Gözlerimden akan yaşlar her ne kadar konuşmamı engellese de ben susmadan devam ediyordum. 'Abla yemin ederim gördüm diyorum. Bana neden inanmıyorsun. İkisi birlikteydi. Odadan sesler geliyordu. Bende o tarafa yöneldim ve kapı aralıklıydı. Onları gördüm. Babam ve-' 'Yeter! Yeter diyorum sana! Bu saçmalığı bir daha duymayacağım! Sözlerine dikkat et. Babam duysa ne kadar üzülür. Böyle birşey olamaz. Olmayacak da.' inanmıyordu. Onu inandıramıyordum. Gerçekleri onun da bilmeye hakkı vardı ama o bilmemekte ısrar ediyordu. 'Abla sana yemin ederim gördüm diyorum.' Başını bir o yana bir bu yana sallıyordu. İnanmak istemiyordu. 'Daha fazla saçmalama. Böyle birşey dediğini ne ben duydum ne de sen düşündün tamam mı? Bir daha açma konuyu.' Hızlıca odadan çıktı. Ben ise gözyaşlarımla başbaşa kaldım. Onu inandıramamıştım. Babamı o kadar çok severdi ki böyle birşey yapacağını aklının ucundan bile geçiremezdi. Bende severdim. Ama gördükten sonra ona karşı güvenim son derece azalmıştı. Aldatmak ne kadar güven verici olabilirdi ki?
Akşam yemeği için Emıly odamı tıklattığında yavaşça yatağımdan kalktım. Dizlerim tutmuyordu. Avuçlarımın içleri durmadan terliyor yüzümden soğuk terler akıyordu. Pencereden esen soğuk rüzgara aldırmadan tenimi ele geçirmesine izin vermiştim. Merdivenlerden inerek beni masada bekleyen aile fertlerine zoraki gülümseyerek yemek masasına oturdum. Karnım ağrıyordu. Karnımın ağrısı bacaklarıma vuruyor kıpırdayamıyordum. Babam elindeki kaşığı sertçe bırakarak gözlerini bana dikti. 'O yemek bitecek. Biliyorsun değil mi?' Yemek istemiyordum. Canım birşey istemiyordu. 'Aç değilim.' Evet acıkmıştım. Ama bu yemek yiyeceğim anlamına gelmiyordu. 'Hasta falan mısın?' Emıly sanki beni çok umursuyormuş gibi meraklı bir soru sormuştu. Tanrı aşkına aç değilim demekle hasta olmanın ne alakası vardı?! 'Canım istemiyor demedim. Aç değilim dedim.' Ani çıkışımla afalladı. Ona sabrım kalmamıştı. 'Size afiyet olsun' diyerek masadan kalktım. 'Otur şuraya. Ayrıca Emıly den özür dile. Ve bir daha onunla böyle konuşma!' Ne demiştim ki ben bunu söylüyordu. 'Ben yanlış birşey söylemedim baba.' Koşarak odama çıktım. Ve tüm gece hıçkırıklarım eşliğinde dolunayı izledim.
Yaşadığım en kötü gecelerden biri daha aklıma gelirken kaldırımlarda zikzaklar çizerek yürüyordum. Yavru bir köpek peşime takılmış ben ne tarafa doğru yürüsem peşimden geliyordu. Dar bir sokağa girdiğimde peşimden gelmeyi bıraktığını farkettim. Arkamı döndüğümde hareket etmeden sokağın başında durmuş bekliyordu. Bu sokak diğerlerine göre daha karanlık olduğu için korkmuş olmalıydı. Elimdeki sigara izmiratini yere atıp parmak ucumla ezerek yanına ilerledim. Peşimden gelmeye başlamıştı. Hafif tebessüm ederek parka kadar bana eşlik etti. Bankın birine oturdum ve bulutlu geceyi seyre daldım. Her bir zerreme kadar yaşadığım o kötü anılar ve olaylar zihnimde tekrar tekrar yenileniyordu. Sürekli aklıma geliyor ve peşimi bırakmıyordu. Çıldıracak gibi oluyordum. Dayanamıyor ve üstesinden nasıl geleceğim hakkında çareler bulmaktan yoruluyordum. Her gece hıçkırıklar arasında uyumak alışkanlık haline gelmeyi geçmiş bağımlılık yapmıştı bile. Ama bu elimde değildi. Geçmişim peşimi bırakmıyordu. Gerçi ne kadar geçmiş sayılabilirse.
Parkın başında unuttuğum yavru köpek yanıma doğru gelerek bacaklarıma yanaştı. Gözyaşlarımı elimin tersiyle silerek yanına çömeldim ve başını okşadım. Hayatta hala sevgi diye bir kavram vardı değil mi? Varsa sevgi derseniz tereddütsüz bu yavru köpeği gösterirdim. 'Hey! Tina! Buraya gel kızım!' Kafamı kaldırdığımda Kate in bize doğru yaklaştığını gördüm. Avuçlarımın içi cayır cayır yanarken güçlü durmaya çalıştım. Yavru köpekde arkasını döndüğünde koşarak ona sarıldı. 'Saatlerdir seni arıyorum. Senin için o kadar endişelendim ki.' Anlaşılan köpeğini kaybetmişti ve şimdi de kavuşmuşlardı. Gözleri beni bulunca konuşma gereği duydu galiba. 'İyi akşamlar. Köpeğim Tina. Öğle sonundan beri arıyordum ve her yere didik didik bakmıştım. Sonunda bulabildim. Ayrıca teşekkür ederim. Yani sonuçta ona kötü davranabilirdin.' Ona kötü davranmak. Her ne kadar sakin durmaya çalışsam da şimdi sinir katsayım yükselmişti. 'Rica ederim. Ama köpeğine kötü davranmazdım. Asla.' Beklemediğiniz anda beklemediğiniz kişiyle karşılaşmak, onun sizde hatırası olması ve sizi hakkı yokken sinirlendirmesi. Bunlar bu gece için fazla değil miydi? 'Pekala. İyi geceler.' Sonunda gidiyordu. Cevap beklesede hiçbir şey söylemedim ve gidişini izledim. Yaşadıklarımızdan sonra o da beni son derece öfkeyle suçluyordu ve hiç tanımamış gibi yapıyordu.
'Kate gelicek birazdan. İstersen bu akşam odaya uğramayacak şekilde ne işine lazımsa al.' Ablam odanın içinde bir o yana bir bu yana koşturuyor ve hazırlıkların eksik olmaması için elinden geleni yapıyordu. 'Tamam abla alacağım merak etme ve sizi rahatsız etmeyeceğim.' Elinde ki telefonu tuşlayarak Kate in ne zaman burada olacağını sordu. Masanın üzerinden kitabımı alarak odadan çıktım. Aşağıya indiğimde Emıly öylece televizyona bakıyordu. İzlemiyordu sadece bakıyordu. Diğer koltuğa oturarak kitabımı okumaya başladım. Arada bir de Emıly e göz ucuyla bakıyordum. Kapı zili çalınca ablam hızla merdivenlerden inerek kapıya ulaştı. Onun bu haline gülerek kafamı kapıdan tarafa çevirdim. Onlar birbirlerine sarılıp yukarıya çıktıklarında bende yiyecek birşeyler almaka için mutfağa girmiştim. Of abla! Aldığımız abur cuburların neredeyse hepsini yukarıya stok etmişti. Bir bardak kola doldururken elimin titremesiyle kolayı üzerime dökmüştüm. Lanetler yağdırarak yukarıya doğru çıktım. Tam kapıyı tıklatacakken aralıklı olduğunu gördüm. İçeriye göz atınca gördüğüm manzarayla olduğum yerde kaldım. Ne kapıyı tıklatabildim ne de öylece açabildim. Onların birbirlerini öperken görmek üzerime ardı ardına bin tane taşın yağmasıyla eş değerdi. O an şunu düşündüm 'keşke o bin tane taş yağsa.'

ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEBELIG//Park Jimin
Aléatoire'Sisli bir gökyüzünde gün ışığını aramak gibiydi onu sevmek. Umut değil acı vadederdi..