'Korkuyorum..' uzun süre konuşmadı. Öylece ıslak gözleriyle baktı bana. Dayanamayıp sordum 'Neden abla? Neden korkuyorsun?' Başını duvara yaslayıp gözlerini tavana dikti. Cevap vermeyeceğini anladığımda devam ettim 'Aşık olmak suç değil ki!?. Her insan sevebilir ve aşık olabilir. Korkmana gerek yok.' Cümlemi bitirir bitirmez sinirli gözlerle baktı. 'Aşk sandığın gibi değildir. Bu kadar küçümseme. Hiç beklemediğin bi anda seni bulur ve yüreğine o sancıyı saplar. Bunu aşık olduğunda anlayacaksın.'
Verdiğim nefesimin havada duman şeklini almasını izledim. Ablamla yaptığımız bu konuşma zihnimde canlanırken otobüsün geldiğini farkederek adımlarımı otobüsün merdivenlerine attım. Kışın gelmesi bu soğuk yüreğimi daha fazla buzlaştırıyordu. Sahi ne kadar olmuştu birine sarılmayalı? Gamzelerim görükecek kadar gülümsemeyeli? Birisiyle dertleşecek kadar konuşmayalı? Bunların hepsini unutmuştum. Yaşadığım şeyler beni bi yaşayan ölüden farksız yapmıştı. Cama kafamı yasladığımda ağırlaşan gözlerimi kapatmamakla kendimle savaşa girmiştim. Galip ben çıkarken okulun önündeki polis araçlarının lambaları yanıp sönüyordu. Bende dahil olmak üzere otobüsteki herkes orayı seyre daldı. Ne olduğunu öğrenmek için otobüsten inerken yaşanan izdihamdan tabikide kurtulamadım. Okulun bahçesine adımımı attığımda çoğu kişinin gruplar halinde birşeyler fısıldadıklarını gördüm. Sınıfıma çıkarken kafamda 'ne oldu acaba?' diye düşünmeden edemedim. Sınıfa girdiğimde ağlayan gözlerle karşılaştım. 'Ne oldu Laura?' dedim yanımda oturan sıra arkadaşıma. Dudağını büzerek kulağıma eğildi. 'Jessica... Dün gece araba çarpmış ve hayatını kaybetti.'
Ölüm. İşte hepimizin tek gerçeği. Genelde herkes korkar. Evet korkutucudur. Ama dediğim gibi tek gerçektir. Bir gün elbet hepimizin başına gelecek olan gerçek. Sadece ne zaman olacağını bilemeyiz. Böyle ansızın olunca da tüm dengemiz alt üst olur. Uçurumdan aşağıya itilmiş gibi oluruz. O yoktur artık hayatımızda. Onun yerini kimse tutamaz. Kabullenemeyiz ilk başlarda. Kapıyı açıp gelecekmiş gibi hissederiz. Ama o kapı artık hiç bi zaman o tarafından açılmaz. İşte o zaman tek gerçekle yeni karşılaşırız.
Yüzüme çarptığım soğuk suyla gözlerimi açtım. Okulun suları soğuk olurdu. Üşütürdü beni. Tıpkı şuan Jessica nın bedeninin üşümesi gibi. Buz gibi. Elime aldığım peçeteyle kuruladım yüzümü. Sınıfa doğru giderken sanki ayaklarım geri geri gidiyordu. Gitmek istemiyordum. Gerçi birazdan tören başlayacaktı. En azından sınıfa uğramalıyım diye düşündüm. 'Neredesin sen? Bir tek biz kaldık katta. Hadi inelim aşağıya!' Diyip kolumdan çekiştirdi Laura. Ses çıkarmadan çantamda ki telefonumu cebime sıkıştırdım. Bayan Rose sınıf kapısından bizi süzerek 'Siz hala burada sallanıyor musunuz?! Çabuk aşağıya haydi!' İkimizde hızlı adımlarla koridora çıktık. Bayan Rose beni durdurarak 'Dolabımda gözlüğümü unutmuşum. Bi koşu al gel.' Diyerek beni postaladı. Oflaya puflaya koridorun diğer tarafına yürümeye başladım. O kadar sessizlik hakimdi ki etrafa. İçim ürpererek yürümeye devam ettim. Müzik salonunun önünden geçerken kısık sesle ağlama sesleri o an kulaklarımı doldurdu. İlk başta umursamayıp geçsemde sonra şiddetlenen ağlama ayaklarımın geri geri gitmesine neden oldu. Gördüğüm manzarayla öylece kaldım. Kıprayamadım. Sanki tüm vücudum kitlenmişti. Jimin... Duvarın önüne çökmüş ellerini kafasının arasına almış vaziyette öylece ağlıyordu hemde sessizce. Bacaklarını göğsüne kadar çekmiş öne arkaya sallanıyordu aynı zamanda. Vicdan azabı... İşte en kötüsüyde buydu. Yüreğinde o acıyla kalmak ve bu acıyı tüm ömrün boyunca taşıyacak olmak. Onu anlıyordum. Hemde fazlasıyla. Öylece izledim onu kapının eşiğinden. Yanına gidemedim. Gidersem söyleyeceklerimin nafile olacağını anladım. Ağlamasını susturamıyordu. Elinin tersiyle silip duruyor ama yapamıyordu. Sinirlenmeye başladığını elini saçlarının arasından geçirdiğinde anladım.
'Korkumun nedeni bu tamam mı!? Anladın mı şimdi beni?' Ablamın üzerime yürüyerek söylediği sözler ürkmeme neden olmuştu. Onu sinirli görürdüm ama ilk defa bu kadar bana karşı bağırdığını anımsıyordum. Üzerime yürümeyi bırakarak yatağına oturdu. Sinirini elini saçlarının arasından geçirerek dindirmeye çalışıyordu. Sinirli olmak yakışmıyordu ona.
Jimin in gözleri beni bulduğunda ağzımı araladım ama birşey diyemedim. Kaldım öylece. Gözlerimin derinliklerine bakarak tekrar önüne döndü. Yavaşça ayağa kalkarak bana doğru yöneldi. Ağır adımlarla yanımdan öylece geçti. Yürüyüşünden dipte olduğunu anlatıyordu. Ölüm cidden tek gerçekti..
Evet! 2. Bölümle karşınızdayım. Aslında bölüm beklediğimden kısa oldu. Diğer bölümlerde telafi edeceğim. Umarım beğenirsiniz. Hikaye hakkında yorum yapmaya çekinmeyin lütfen. Sizin düşünceleriniz benim için çok önemli❤️😍😊

ŞİMDİ OKUDUĞUN
NEBELIG//Park Jimin
Random'Sisli bir gökyüzünde gün ışığını aramak gibiydi onu sevmek. Umut değil acı vadederdi..