel tek başına kalıcak diye üzülüyordum.' Napıyorsun dercesine Adrian a gözlerimi diktiğimde sandalyesinde ayaklanıp bardağı Jimin e uzattı. 'Size iyi takılmalar. Sonra görüşürüz.' Çattığım kaşlarım ve sinirden pörtleyen gözlerimle Adrian a ölümcül bakışlar atarken sırıtarak yanımızdan uzaklaştı. Bu arkadaşlarımın derdi neydi? 'Bay Erıc bugün okulda değil.' Jimin in gülerek söylediği cümle sinirlerimi biraz olsun yatıştırmıştı. Yine o hareketi yapıyordu. Gülerken başını arkaya atıyor daha sonrasında utanmış haliyle ensesini kaşıyıp tebessüm ediyordu. Fazla baktığımı düşünüp kafamı önüme eğdim. Aklımda o kadar çok soru işareti vardı ki. Ama ağzımdan hiçbiri çıkamıyordu. Aklımı okumuş olmalı ki düz ses tonuyla sordu. 'Bir sorun mu var?' Evet o kadar çok sorun var ki. Mesela şuan burada benimle oturup neden kahve içiyorsun? Neden masamıza gelip oturuyorsun? Neden tuhaf hareketlerde bulunuyorsun? Neden geçen ki maçta bakışların korkunçtu ve şimdi neden böylesin? Ve en önemlisi neden benim gibi iğrenç biriyle herkesin içinde konuşabiliyorsun? Etrafdakilerin benimle konuştuğun için iğneleyici bakışlarına nasıl maruz kalabiliyorsun? Tüm bu aklımdakileri yutup kısık bir ses tonuyla cevap verdim. 'Hayır.' Kahveden bir yudum alarak ellerini tekrar ceplerine yerleştirdi. 'İyi o zaman.' Omuz silkip verdiği bu cevap nedenini bilmediğim bir şekilde sinirlendirdi. 'Nasıl bu kadar umursamaz olabiliyorsun?! Nasıl şuan benimle burada oturup konuşuyorsun? Bana nasıl katlanıyorsun? Etrafda ki insanların iğneleyici bakışlarını nasıl kaldırabiliyorsun? Geçen maçta ki bakışlarını ve şuan ki rahat tavrını nasıl yapabiliyorsun?...' Gözlerimi tekrar açıp kapadım ve derin bir nefes aldım. 'Sen nasıl birisin Park Jimin?' Arkama yaslanıp gözlerinin içine baktım. Düşüncelerimi kustuğum için omuzumdan bir yük kalkmıştı sanki. Fakat verdiği cevap omuzumdaki yüklerin iki katını bana geri yüklemişti.
'Kalbimin içinden bakarsan hepsini öğrenebilirsin aslında...'

ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEBELIG//Park Jimin
Diversos'Sisli bir gökyüzünde gün ışığını aramak gibiydi onu sevmek. Umut değil acı vadederdi..