'Ne yaptım dedin!?' İkiside kocaman açılmış gözleriyle bana bakarken kırkıncı cips paketini alışveriş sepetine yerleştirdim. 'Evet doğru duydunuz. Her yerden engelledim onu.' Sanki hiçbir şey olmamış gibi cevap verip önüme döndüğümde sinirden kudurmaya başlamışlardı bile. 'Ya Hanuel delirdin mi?! Çocuk daha kaç kere adım atmalı anlamıyorum! Tamam anlıyorum seni ama neden araya kocaman bir buz dağı katıyorsun ki şimdi!' Laura tek nefeste söylediği cümleyi bitirdiğinde ellerini beline yerleştirmişti ve korkunç bir bakış atıyordu. Adrian ın da ondan bir farkı yoktu. 'Laura haklı. Bu yaptığın kabul edilemez!' İkisine de göz devirip market arabasını diğer reyona doğru sürdüm. 'Bak bide hiç umursamıyor!' Onları duymamazlıktan gelip içki markalarına yoğunlaşmıştım bile. 'Çıldıracağım Adrian!. Gerçekten çıldıracağım!' Adrian ona katıldığına dair ses çıkardığında onlara doğru döndüm. 'Siz ikiniz benim özel hayatımla ilgili yorumlar yapacağınıza akşam ki partiye yoğunlaşsanıza.' Bana dik dik bakarak alışverişe devam ettiler. Aslında onların tarafından bakıldığında haklılardı. Ama kendime göre doğrularım ve haklı sebeplerim vardı. Bu yüzden kalp kırıkları yaşansada böyle olmak zorundaydı.
'Herşey hazır ve çok güzel görünüyor.' Tebessüm edip evi inceledim. Gerçekten de güzel olmuştu. 'E hazırlıklar bittiğine göre ben kaçayım artık.' Adrian kaşlarını çatarak yanıma geldi. 'Hiçbir yere gitmiyorsun prenses. Bu benim partim ve burada olmanı emrediyorum.' Yavru köpek bakışlarımı yönlendirdiğimde işe yaramamıştı. 'Bak lütfen ben olmasam daha iyi olur. Hem uykum var eve gidip biraz dinleneyim.' Kolumdan tutup koltuğa otutturdu. 'Pekala uykun varsa herkes gelene kadar yukarıda biraz uyu. Biz seni uyandırırız ha?' Israrcı ses tonuna karşılık pes ettim. Birazcık daha direnirsem sinirlenecekti. Omuz silkip arkama yaslandım. Bu gecenin hemen başlayıp bitmesini diliyordum. Ben hayallerimi kurarken kapı çaldı. Adrian yanımdan kalkıp kapıyı açmaya gittiğinde birkaç saniye sonra Jimin in sesini işittim. 'Hoşbuldum.' Hemen ayağa kalkıp üst katın merdivenlerini çıkmaya başladım. Tam o sırada Adrian seslendi. 'Bak Hanuel Jimin gelmiş!' Gözlerimi kapatıp yavaşça arkamı döndüm. Yüzünde ki ifadesiz ve solgun haliyle tekli koltuğa oturdu. Merdivenleri inip yanlarına gittim. Tam karşısında ki diğer tekli koltuğa oturduğumda gözlerimiz buluştu. 'Aaa Laura mutfakta yardıma ihtiyacın var gibi bence hemen geliyorum arkadaşım!' Adrian en iyi oyunculuğundan birini sergileyerek mutfağa doğru gitti. Gözlerim onun dışında heryere bakarken bazı süslemelerin diğerlerine uyuşmadığını farkettim. Böylece dakikalar almış başını giderken ikimizde konuşmadık. Kırıldığını biliyordum. Ama yapacak birşey yoktu. Başımın ağrısı şimdiden başlarken ilaçlarımı almayı unuttuğumu hatırladım. Ayağa kalkıp masanın üzerinde ki çantamdan ilaç kutularını çıkarıp mutfağa doğru ilerlerken çatılmış kaşları ve soğuk çıkan sesiyle beni durdurdu. 'O ilaçlar ne?' Geriye doğru adımlayıp ifadesizce yüzüne baktım. 'İlaç işte.' Ayağa kalkıp bir tanesini elimden aldı. 'Antidepresan HARİKA.' Harika nın üstüne basa basa söylemesinde ki mesajı almıştım. 'Hepsi öyle değil.' Diğerlerini gösterdim. 'Doktorun verdiği ilaçlar. Sakinleştirici, ağrı kesici ve ...nöbet geciktirici.' Dudaklarını şaşkınlıktan aralayıp kaşlarını havaya kaldırdı. Dudaklarının kuruduğunu farkettim o an. 'N-ne nöbeti?' Söyleyip söylememe arasında mekik dokurken mutfaktan gelen Laura ve Adrian beni kurtardı. Hızlıca elinde ki ilacı da alıp mutfağa gittim. Jimin bunun peşini bırakmayacaktı.
Parti son hızda devam ediyordu. Dans edenler, içkiyi fazla kaçırıp saçmalayanlar, uyuya kalanlar ve daha birçok insan tipi. Bense elimde ki şişeyle öylece merdivene oturmuş diğerlerini seyrediyordum. İçkiyi fazla kaçırmamam lazımdı. Kendimi sarhoşken hayal edemiyordum. Laura o şerefsizin teki olan sevgilisiyle beraber sarmaş dolaş bir şekilde merdivenleri çıkarken kaşlarım çatıldı. Laura sarhoşluktan dolayı çok kötü durumdaydı. Sürekli kahkaha atıyor bedeni onu taşıyamıyordu. O piçin de bundan yararlanacağını adım gibi biliyordum. Tam yanımdan geçerken kolundan yakalayıp kendime çevirdim. 'Laura nereye gidiyorsun?' Parmağıyla sanki yüzümde gülünç birşey varmış gibi yüzümü gösterip kahkahayı savurdu. 'Laura kendine gel!' Ama o beni duymuyordu tabi. 'B-bak sevgilim! Şu eziğe de a-acıyorum. O kadar kötü halde ki.' Ben napıyorsun dercesine bakarken yanında ki de gülmeye başlamıştı. 'Doğru değil mi Hanuel!? Haksız mıyım ha!? Hey millet sizde duyun! Bir erkek isteği dışında saldırıp kızlığına dokundu ve ele geçirdi diye diğer erkeklerle konuşamıyor bile! Öyle değil mi Hanuel!? Park Jimin i nasıl elinin tersiyle ittiğini anlat herkese hadi!' Gözlerimden yaşlar akmaya başlamış ayaklarım geri geri gitmeye çalışıyordu. Ama gidemiyordum. Sanki oraya çivilenip kalmış gibiydim. Laura bir türlü susmuyordu. Diğer tüm insanların gözü üzerimdeydi. B-bu gerçekten de utanç vericiydi. 'Kimsesiz biri olduğunu, ben ve Adrian dan başka konuşacak kimsenin olmadığını da anlat! Kaç kere intihar girişimlerinde bulunduğunu da anlat hadi! Neredeyse her gece evde ki o Emıly denen kadından yediğin dayakları ve işkenceleride anlat!' Hızla koştum. Arkama dönüp bakmadan hızla çıktım evden. Gözyaşlarım kontrolsüzce akıp duruyordu. Duvarın dibine çöküp başımı ellerimin arasına aldım. Gerçek olmamasını diledim. Gerçek olmamalıydı. En yakın arkadaşım bana bunu yapamazdı. Ağlamaktan delirmiş noktasına geldiğimde iki sıcacık el yüzümde yerini aldı. Gözlerim ağlamaktan bulanıklaştığı için kim olduğunu göremiyordum. Ama kollarını bana sarıp başımı omzuna gömdüğümde anladım. Jimin idi. Her seferinde araya mesafe koysamda o an yapamadım. Bana sarılıp sakinleştirmesine izin verdim. Kokusu mayıştırırken ağlamam dinmişti. Kafamı en güzel yerden kaldırıp gerçeklerle yüzleşmeye hazır değildim. Ellerini yüzüme yerleştirip başımı hafifçe kaldırdı. 'Sakinleştin mi?' Sesi huzur doluydu sanki. Eğik olan başımı evet anlamında salladım. Park Jimin en iyi ilaçtı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEBELIG//Park Jimin
Acak'Sisli bir gökyüzünde gün ışığını aramak gibiydi onu sevmek. Umut değil acı vadederdi..