Hayatımın artık hiçbir güzel sona ulaşamayacağını ve bu yönde ilerleyemeyeceğini kanayan burnumu iki saattir durdurmaya çalışırken anlamıştım. Saat sabaha karşı 4.30 du. Saçlarım ıslak bir biçimde omuzlarımdan dökülüyor ıslak kıyafetlerimle banyonun duvarına çökmüş öylece kanayan burnumu durdurmaya çalışıyordum. Canım da yanıyordu evet. Ama artık bunun bir anlamı yoktu. Çaresiz kalmanın dibindeydim. Bir insan ancak bu kadar çaresiz ve acı içinde olabilirdi. Kötü şeylerin canlı örneğiydim. Eğer en acı çeken insanlardan ve çaresizlerden birine örnek verecek olursanız beni listenin en başına yazmanızı isterim. Bu kadar acı çeken birine ben daha rastalamadım çünkü. Kanamayı bırakan burnumla beraber yavaş yavaş ayağa kalkmaya çalıştım. Ama yapamıyordum. Vücudum titriyor ve halsiz düşüyordu. Zaten bu bacaklarla tek bir adım bile atabileceğimi sanmıyordum. Odamın kapısı tıklatıldığında banyonun kapısı aralıklı olduğu için sesimin çıktığı kadar 'gir' komutunu verdim. Muhtemelen Emıly di. Seslenemediği için geldiğini haberdar edemiyordu. Birkaç dakika sonra odadan geri çıktı. Belki de evden çıktığımı düşündü. Tanrı ya yakarışlarımı birkez daha dile getirirken çoktan gözümün önüne siyah bir perde inmişti.
'Nerelerdesin sen? Tam bir haftadır okula gelmiyorsun. Ne oldu?!' Laura'nın binlerce cevapsız aramalarını henüz yeni görmüştüm. 'Cevap versene kızım. Ölüyorum meraktan. Lanet olsun ki evine geldim. Ama kapıda ki kadın beni geri gönderdi. Sahi kimdi o kadın?' Ah Laura o kadının kim olduğunu anlatmaya başlarsam oturur ağlarsın. 'Ben iyiyim Laura. Yarın okula geleceğim. Merak etme herşey yolunda.' Benim bile ufacık inanmadığım bu sözle karşımdakini nasıl ikna edicektim.? 'Bir haftadır yoksun ve herşey yolunda öylemi? S*ktir ya. Bu söze Jimin bile inanmadı.' Algılayamamıştım. Tam şuan algı yeteneğimi kaybetmiş durumdaydım. 'Ne? Ne dedin sen?' Jimin inanmadı ne demekti. 'Dün gelip seni sordu. Nerede olduğunu ve bir haftadır neden olmadığını. Bence onun hakkında söylediklerimi bir daha düşün.' Kahkahayı bastığında telefonu yüzüne kapattım.
'Ne gördün doğruyu söyle?!' Ablam beni kolumdan tutup odaya girdirdiğinde öpüştüğü kız arkadaşı da tepemde dikilmeye başlamıştı. 'Ben birşey görmedim. Yemin ederim. Lütfen bırakın gideyim.' Çatık olan kaşları daha gergin bir hal almıştı. 'Sen seversin kapı aralarından izlemeyi öyle değil mi?' Neyi kastettiğini anladığımda kalbime o an acı saplanmıştı. 'Ee ne yapacağız? Gidip birilerine söylerse?' Ablamın arkadaşı oldukça gergin ve telaşlıydı. 'Merak etme kimseye birşey söyleyemez.' Yutkunduğumda babamın onun hakkında ki gerçeği öğrendiğimde bana yaptığının aynısını yapacağını anlamıştım.
Anılarım bir bir zihnimde tekrar canlanıyorken okul merdivenlerini çıkmaya devam ettim. Yaralarımın bir çoğu iyileşse de hala acıyorlardı. Her basamakta bacaklarım git gide gücünü yitiriyordu. Umarım yüzümde ki morlukları ve patlayan dudağımın orada ki bir türlü iyileşmeyen yarayı birileri sormazdı. Gerçi ilk soracak kişi en yakınımdayken diğerleri neden sormasındı ki? Sınıfımın bulunduğu kata en sonunda çıktığımda sola doğru dönerken Jimin ile göz göze geldim. Yanından geçip gidiyorken kolumdan tutup eski yerime geri getirdi. 'Ne istiyorsun?' dedim güçlü çıkmasını istediğim ses tonumla. 'Bırak gideceğim. Rica ediyorum.' Ona konuşma fırsatını bilerek vermiyordum. Ondan duyacağım sözlerin bende bir etki bırakmasından korkuyordum. 'İyi misin?' Yumuşacık çıkan sesine karşılık gülmeye başlamıştım. Sinirden gülüyordum. Uzun süredir ilk defa mimiklerim gülmek adına çalışıyorlardı. Kendimi toparladığımda ciddi bir ses tonuna büründüm. 'Kusura bakma. İnsanların bana iyi olup olmadığını sormalarına hiç alışkın değilim.' Gerçekten de öyleydi. En son haftalar önce Laura nın sorusuyla duygusallaşmıştım. 'Eğer gerçekten de merak ediyorsan söylüyorum. İyiyim. Birşey olmadı. Herşey yolunda. Şimdi gidiyorum iyi günler.' Gözlerini sakinleşmeye çalışır gibi kapatıp tekrar açtı. 'Sadece iyi misin diye sordum. Ne olup bittiğini değil. Hayatının b*ktan gittiğini tahmin edebiliyorum. Madem iyisin sorun yok o zaman. Sanada iyi günler.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEBELIG//Park Jimin
Aléatoire'Sisli bir gökyüzünde gün ışığını aramak gibiydi onu sevmek. Umut değil acı vadederdi..